.on iki.

8.6K 528 29
                                    

Ağzımı kapatan elle gözlerim kocaman açıldı. Çok sıkı bastırıyordu ve kendimi kurtaramıyordum. Çırpınmaya başladım ama işe yaramıyordu. Kim olduğunu da göremiyordum. Beni arabanın bagajına kapattı.

Burası çok dar ve karanlıktı. Bağırmaya başladım ama kimse sesimi duymuyordu. Ağzımdaki el sanki hiç çekilmemişti. Arabanın hareket ettiğini anladım. Bir süre sonra araba durdu, bagaj açıldı ve birisi beni bagajdan aldı.

Bir uçurumun kenarına gelmiştim, etrafta kimse yoktu. Neden nefes alamıyordum hala? Bir elin arkamdan beni itmesiyle uçurumun en kenarına gelmiştim. Adım atamıyordum, ayaklarımı sanki ben yönetmiyordum. Uçurumun altında öz ailemi gördüm. Yüzleri silikti ama onlardı. Biri eksikti, Demir. Arkamı döndüm ve eski ailem oradaydı. Demir de onların yanındaydı. Beni arkamdan iten onlar mıydı?

"Neden burdayız?" diye sordum. "Sen neden onların yanındasın?" Demir'in yüzündeki ifade beni korkutmuştu. Histerik bir kahkaha attı. "Beni onlardan ayıran sensin Aden. Onları uçurumdan iten de sensin. Sen benim ailemi dağıttın, onları yok ettin. Annenle babanı sevmediğin gibi beni de sevmiyorsun."

Onları uçurumdan atan ben miydim? "Yalan söylüyorsun, ben onları atmadım. Ayrıca beni sevmeyen sensin. Ben seninle hiç konuşmadım bile." Ayağımın altındaki taşlar kaymaya başlamıştı yavaş yavaş. "Sen de yok olacaksın Aden, ailemi yok ettiğin gibi sen de yok olacaksın." demesiyle beni ittirmesi bir oldu.

Nefes nefese kalmıştım. Etrafa baktım, Mine Hanım'ın yatağındaydım. Ne kadar uyumuştum? Kalbim hala kulaklarımda atarken odanın kapısı birden açıldı. Resul Bey beni görmesiyle bir kaç saniye yüzüme bakakalmıştı. "Çıktım çıktım, özür dilerim kızım burda olduğunu bilmiyordum. Sakin ol tamam mı çıktım bak dışarı." Alelacele dışarı çıkmıştı ve tek nefeste söylediği şeylerle beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

Keşke çıkmasaydı. Benden bir tepki beklediğini düşündüğüm için "Sorun yok ben iyiyim." diyebildim. Rüyanın etkisini halen atlatamamıştım. "Tamam gideyim ben o zaman sen de çıkmak istediğin zaman çıkabilirsin." Bir iki dakika daha rahatlamaya çalışmıştım, kalkıp odama gittim.

Masa ve kitaplık odaya yakışmıştı. Oda temizlik kokuyordu. Banyoya gittim. Üstümü çıkarıp ılık suyun altına oturdum. Ben ne yapacaktım? Bu aileye ait değildim, bu aileyi bölemezdim. Demir beni neden benimsememişti? Ya da başka bir şey mi vardı onu benden uzak tutan? Bilmiyordum, hiçbir şey bilmiyordum. Öyleyse öğrenmeliydim.

Kalkıp duşumu aldım. Saçımı kurutup üstümü giydim. Böyle kös kös oturamazdım. Sorunu öğrenip çözümü bulmalıydım, bana da bu yakışırdı zaten. Saçımı tepeden bir 'savaş' topuzu yaptım, temizlik topuzu muydu o? Aman neyse neydi canım.

Bu gece planımı devreye sokacaktım. Odasına gidebilirdim aslında ama odasını bilmiyordum. Zaten üstüne kusmak da iyi bir fikir değildi. Belki kusmazdım? Ama ya kusarsam? Bu fikri biraz ertelemeye karar verdim.

Birkaç gün sonra trabzonspor maçı vardı ve kendimi toplamalıydım. Düşük modla maç izlenmezdi sonuçta. Maça kadar sorunlarımı halletmeye kararlıydım.

Neydi canım kaç gündür üstümdeki ölü toprağı? 17 yıl önce doğduğum gün para karşılığı başka bir aileye verilmiş olabilirdim, beni alan aile sadece evlilikleri onaylansın diye almış da olabilirdi, sevgisiz ve ilgisiz büyümüş de olabilirdim, bir yıldır evden çıkmıyor ve erkeklerle temas etmiyor da olabilirdim üstüne üstlük öz ailem beni bulunca beni büyüten aile benden bir çırpıda vazgeçmiş de olabilirdi hatta ve hatta öz abilerimden biri benimle hiç iletişim kurmadan benden hazetmemiş de olabilirdi ama trabzonsporluydum işte ben. Benim takımım doğduğumdan beridir sadece geçen sene şampiyon olmuştu. Yani ben bu hayatı kazanmak için yaşamıyordum.

Aynen öyleydi, kendime gelmem lazımdı canım. Aaa bu neydi böyle be! Bu evdeki herkesi iyi anlamam lazımdı, belki büyük bir aile olurduk. Olmazsa da yine de keşke dememek için onları gerçekten iyi tanımalıydım.

Şimdilik bu odadan çıkamayacağıma göre bari boş durmayayım diyerek kitaplarla dolu olan kolimi aldım. Kitaplığa yerleşme vakitleri gelmişti. Müziksiz de olmazdı canım, hemen telefonumu elime aldım. Oynatma listeme girdim ve karışık modu ayarladım.

Çalan şarkıya eşlik ede ede, bazen de kitapları bir mikrofonmuş edasıyla ağzıma tutarak hepsini yerleştirmiştim. Bilgisayarımı, tabletimi ve bir kaç ıvır zıvırı da masaya yerleştirdim. Her şey tamamdı. Acıkan karnım da burdayım Aden diyordu.

Bazen acaba içimde biri mi var diye düşünürdüm çünkü benim karnım konuşuyordu yahu. Hep beni rezil ediyordu, hele de aç değilim deyince bir bağırıyordu ki 'sana soran mı oldu ben açım' dermiş gibi.

Anne karnındaki bebeklerin sesini de anneleri duyuyor muydu? Yok eben Aden! Daha fazla saçmalamaktan vazgeçtim ve salıncağa oturdum. Hava henüzlük kararmıştı. Benim bir an önce dışarı çıkma işini halletmem lazımdı, bu böyle olmazdı. Caner abiyle konuşmam lazımdı, arkadaşıyla konuşacaktı benim için.

Kapım tıklatıldı, gelen Mine Hanım'dı. "Annem, uyanmışsın. Yemek hazır diyecektim. Ooo kitaplar da yerleşmiş. Beğendin mi?" Diye sorarak kitaplığa doğru yürüdü. Ben de tüm enerjimle "Evet çok beğendim, çok teşekkür ederim. Hadi yemeğe inelim." deyince koluma girdi. "Benim kızım çok mu acıkmış?" diye sordu muzip bir tavırla.

Ayy çok mu belli etmiştim ki? Torunun acıktı mı demem lazımdı, tövbe tövbe. "Ay galiba öyle olmuş biraz." dedim. Aşağı inince yine masanın iki kişilik kurulduğunu gördüm. Değişime başlayacaksak ertelemenin bir anlamı da yoktu dimi?

"Şey acaba bu akşam hep beraber mi yesek yemeğimizi?" dediğim şeyle Mine Hanım şok içinde bana dönmüştü. Sonuçta bundan önce babama güvendiğim için onunla temas kurabiliyordum veya benimle temas etmemeleri kaydıyla bir süre yabancılarla aynı ortamda bulunabiliyordum tıpkı Resul Bey'lerin bizim eve geldikleri günki gibi. Ama bilinçsizce bana dokundukları için, onları tanımadığım için ve çok kalabalık oldukları için sanırım travmam tetiklenmişti ve bir kaç gündür onlarla yüz yüze bile gelmeye tahammülüm yoktu.

Ama artık bir şeyler değişmişti. Onlara güvenebileceğimi biliyordum. Bana dokunmazlarsa onlarla aynı ortamda bulunabilirdim, bunu yapmaya bir yerden başlamam lazımdı. Bunları da merdivenden inerken düşünmüştüm hem de aç karnına.

"Tabi... tabi kızım sen yeter ki iste." neredeyse kekeleyerek söylediği cümleyle şaşkınlığını bir kez daha anladım. Alt tarafı ailemle yemek yemek istemiştim canım, ne vardı bunda bu kadar şaşıracak?

Mutfağa diğerlerini çağırmaya gittiğinde ben de masaya oturdum. Gergindim ama olacaktı, hiçbir sorun olmadan bu yemeği yiyecektik. Yani umarım öyle olurdu.

İkinci YarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin