Yazılan yazılar psikoloji ve şizofreni tetikleyen ağır travmalarla doludur. Bu tür hastalığa sahip bireyler lütfen seriyi okumayınız.
1.BÖLÜM KÜTÜPHANE
Sessizliğin içerisin de dudaklarım bu ana eşlik ediyor mısraları içerisinden okuyordu kaç saattir kitabı okuduğumu bilmiyordum ama, dudaklarım kurumuş ve boğazım biraz nemsiz kalmıştı ki bunu kolayca öksürük şiddeti bedenimi sarsarken hissedebiliyordum. Son günler de evin içerisine hakim olan soğukluk bedenimi ve düşüncelerimi donduruyor ve hasta ediyordu sanki, ama replikleri okuma dikkatimi asla dağıtmayarak devam ettim.
" Dumaine senin aşkın hayır işi sevgiden uzakta, bu yüzden bir ortak arıyorsun aşk acısıyla. Yüzün solgun olabilir ama biliyorum ki bende, utançtan kızarırım habersiz yakalandıysam böyle. "
Dudaklarıma sıcak bir tebessüm yayıldı seviyordum böyle olmayı geçen doğum günümden daha da yaralarım iyileşiyor, ve bu rafların arasında ki kocaman büyük aşkların acısını, mutluluğunu tüm varlığım ile yaşıyordum. Bu tozlu rafların arasına sıkışmış âciz aşık bedenler her mısrada birbirlerinin tenlerine sokuluyorken onların tarifsiz aşklarını okumak, ruhumda ki yaraları teker teker sarıyordu yeniden ekmeklerin sıcak buğusu gibi tebessümler alıyordu dudaklarımı. Geçen seneden biraz daha kendimi iyi hissetmem bu bana çok iyi geliyordu ama artık yaşlandığımı ve 31 yaşında ki, kadın olduğumu bazen mısralara verdiğim heyecan ile unutuyordum. Tam 8 yıl olmuştu bu evde yaşamaya başlayalı zaman kavramı bile bükülmüş gibi hissediyordum burnumu seslice içime çektiğim de, yutkundum gerçekten evin bu kullanılmayan odasını kütüphaneye çevirme fikrim beni soğuktan hasta edecekti. Ama daha aylar önce bu küçük odayı kütüphane fikrim ise içimi sıcacık yapıyordu garipti işte. Yeşil gözlerim uykusuzluk ile yaşardı ve esnedim günlerdir doğru düzgün uyuyamıyordum belirli bir sebebi yoktu ama, neden böyle olduğuna fikir yürütmek bile beni sıkıyordu bu yüzden düşünceleri salmıştım. Bir kaç hafta içerisinde İzmir'e arkadaşımı görmeye gitmem gerekliydi ama bunu bile şu an kütüphanemin raflarının içerisinde daha yeni, hatırlarken derin bir iç çektim odanın soğuğundan üşümüş parmak uçlarım sıcacık tenime değdiğin de boynumda takılı kolyeme baktım. O her zaman benimle boynumda yanımdaydı ve varlığı tenimin altına kadar sıcak bir dokunuş ile işledi sanki, öylesine mecbur öylesine özlemli öylesine özlem açığının hırçın oluşu ve öylesine tam tersi nazik... Hayallerimi yine süsledi bal rengi ve ben binlerce kelimem olsa da sustum özlemim bu aciz kelimelere sığmaz taşar ve beni boğardı. Aşkın emeği boşuna kitabını nazikçe olduğu rafa geri koyduğum da parmak uçlarım ile nazikçe sevdim kitabın kapağını, siyah saçlarım gözlerim önüne düşüyorken aynı naziklik ile kulağımın ardına yerleştirdim. Kütüphanenin gıcırtılı kapısını dikkatle kapattığım da salona adımladım salon ile bitişik mutfağa doğru yeşil gözlerim, iliştiğinde yeniden gülümsedim ama bu gülümseme çok çok yorgun birisine ait bir gülümseme idi. Kek yapmak istedim kakaolu kek tıpkı sevdiği gibi mutfağa her bir adımda onun hayalî mutfak duvarına yaşlanmış, ukalâ ukalâ gözlerimin içerisine bakarak beni bekliyordu sanki. Ve ben onun hayaline kısa bir merhaba gülümsemesi attım ilk yıllar da korktuğum bu görüntüye alışmıştım, çünkü onun evinde yaşıyor ve sürekli onun hayalî ile nefes alıyordum garip veya korkutucu bir durumdu ama sevdiğini kaybeden bir insan için değildi. Gülümsedi o eşsiz güzellikte ki yüzüne kondurduğu öldürücü gülümsemeye aşık oluyorken iç çektim ve devam ettim yaptığım şeye, bir şarkı açtım ben kek yaptım hayali ise beni izledi birlikte kek yapmaya devam ederken ruhunun ardımdan bedenimi sardığını hissettim ve bu his küçükken arkadaşlarım ile yediğim yaz dondurmaları tadı veriyordu. Öylesine güzel ve öylesine özel yeniden bir çocuk tebessüm etti kalbimde ve ben bu hisse devam etmek için, kek yapmayı bırakarak gözlerimi kapadım. Bir kaç saniye bile onun eşsiz varlığını hissetmek bu sinek bacaklarım birbirine çarparken yutkundum bu soğuk evde, üzerime örtülmüş sıcak bir battaniyeydi bedeni ve ben bu sıcaklığa hasret ama kavuşamayan kişiydim. Keşke onun hayalini bir kaç saniye veya dakika değildi ömür boyu görmek isterdim isterse onu dokunmama izin dahi vermesin, ben o sandalyenin karşısında otururken ömür boyu ayakta kalarak her bir detayına izleyerek aşık olabilirdim. Ben onun teninin dokusunu hayal ederek saçlarının özenle tel tel ayrılmasını izleyerek yanaklarında ki o mükemmel kusurun, içerisinde ölerek ve gözlerinin bal rengi yüreğime dolar iken diğer tüm herşeye kör olmaya hazırdım. Binlerce kelime ellerinin güzelliğin de bir hiç kalıyordu ve ben onun ellerinin güzelliğini istersem destan yazayım, anlatamazdım ben aşka aşıktım ben ona aşıktım. O ulaşılamaz aşk ben ise ona ulaşmaya çalışan âciz bir aşık böyleydik işte ama bu durum canımı yakmadı, önemli değildi yeter ki onun hayalî aşk olarak kalmaya devam etsin ben ulaşmaya çalışan âciz aşık rolünü ömür boyu oynardım. Ona olan özlemim dışarıdan pek belli olmasa da içimi yakıyordu öyle kelimeler öyle şiirler vardı ki dudaklarım da, ama dudaklarım ceza almış bir mühür gibi açılmıyordu yalnızca hayatıma devam etmeye ve küçük mutluluklara tutunmaya çalışıyordum. Bu eşsiz anı sürgülü balkon kapısına şiddetle vurma sesi ile kesildiği saniye gözlerimi hızla açtım, kaşlarım gerginlik ve korku ile çatılmaya başladığın da salona doğru hızla adımladım. Sürgülü balkon kapısının bakışlarını kesen perdeyi açtığım saniye camın diğer tarafında duran adama şaşkınlıkla bakıyordum, hatta şaşkınlıktan ağzım bile açık kalmışken kapıya tıklatmaya ve ukalâ ukala gülmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖMÜLÜR 3
RomanceAcılı aile geçmişim ve bunun getirdiği travmalar sonucu kök salmış bir saplantılı sevgi, bu zehirli köklerin içerisine düşmüş bir çift ela göz ve buna direnen ben. Duygu karmaşıklığının içerisinde kalan kalbim onun ismini haykırırken ölümünün kucakl...