...
gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersine döner yolunu bulamazsın...
Atilla İhan, Yalnızlığı Denemek
Sara Naeini, Del Yar
Adamôrs, Kendime Rönesans
Bir katil vardı. Bir de maktul. Bu sahnede ikisi de bendim. Ben mecbur kalandım, ölmekte karar kılandım. Bir resital gibi utanmazca anlatabiliyordum bunları koltuklarından korkarak beni izleyen seyirciye.
Bir sahnedeydim. Hayatımda ilk defa sahne benimdi, hayır, hayır ikinci defa. Birinde katildim birinde maktul. Birinde mermiydim, birinde ceset torbası. Birinde öylesine bir figürandım birinde oyunun yaratıcısı.
Bu sahne bugün son defa benimdi.
Ve benim bildiğim tüm canavar hikayelerini anlatmadan buradan ayrılmaya niyetim yoktu.
"Ömrümüzün belirli kısımlarında yaptığımız seçimler hayatımızı belirler. Elbette her kız prenses doğmak ister ya da her erkek prens olmak ister. Fakat seçimler, şartlar, zorunluluklar buna her zaman izin vermez."
Bu defa yere oturdum. Perdenin ardından seyirci yalnızca uzattığım bacaklarımı görüyordu. Sırtımı piyanonun bir bacağına yasladım. Elimde bir yan flüt vardı. Dudaklarıma götürüp zamanında öğrendiğim küçük bir melodi çaldım.
"Fareli köyün kavalcısı hikayesini bilir misiniz?"
Birkaç çocuğun mırıltıları ulaştı kulaklarıma. Akıllı çocuklardı. Aileleri onları susturup dinlemeleri için koltuklarına geri oturttu.
"Fareli köyün kavalcısı haklı mıydı sizce, hakkı olan ona verilmeyince daha da kıymetli alıp götürmekte?"
Birkaç sessiz onaylama ve reddetme ulaştı kulağıma. Minik fısıldaşmalar.
"Bir kavalcı tanıyorum. O da bir köyü farelerden kurtarmaya çalışmıştı. Fakat onun bunun karşılığında istediği tek bir şey vardı. Özgürlüğü." derin bir iç çektim. İnsanlar nefeslerini tutmuştu.
"Her nasıl ki hikayede köyün muhtarı varsa bu hikayede de bir muhtar vardı. Kavalcıya yaptığı iş karşılığında özgürlüğünü vereceğini garantiledi. Kavalcı da özgürlüğünü öyle çok özlemişti ve o özgürlüğe öyle muhtaçtı ki sorgulamadan kurtardı muhtarın köyünü. Fakat işi bitirdiğinde elindeki kavalın aynısında muhtarında elinde olduğunu gördü. Artık kavalcının ne kendini kurtarmasının bir yolu vardı, ne de muhtarı herhangi bir şeyle tehdit edebilme şansı."
Bu hikaye beni çok üzerdi. Bir kez köye bulaşınca tekrardan kurtulabileceğini düşünmüştü kavalcı. Oysa sadece yardım etmek istemişti köydekilere.
"Kavalcı o köye kendi özgür iradesi ile gitmedi hiçbir zaman. Kavalcı orada kalmaya mahkumdu. Aslında hissetmişti belki de içten içe muhtarın onu böyle zorunlu kılacağını. Fakat özgürlük kavramına öyle açtı ki bünyesi sorgulamadan kabul etti kendine söyleneni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİBRİT İLE BARUT, METASTAZ
AksiTarih, 06.12.2017 Biri cansız; tam dört beden bir salonda kaldı o gün. O salondaki hiç kimsenin bir cinayet işlemeye cesareti yoktu. O salondaki hiç kimsenin cinayet işlemeye mecali yoktu. Kimsenin gözlerinden tek damla yaş dökülmezken, geçmiş he...