Acılı aile geçmişim ve bunun getirdiği travmalar sonucu kök salmış bir saplantılı sevgi, bu zehirli köklerin içerisine düşmüş bir çift ela göz ve buna direnen ben. Duygu karmaşıklığının içerisinde kalan kalbim onun ismini haykırırken ölümünün kucakl...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ağrı. Her bir eklem yerlerim ve karnım şiddetle kasılıyor ellerim ve ayaklarım buz kesiliyordu sanki. Öyle bir his vardı ki sanki günlerce veya aylarca kapkatı bir kışın ortasında karlar içerisinde uyuyormuşum gibiydi, sanki o soğuk kar bedenimle birlikte tüm düşünceleri ve duygularımı dondurmuş beni yavaş yavaş soğuğu sıcak göstererek yanıltıyor ve öldürmek istiyor gibiydi. Donuyordum, ölüyordum ve gözyaşlarım bile bu soğukta yanaklarım da donmuş bir vaziyette duruyordu. Yıllarca o karın altında bedenimle birlikte tenimin altına bile işleyen buz ile donuk şekilde duruyormuş hissi bu his, en tepe noktadaydı bu his bambaşkaydı hikâyemin sonuna geldiğimi tüm duygular ile hissediyor bu his tenimi yakıyordu. Karnımda ki inanılmaz ağrının şiddeti ben hareket etmek istedikçe daha da fazla yoğunlaşıyor bu acı her yerden sarıyordu, buzların içerisinde yanıyor gibi hissetmem normal miydi? Hiçlik vardı boşluktaydım sesleniyordum bu buzun altında birisinin bana el uzatması için sesleniyordum ama kimse beni duymuyor, sesim bir boşluğa bağırır gibi bana sekerek geri dönüyordu. Ölüyordum, bu his o kadar tatlı ve acısız geldi ki ölmek o kadar güzel hissettirdi ki. Buz dudaklarım da sıcak kelimeler titriyor cümlelerimin anlamını dilimden dökmek için yalvarıyordu, tenimin altına kadar işleyen ölüm soğukluğu ölümün buz küpü içerisinde bacaklarımı karnıma çektim kirpiklerim bile titrerken donuk parmak uçlarımı göğsüme bastırdığımı hayal ederek buz küpün içerisinde fısıldadım.
“ Bir gün gelip ölümü öğreneceğimden kuşkuluydum! Ölümsüzcesine genç pantoma sarılmış, Düşcü gözlerimi yalnızlığın yıldızına kaldırırdım, Birden bire sen çıktın yolumun üzerine, Acı, sen, o baldan da tatlı acı... İçtim dinginsiz ölümün şerbetini, son damlasına kadar.
Diri diri yanıyorum kıvranarak Nessus gibi, Zehir içmiş yiğit giysili, Herkül gibi ya da. Söndüremem ateşimi artık bütün denizlerin sularıyla. Kendi düşümle, gözyaşlarımla tükeniyorum. Kendi yaktığım ateşle, yalımlarla eriyorum. Dirilir miyim, bir gün parıltılar içinde tıpkı bir Anka gibi? “
Karnım iyice ağrının şiddeti ile kasılmaya başladığın da donuk gözyaşları bir bir aktı, ela gözleri, bal renginde ki gözlerini ölürken aklıma getirmeye çabaladım. Onun gözlerinin renginin sönmüş ateşi andıran bal rengini hayal ederek ölmek istedim.
“ Yok olup gitsin artık, o baş döndüren gözler! Geri dön yüreğime sen ey kederli kayıtsızlık! Sakin, sakin ölebileyim diye, ver bana, bana kendimi ver! “
Derin bir hava akımı buzdan çıkmışçasına göğsüme doluyorken, cihazın kulağı tırmalayan bozucu sesi odayı doldurdu. Soğuktan uyuşmuş parmak uçlarımı hareket ettirmeye çalıştıkça burnumda ki garip cihaz ses çıkarıyordu, nerede kiminleydim hiç bir fikrim yoktu yalnızca bir yerde tenimin altında yumuşaklık hissediyordum. Gözlerimi dahi açamıyordum başımın üzerinde ki inanılmaz parlak beyaz ışık gözlerimi kamaştırıyor açmam için bu işi zora sokuyordu. Yavaş yavaş kendime gelmeye başladığım da midemin bulantı ile birlikte kasıldığını hissettim. Kendimi kusmamak için zorlarken odaya cihazdan başka bir ses eşlik etti.