.üç.

12.2K 628 31
                                    

-ARAS AKÇA-

Aden'in minik bedeni kocaman yatağın içinde kaybolmuştu. Bayıldıktan sonra onu eve getirmiştik.

Aden, benim güzel meleğim. Gerçekten burda, yanımızda olduğuna inanmak için arada gidip ona dokunuyordum, buradaydı, o gerçekti.

Ailenin en büyük çocuğu bendim, dört tane erkek kardeşim vardı ve annemin hamile olduğunu öğrenince içimi garip bir his kaplamıştı. Diğerlerinden farklıydı. Birkaç ay sonra kız olacağını öğrenince hepimiz o kadar sevinmiştik ki üç yaşındaki Ekin bile günlerce ultrasyon fotoğrafını öpüp 'abişşiim' diye ortalıkta dolanıyordu.

Odası, kıyafetleri, oyuncakları her şeyi hazırdı. O sabah annemin sancısı tutunca apar topar hastaneye gitmişlerdi. Biz evde heyecanla onların gelmesini bekliyorduk. Semra Teyze yani yardımcımız sürekli annemleri aramasını istediğimiz için bizi mutfağa sokmuştu. Kurabiye hamuru yapıp bizi oyalamak için onu bize verdi ve saatlerce onunla uğraştık.

Akşam kapı çaldı. Heyecandan yerimizde duramıyorduk. Kapının karşısına dizildik. Kapı açıldı, gözleri ağlamaktan kızarmış perişan bir halde annem, bedeniyle ona destek olan ama ondan daha kötü görünen babam kapıdaydı.

Bebek? O yoktu. Biz şaşkınca birbirimize baktık. Annemler içeri geldi, kimseden ses çıkmıyordu. Babam önümüzde diz çökerek "Çocuklar, biz... Yani kardeşiniz... Melek oldu, onun için çabaladık ama o bizi gökyüzünden izlemeyi seçti." dedi ve hepimizde göz gezdirdi.

Şaşkındım, o ölmüş müydü? Ama neden? O daha küçücüktü, yaşlılar ölmez miydi? Babamın ve annemin ne kadar zorlandığını gördüğüm için bir şey sormamıştım, soramamıştım.

Demir, Ekin'den bir büyük kardeşim, büyük bir öfkeyle "Nefret ediyorum ondan, biz onu beklerken o bizi istemedi. İyi ki gelmemiş." diyerek koşarak yukarı çıktı. Şaşkınlıkla arkasından baktık.

Uzun süre bunu atlatamadık, yıllar sürdü. Şimdi yirmi altı yaşındayım, kapımıza gelen bir kadının "Sizin bebeğiniz yaşıyor, onu para karşılığında benim annem başka bir aileye verdi. Ölüm döşeğinde ve bunu size iletmemi istedi." diyerek elimize tutuşturduğu kağıda bakana kadar içten içe hep bazı yerlerde aklımı kaybettiğimi düşünürdüm.

Çünkü kız kardeşimin yaşadığını, bir şekilde bizimle olduğunu hissediyordum. Sonra da bu saçmalık deyip kendime kızıyordum. Ama o kağıtta yazan şeyler ve kız kardeşimin gerçekten yaşıyor oluşu beni o denli mutlu etti ki asıl şimdi delireceğimi düşündüm.

Hemen onu bizden çalan aileye ulaştık. Çok öfkeliydik ama bundan onun en az hasarı alabilmesi için kendimize hakim olmalıydık. Onlardan saç örneği istedik, tekrar yıkılmamak için bir şeylerin kesin olması gerekiyordu.

Bu sabah onlar da biz de hastanede Aden'in bizim kardeşimiz olduğunu öğrendik. Aden'i bize vermek istemediklerini söyleyince onları şikayet etmekle tehdit etmiştik çünkü Aden bundan sonra ailesiyle olmalıydı. Kariyerlerini kız kardeşimden daha çok önemsedikleri belliydi, ses çıkarmadılar.

Akşam onların evine, miniğimi almaya gittik. Büyük bir arbede yaşanmıştı kim gidecek diye. Demir çok istekli olmasa da diğerleriyle yarışa girmiştik ama babamın en büyükler olarak ben ve Barış'ı seçmesiyle Adenlerin evine doğru yol almıştık.

Onu ilk gördüğümde üstünde trabzonspor forması vardı. Şaşkınca bize bakıyordu. O kadar güzeldi ki bunu hangi kelimeyle pekiştirebilirim bilmiyorum. Durumu öğrendikten sonra arkasını dönmüş "İkinci yarı başladı." deyip maç izlemeye devam etmişti.

Çok tatlı olduğundan haberi var mıydı? Gerildiği her halinden belliydi, öyle ki atılan gole bile tepki vermemişti. 48 dakikanın sonunda maçın bitmesiyle bize dönmüş ve ailesiyle yaşamak istediğini söylemişti.

Korkuyordu, tedirgindi. Annemler araya girince daha fazla üstüne gitmeyelim diye Barış ve ben sesimizi çıkarmamıştık. En son kendini kaybetmiş gibi ağlarken o insanların "Götürün onu daha fazla zorluk çıkmasın." demesiyle Barış Aden'i kucaklayıp arabaya kadar götürmüştü.

Aden bağırıp ağlıyordu. Debelenmesiyle Barış onu bırakınca çöpün yanına gidip kusmaya başladı. Miniğim. Yanına gittim belki rahatlar diye, sırtını ovdum, saçlarını geriye çektim ama sanırım bundan daha da rahatsız olmuştu. Neden?

"Dokunma bana!" diye bağırınca hemen onu bıraktım, benden tiksiniyor muydu? Biraz daha kustu ve en son kafasını kaldırıp hepimize baktı. Dengesini kaybedip düşeceğini anlayınca yanına koştum ve kollarıma bayıldı.

Ondan sonra da eve gelmiştik. Caner, Barış'ın bir küçüğü, doktor olduğu için durumunu kontrol etmiş sakinleştirici yapmıştı. Hepimiz Aden'in odasında onun başında uyanmasını bekliyorduk.

Demir o günden beri suçu olmadığını bile bile hep onu suçlamıştı. O zaman beş yaşındaydı onu anlayabilirdim ama büyüyünce de kendini avutmak için onu suçlamaya devam etmişti. Babam ve annem ona her yolla anlatmayı denemiş ama o yine de vazgeçmemişti. Aden'in yaşadığını öğrenince içten içe sarsıldığını ve mutlu olduğunu biliyordum ama bunu dışa vurmayacak kadar içine kapanıktı. Kapının önünde, yatakta yatan Aden'e bakıyordu.

Göz kapaklarının hareket ettiğini gördüm, miniğim uyanıyordu.

İkinci YarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin