Part 1

35 1 4
                                    

Yanlız başına bir köşeye yaslanmış olan adam sigarasını yakmak için çakmağını aradı. Çakmağını bulamadığını fark ettiğinde telefonunu çıkardı. Telefonundan Bill isimli birini aradı ve konuşmaya başladı. 

+Neredesin? Kaç saattir seni bekliyorum!

-Birazdan ordayım, biraz sabret.

+Gelirken çakmak da getir. Kendiminkini evde unutmuşum... galiba.

-Hafızan pek de iyi değil gibi, hafızan çipinde bir sorun mu var?

+Sanmıyorum, gidip baktırırım.

Telefonu kapatıp cebine koyar. Adamın üstünde bir gri bir ceket vardır, yakaları kırmızıdır. Ceketin en göze çarpan kısmı, göze çarpan bir kısmı olmamasıdır. Sanki tanınmamak için giymiş gibi bir görüntü uyandırıyordur. Adam  bir süre daha bekledikten sonra biri gelir. 

-O kadar azarlamana değdi mi? Eninde sonunda gelicektim zaten.

+Belki daha hızlı gelmeni sağlamışımdır.

-Çakmak almak için markete uğradığım için cevabım hayır olucak.

Gelen adamın üstünde mont vardı ve ellerinde eldiven vardı. Kaşları biraz fazlaydı ama dikkatli bakmadıkça belli olmuyordu. Pantolonu ise kışlıktı ve içinde sıcak gibi gözüküyordu. Kafasında kırmızı bir bere vardı ama kafasından kaçıcakmış gibi görünüyordu, büyük ihtimalle saçı çok uzundu.  Gözleri gri renkti, büyük ihtimalle gözlerini yapay olanlarıyla değiştirmişti. Bu taktığı gözler askeri tipteydi ve normal olanlardan kat be kat daha iyiydi (çok zengin değilsen). Birlikte çok uzun bir binanın içine girdiler ve resepsiyonun masasına yaklaştılar. Ceketi olan adam resepsiyona yaklaştı ve sesini alçaltarak şunları söyledi: "Williams Bey ile görüşmek istiyoruz." Resepsiyondaki kadın şaşırdı ve 2 saniye boyunca olduğu yerde kaldı. Sonra kendine gelerek; tabiki efendim, CEO'nun ofisine gidin lütfen, geldiğinizin haberini ileticeğim; dedi. İki adam yürüyerek ofise doğru yürüdüler. Yolda bir çok kişi onları durdurup kim olduklarını ve nereye gittiklerini sordu ama ustalık ile adamları geçiştirip geçtiler. En son ofisin kapısının önüne geldiler. Bill kapıyı yavaşça açtı ve içeri girdiler. Oda çok büyüktü, içerisine 2 tane küçük market sığardı, çok zorlarsan belki de 3 tane. İçeride kocaman bir masa ve boş sandalyeler vardı. Masanın yanında, ayrıca odanın tam ortasında, bir masa ve masanın başında yaşlı, beyaz saçlı ve takım elbise ile duran biri vardı. Yaşını tahmin etmek istersek büyük ihtimalle 80 deriz. Bill söze başladı:

-Bizi çağırmışsın, bir sorun mu var?

+Sizi çağırdığıma göre bir sorun var.

-Buna karşı gelemem.

+Bildiğiniz üzere Aiden'ın sibernetik uzuvlarını ben fonladım. Bakımını yapması için de fonlamaya devam ediyorum... ama beni hayal kırıklığına uğrattın Aiden. Legal bir şekilde çalışmak benim mottomdur, çalışanlarımın da legal olmasını isterim. 

Ceketli olan adam söze başlar:

+Karşında reklamını yaptığın ortaklar yok, o yüzden ne demek istiyorsan dürüstçe söyle. Sanki senin küçük sırlarını ortaya döküceğiz, profösyoneliz biz ve bizi bunun için kiralıyorsun. 

-Demek istediğim, gidip bakımını kara borsada yaptırmışsın. Orada malın kalitesini anlayacak kadar zeki insanlar olmadığı için de az para almışlar. Kalan parayı nereye harcıyorsun? Benden kimse para çalamaz, hiç kimse!

+Kalan parayı da yol masraflarına harcıyorum, senin karşılamadığın yol masraflarına.

-Yol masraflarını karşıladıktan sonra bile dağ gibi para kalıyor olması lazım. Onları ne yaptın peki?

+Yol masrafları fazla tutuyor, sen bilmiyor olabilirsin ama köprüye gene zam geldi. Zaten çok pahalıydı ama şimdi 500 Cumhuriyet Dinarı oldu. Normal bakım yaptırırım ama 500 CD nı hiçlikten çıkaramam.

-Öyle olsun, ne yapıyorsan devam et. Ayrıca o köprünün vergisi direkt olarak bana geliyor, yani kuruşu kuruşuna ödesen iyi olur.

+Denerim.

Adamlar yavaşça odadan çıktılar ve biraz yürüdüler. Bill söze başladı:

-Dostum, her ne yapıyorsan çok tehlikeli sularda yüzüyorsun. Deus Ex Machina gelip bizi kurtaramaz bu durumdan.

+Biliyorum ama yapmak zorundayım. 3 yıl önce çökerttiğimiz terörist organizasyon vardı ya. Hatırladın mı?

-Hangisi?

+Sibernetik Özgürlüğü Ayaklanma Orudusu.

-Hatırlayamadım. O nasıl isim be zaten?

+Liderleri kendine öyle diyordu ama halk arasında Sibernetik Hırsızları deniyordu.

-Şimdi jeton düştü! Liderleri sibernetiklerin ruhsatsız kullanılabileceğini savunuyordu di mi?

+Evet, sadece o buna inanıyordu. Kalanı sibernetik kaçakçısıydı. 

-Eee, ne oldu onlara?

+Galiba benim çipimi hacklediler. Hafıza çipim olduğunu düşünüyorum. Hafıza çipimse durum çok vahim.

-Ne?! Hemen düzeltmeliyiz, seni bizim oraya götüreyim. Orada se-

+Zaten gidiyorum. Kara borsa dediği orası. Daha ucuza falan da yapmıyor, kendi paramdan ödüyorum.

-Ciddi misin? Onlar 3 yıl önce dağılmışlardı, nasıl seni hacklediler?

+Liderlerini öldürdüm ama zaten sadık değillerdi. Liderin sağ koluna daha sadıklardı, tüm organizasyonu o yönetiyordu. Onu yaraladım ama kaçmayı başardı. İzini sürsem de bulamadım, fare deliğine girmiş it oğlu it.

-Peki, bana neden söylemedin?

+Hangi çipin hacklendiğini bilmiyordum, konuşmamızın kaydedilmesini istemedim.

-O yüzden yakın zamanda almak istediğim görevi reddettin.

+Evet.

-Peki, bir planın var mı?

+Şu an yok... ama genel plan elebaşını bulup öldürmek ve şahsi bilgisayarını ele geçirmek.

-Neden William'a söylemedin? Bu durumu çözecek parası var.

+O herif beni öldürtüp çözerdi problemi. Değerli bilgilerinin çalınmasını göze alamaz.

-Haklı olabilirsin ama gene de aklında bulunsun. Son çare olarak gideriz.

+Son çare tüm şehiri havaya uçurmak ama sen bilirsin.

-Deli misin sen!

+Şaka yaptığım anlaşılmıyor mu?

-Yüzün ölü balık gibi, şaka yaparken bile düz bir ifadeyle yapıyorsun. 

+Hiç fark etmemiştim. Söylediğin iyi oldu, dikkate almayacağım ve böyle devam ediceğim.

-Senden beklenen harekette bu.



Makineler DiyarındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin