1: Şehir Tanışmışlıkları

59 4 8
                                    

Ölüm buraya kadar 

Bulunur sonunda bir renk

neler yakalıyor geçmişten

Bu benim arı bakışımın toplandığı 

yoksul çocukluk mavisi

Yükü ancak duyumun belirsizliğinde 

kendilerini açığa çıkaran dalgın ve tuhaf vücutlar 

Nilgün Marmara 

Dafne Kritharas, La Rosa Enflorence

Evgeny Grinko, Faulkner's Sleep

Bir sahne,

Binlerce seyirci,

Koca bir ekip...

Alkışlar, kahkahalar, gözyaşları...

Sevilmeyen kötü karakter çıktığında insanların söyledikleri, iyi karakter çıktığında insanların mutluluğu...

Ve ben.

Bilemediğim, sayamadığım kaçıncı perdenin arkasından, yarım şekilde kapalı olan perdenin kapattığı sahneden, piyanonun üzerine yansımam düşerken yavaş adımlarla perdenin dibine geldim. İnsanların içinde bir huzursuzluk, salonda bir uğultu. Lekelenmiş misali gölgemin düştüğü piyanoya bakarken insanlar, kim bilir hangi romantik sahnenin büyüsüne kapılmayı beklerken, belki bir komedyenin çıkıp onlara kahkahalar attırmasını isterken veyahut adını bile daha önce duymadığınız bir ülkenin prensinin dramatik bir şekilde ölmesini izlemek için peçetelerini hazırda tutarken, beni buldular karşılarında.

Elimdeki kemanı yavaşça omzum ve çenem arasına sabitleyip yayı tellere doğru salladım.

"Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... Bir prenses yaşarmış. Zenginliğe alışmış. Pamuklara, ipeklere sarılmış. Doğum hediyesi olarak kilolarca altın, gümüş, zümrüt hediyesi verilmiş ona. Prensesin elini sıcak sudan soğuk suya sokturmamış ailesi. Yürümeyi öğrenmeye çalışırken düşmüş. Çocuğun güldüğü yerde dadılar acıdan güldüğünü zannetmiş. Prenses konuşmaya çalışırken kelimeleri telaffuz ederken zorlanınca ona en iyi öğretmenleri tutmuşlar. Oyun oynarken düşmüş, hekimler dizmişler saraya. Dadılar, muallimler, muallimeler dönüp durmuş prensesin etrafında. Prenses büyümüş, büyümüş büyümesine ama hiç anlamamış, o çok önemli bir kişi miymiş? Neden herkes etrafında pır dönüyormuş? Karnı acıktığında neden on çeşit yemeği on beş farklı aşçı yapıyormuş, altı değişeceğinde neden üç dadı toplanıp yapıyormuş bunu? Annesi nerdeymiş mesela? Babası neredeymiş? Neden normal çocuklar gibi değilmiş o? Mutluymuş, çok mutluymuş ama kaç defa görmüş hayatında anne ve babasını? Her şey bir yana bu prensesin üç büyük korkusu varmış.

Birincisi, ya annemle babamı hiç göremezsem olmuş. Korkarım ki hiçbir zaman görememiş de..."

1: Şehir Alışmışlıkları 

Füsun Gebzeli'den

"Ne var ne yok Füsun?" diye sordu başımda dikilen Ahu Komiser. Yerde yatan cesede baktım. Bembeyazdı. Sanki vücudundaki tüm kan piste akmıştı. Sanki koskoca bir kan nehri buz tutmuş gibiydi. Dört tarafı şeritlerle kapatılmış pistin üzerinde yürümek ipte yürümek gibiydi.

KİBRİT İLE BARUT, METASTAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin