Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla.
Ahmet Abi sende bağışla....
Edip Cansever
Daniel Lozakovich, None but the lonely heart Op. 6 No. 6
Sahnedeydim. Bir tiyatro oyununun içindeydik.
"Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes bu sahnede rolünü oynar, rolü bitince de bu sahneyi sonsuza dek terk eder." Böyle demiyor muydu Shakespeare? Elimdeki kemanı yanımda duran sandalyenin üzerine koydum.
Ben buydum. Sıkılırdım, vazgeçerdim. Elimdeyken pek değer bilmezdim. Anneme benzerdim. Kendimden nefret ederdim. Ama aynaya bakınca kendime aşık da olabilirdim. Herhangi bir anda yaptığımdan gurur da duyabilirdim ama oturur neden böyle yaptım diye ağlardım da. Klasik kitaplar okumayı, kafa yormayı severdim. Hiç ilgimi çekmeyen bir konuda araştırmalar yapıp sabaha kadar delice o konuda da çalışabilirdim. Bildiğimden şaşmazdım ama öğrenmeye de açıktım.
Yaseminleri çok severdim.
"Size bu sefer anlatacağım hikaye bir prenses ile ilgili değil." Dedim piyanonun taburesine otururken. "Ekmeğini taştan kazanmayı bilirim. Ekmeğini taştan çıkaran çok insan gördüm hayatım boyunca. Bunlardan birisi yaşlı, Türkçesi düzgün bir adamdı. Okuma yazma bilmezdi ama öyle güzel konuşurdu ki, konuşmayı biliyorum diye gezen insana konuşmayı öğretirdi."
İki elimi yavaşça tuşların üzerine yerleştirdim. "Okuma yazma bilmeyen bu adam öğretti küçük bir çocuğa saygıyı, dinlemeyi, konuşmayı. O adam sayesinde öğrendi çocuk okumayı. Merak etmeyi, araştırmayı onun sayesinde öğrendi. Gözleri dolduğunda ağlamayı, uzun yollarda yanında insan aramamayı bu adam sayesinde öğrendi. Hiç utanmadı babasından, hiç utanmadı babasının okuma bilmemesinden. Biliyordu; nezaket, saygı her şeydi. "
Ve ne babalar vardı okuma yazma bilip bir çocuk elinden tutmayı bilemeyen ve ne benim bir babam vardı hiç utanmadan içimde yaşatabileceğim. Eğer çocukluğumun elinden tutan bir babam olsaydı, canımı eline alsaydı kalbimi yerinden söküp; yine kalbimi çıkarttığı göğsümü gere gere önünde durur, adımı savunur gibi savunurdum onu.
Notalara bastım gözyaşlarımı tuşlara akıta akıta. Tek tek notalara bastım.
3: Pencere Önünde Saklanmalı Kasımpatı
Füsun Gebzeli
Bir damla kan. Bir damla kanla kör olurdu köpek balığı. Köpek balıklarını kör eden bir damla kan, muhakkak ki bir insan vücudunun litrelerinden eksilirdi. İnsan fark eder miydi bu kanı? Bilinmezdi. İnsan çevresine karşı, hayattaki hatalarında köpek balıkları gibiydi. Her hataya kör olur, her yanlışa karnını doyurma, bundan haz alma çabasıyla saldırırlardı. Belki de hayatında hiç takdir edilmemiş insanlar, üstünlüklerini sağlamak için altlarından zorla kan akıtırlar, sonra da bu insanlara saldırırlardı.
Deniz Karaca'nın da Özgür Karaca diye bir kardeşi vardı.
Kabus gibiydi. Kabus olmalıydı. Belki de sadece isim benzerliğiydi?
Kabus olmalıydı.
"Kalanına Ahu komiser gelince devam edelim olur mu Nesil?" Çünkü benim düşündüğüm gibiyse ben bunu kaldıramayabilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİBRİT İLE BARUT, METASTAZ
ActionTarih, 06.12.2017 Biri cansız; tam dört beden bir salonda kaldı o gün. O salondaki hiç kimsenin bir cinayet işlemeye cesareti yoktu. O salondaki hiç kimsenin cinayet işlemeye mecali yoktu. Kimsenin gözlerinden tek damla yaş dökülmezken, geçmiş he...