.6.

1.2K 54 5
                                    

"nisa bugün oyun alanında yaşadığımız gerginlik gereksizdi,biliyorum. bazen tutamıyorum kendimi,kusura bakma." 'evet gereksizdi' dercesine bakan gözlerim sahte bir gülümsemeyle karşılık vermişlerdi yağmur'a.

"oyunun belki de enerjisini düşürdüm,bilmiyorum. ama ne olursa olsun senin özellikle de su parkurlarında iyi olmanı tebrik etmeyecek değilim,umarım başarıların daim olur." bu sefer acemice samimiyeleştirmeye çalıştığım gülüşüm belki de onun hakedebileceği en iyi cevaptı.

"nisa balık tutacağız,gelecek misin?" yasin'in uzaktan yükselen sesi benim kurtarıcım olmuştu,yağmur'dan sahtece izin isteyen gözlerim onun kafa sallamasıyla hızla oradan uzaklaşmaya şartlamıştı kendini. aldığım onayla arkama bile bakmadan yasin'in yanına,balık tutmaya gittim.

"ogeday nerede? gelmiyor mu?"

"işi varmış." adada ne işi olabilir diye düşünen beynimi susturmaya çalışırken aklımı karıştırmayıp tüm düşüncelerimle denize açıldım. her kulacımda bir düşüncemi denize salıyormuşçasına rahatlıyordum. belli bir uzaklıkta durdum.

"nerelerde balık fazladır?" diye sordum yasin'e heyecanlı sesimle.

yasin'in parmağıyla gösterdiği yerlere önce kendimi yaklaştırıp sonra da balık tutmak için gerekenleri fırlattım.

"bu sefer ben ellemiyorum japon balığı,sen tutacaksın tüm balıkları!" büyüyen gözlerimle yasin'e döndüm.
"yasin,ciddi misin?" sesim titrer gibiydi.

"yalnızca yanında duracağım,bakalım japon balığı arkadaşlarını yakalayabilecek mi?" yasin'in eğlenceli tavrı beni de motive etmişti. filemin ağırlaşmasıyla suya daldım.

güneşin tepemize yaklaşmasıyla tuttuğumuz balıklarla kıyıya yürümeye başladık. ilk denemeye nazaran oldukça başarılı bir balık tutma macerası olmuştu. kabaca saydığımızda 12'ye yakın balık tutmuştuk ve yasin oyundan gelince yeniden denize gidebileceğimizi söylemişti.

biz elimizdeki balıklarla etrafa gülücük saçarak barakaya yaklaşırken barakada oturanların yüzünde bir kasvet belirgindi.

"nisa balık tuttu!" dedi yasin gururla

barakadan çıkan zoraki gülümsemeler moralimi bozmaya yetmişti. ne ogeday gelip bir şey demişti, ne de diğerleri teşekkür etmeye tenezzül etmişti.

"rica ederim." dedim iğneleyeci sesimle.

ağaçların bol olduğu kısımdan koşarak gelen gökhan elimizdekileri almaya geliyor gibiydi. "sağolun valla, seda abla erzağımızın azaldığını söylüyordu iyi oldu bunlar. akşam yapar yeriz güzelce."

"balıkları yemeyi haketmeyen o kadar fazla kişi var ki..." dedi yasin yalnızca üçümüzün duyacağı ses yüksekliğinde.
"haklısın vallahi,ne denir ki?" gökhan'ın ses tonu hislerimin tercümanı gibiydi;ruhsuz ama enerjik olmaya çalışan.

yasin ve gökhan yanımdan uzaklaşırken bende ogeday'ın yanında doğru adımladım. oyundan sonra hiç konuşmamıştık,gelene kadar hissiz yüzünden bir anlam çıkarmaya çalışsam da başarısız olmuştum.

"nasılsın ogedayıı?" dedim acemice neşelendirdiğim sesimle.

"iyi nisa." dedi aynı hissizlikle.

"neyin var?"

"hiiç."

"var bir şeyin,olmasa bana bu kadar uzak davranmazdın."

"yok nisa,olsa söylerim." yerinden kalktığında dizine koymak için kaldırdığım elim havada kalmıştı,çaresizce yanıma düşen elim benimle aynı duyguları paylaşıyordu.

bir şey söylemeden yanından ayrıldığımda nereye gitmek istediğimi,ne düşünmem gerektiğini ya da kime sığınmam gerektiğini bilmiyordum. gerçekten bir japon balığıydım. ama koskoca denizde farklı balıkların yanında yaşamaya mahkum bırakılmış çaresiz bir japon balığı...
sığınmam gereken biri yoktu,en azından şimdilik. kendimi kapatabileceğim bir odam da yoktu,o yaşı geçtiğimi annem belirtiyordu da sürekli. düşüncelerim...düşüncelerim,koskoca bir okyanusta salınan sandaldan halliceydi. etrafım ihtiyacımdan fazla suyla kaplıydı ama ben o sularla savaşabilecek güçte değildim. sandalım ya alabora olacak ve ben o okyanusta boğulmaya mahkum kalacaktım ya da okyanusu bir göle çevirmeyi öğrenecektim.

şu an belki de en ihtiyaç duyduğum şey yazmaktı. yazmak beni her daim rahatlatmasıyla birlikte kimseye anlatamadıklarımı anlattığım dilsiz bir dert ortağı da olmuştu benim için. bazen ben fark etmeden bana cevap verdikleri oluyordu ama ben fark edemiyordum işte. bu sefer işleri farklılaştırmaya karar verdim. belki yazmaya imkanım yoktu ama içimdekileri konuşarak dışarı verecektim. etrafımda kimse olmadığını kesinleştirdiğimde bir ağaca yaslandım.

"sandalım gün geçtikçe denizinde alabora olmaya devam ediyor ve daha fazla darbe almaya müsait değil gibi. önce bir lazer ışığına hassasiyeti olan kedinin ışığa atlaması gibi atlayan etrafımdaki 'zararlı' saydığım sandallar ve sonra sandalımın yaralarını sarmak için güvence duyduğum sandaldan. evet belki son darbe beni alabora etmedi ama oldukça yaraladı. sandalımın çok hassas olmasından mı yoksa ondan bu hissizliği beklemememden dolayı mı bilmiyorum ama bu darbeleri tek başıma saramayabilirim..."

"kıyıyı görene kadar devam nisa,zafer bayrağını göklere çıkarana kadar devam!" arkamdan gelen huzur dolu ses irkilmemem sebep olmuştu. ürkekçe arkamı döndüğümde gözlerim bir çift mavi gözle karşılaştı. yüzünde en şapşal gülümsemesi ve gözlerinde okuyabildiğim pişmanlık bakışıyla karşımda öylece duruyordu. sakince yanıma oturduğunda derin bir nefes aldı.

"özür dilerim,bazen birden moodum düşüyor. bunun için herhangi bir sebep olmasına gerek yok sanırım. ama bu kadar üzeceğimi bilseydim yemin ederim kendimi dizginlemeye çalışırdım,çok özür dilerim nisa." gözlerimi gözlerine sabitlediğimde vücudumla ona döndüm ve bir elimi elinin üzerine koydum.

"benim üzüldüğüm nokta o değil ki,bana herkes gibi davranman. görüyorsun herkes bana bir duvar örmüş,kimse benim sınırlarımı aşabileceğime inanmıyor. ve sandalım bu konudan çok sıkıldı,gerçekten. her gün darbe almaktan,o darbeleri güzelce hissizleştirmekten...her şeyin üzerine bir de bu eklenince üzüldüm işte. ama böyle kendi kendime konuşmak iyi geldi. rahatladım."
boşta kalan eliyle yanağımı bir kedi edasıyla sevince sandalımdaki bütün darbeler yok olmuştu sanki,sandalım eskisinden bile dayanıklıydı artık

"bana çok iyi geliyorsun ogedayı!" dedim fısıltıyla.

"bana çok iyi geldiğindendir belki." dedi hala yanağımda olan parmağını şefkatle hareket ettirirken.

"kalk bakalım,anlat bakalım'a gidiyoruz!" uzattığı elinden güç alarak ayağa kalktım.

"eş olalım mı?" parıldayan gözleri olayı yanlış anladığının resmi gibiydi. elimle omzuna vurdum.
"ya,öyle değill." dedim kahkaha dolu ses tonumla.

"olalım olalım." fikrimizi takımla paylaşmaya giderken sandalımın gerçekten sapasağlam olduğunu hissedebiliyordum.


|son olanlarla alakalı bir şeyler konuşmak istediğimden bölümü kısa tuttum,pazara kadar anlat bakalım bölümünü atacağım söz!
sema'nın nisaya uygulamaya çalıştığı saçma mobbingler kendinde patlayacakmış gibi geliyor bana. o kadar saçma,o kadar aptalcalar ki...nisa hiçbir zaman istatistiği düşünmedi,belki de çoğu zaman kendi yerine takımın iyiliğini düşündü. ve herkes bunları görmezden gelmeye yemin etmiş gibi.

ogeday'ın oyundaki baskısının da asla destek ya da motive için olduğunu düşünmüyorum. kimse ses tonundan niyeti anlayamayacak kadar salak değil. ama bilmiyorum,hala shipleyecek sebepler bulmaya çalışıyorum kendime. salak mıyım? kdnskan

tag konusunda da,aşşşşşşırı iyi koordine olan bir fandomuz! gurur duyuyorum her birimizle. biz böyle gidersek bu sene bir kadın şampiyon bile çıkarabiliriz!

BERCESTE   •ognis• /surv22Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin