GEÇMİŞİN ARALANAN KAPISI

789 23 20
                                    

...
Rüzgarın gözlerinin önüne savurduğu saçlarına elleriyle kalkan olurken,elini çenesinin altına yerleştirmiş,gülen gözleriyle kendisine bakan adama sabitledi bakışlarını.Hissettiği duyguları anlattığında ona karşı hiçbir savunma kalkanının,duvarının kalmayacağını bildiği için hemen kurmadı cümlelerini.Ancak son derece masum bakışlarıyla,sevildiğini hissetmenin özlemiyle kendisine bakan adama kıyamıyor,aşklarını doyasıya yaşadıkları her bir anı yeniden onunla hatırlamak istiyordu.Hakan'ın sabırsız bir çocuk gibi oturduğu yerde kıpırdanışına gülerek karşılık veren Mine anlatmaya başladı,kendini an'ın mutluluğuna teslim ederken.
...
Her bir köşesini ezberlediği sokaklarda adımlarını ilerletirken yanından geçtiği eskimiş evlerin duvarlarına parmaklarını dokundurmayı ihmal etmedi.Kaç defa geçerse geçsin,kaç kere dokunursa dokunsun her defasında ilk'miş gibi heyecan basıyordu kadını.Tepesinde onu yakan güneşe aldırış etmeden yürümeye devam etti,yüzünden eksik olmayan tebessümüyle.Adımlarının obu getirdiği hastanenin bahçesine ufak bir bakış attıktan sonra giriş kapısına doğru daha da hızlı yürümeye başladı.İç ısıtan gülümsemesiyle herkesi selamladıktan sonra,kendisine arkası dönük bir şekilde danışmadaki hemşireler ile sohbet eden adama baktı bir süre,çatık kaşlarının arasından.Çevresindeki herkesin gülümsesine sebep olan adamın kim olduğu merakına kapılmıştı bile çoktan.Adamın arkasını dönüp kendisiyle göz göze gelmesi kadın için bir fırtınanın başlangıcı olmaya yetmişti bile.
...
Onu yeniden görmenin verdiği tepetaklıkla aklını yitirmemek için kendisiyle savaş halindeydi Mine.Gözlerinin önündeki adamın gerçek değil,tamamen bir hayâlden ibaret olduğuna kendini inandırabilmek için gözlerini sımsıkı kapattı.Derin nefesler soluyarak bir süre öyle kaldı.Yumruk yaptığı ellerinin buz kesmesini,vücudunun her bir santiminin titremesini aldırmadan usulca açtı gözlerini.Gözlerine değen gözlerin hayâl değil,gerçek olduğunu anlayınca olduğu yere mıh gibi saplanmıştı.Eli ayağı yerini bulamazken,ne yapacağını,ne düşüneceğini seçemezken bir adım attı sallanarak.İkinci adımı atmaya yeltenirken duyduğu tanıdık sesle irkildi.

'Mine'

İsmini duymak ilk defa canını yakmıştı Mine'nin.İsmini söyleyen dudakları görmek en son istediği şey oldu o an.Ama çoktan görüş alanına girmişlerdi bile.Kendisine doğru adımlarını yönelten adamdan bir saniye bile bakışlarını ayırmadı.Aralarında bir adımlık mesafe kaldığında ritmini bozan kalbine içten içe kızmaya başlamıştı.Şimdi,şu an bunu ona yapamazdı,kaburgalarını delip geçmek istemesi tamamen Mine'ye karşı açılan bir savaştı.Kuruyan dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra konuşmak için boğazını temizledi.

'Neden geldin buraya?' diye sordu kendini zorlayarak.
Hakan'ın dudaklarından dökülecek kelimelere odaklanmış beklerken,diğer taraftan kalbinin kendisine açtığı savaşta galip gelmeye çalışıyordu.

'Seni görmek istedim..yani..merak ettim seni.'

Hakan'ın kesik soluklar arasında kurduğu cümle tekrar bozguna uğratmıştı Mine'yi.Duyduğu cümlenin saçmalığına katlanmakta zorlanırken gülerek başına iki yana doğru hafifçe salladı.

'Konuşmamız gerek Mine.'

Adamın dudaklarından firar eden her bir kelime kalbine fırlatılan ağır bir taş parçası gibiydi.Canının acısına dayanamayarak birkaç adım geriye savurdu gittikçe güçsüzleşen bedenini.Hakan'ın hiçbir şeyi umursamadan yeniden kendisine yönelen adımlarının farkına varması çok zamanını almamıştı.Hakan'ın ona doğru attığı her adıma karşılık aralarına uçurum denebilecek mesafe koyarak geriye doğru ilerliyordu Mine.Geri adımlamaya devam ederek atmıştı en sonunda kendini hastanenin bahçesine.Bakışlarını karşısında kendisine çaresizce bakan adamdan zar zor ayırarak şaşkınca kendisini izleyenlerin yüzüne tek tek baktı.Güçlükle aldığı nefeslerin ona yetmeyişine,koca bahçeye sığamayışına tek kurtuluş yolu olarak koşar adım çıktı hastanenin bahçesinden,arkasında dolu gözlerle kendisini izleyen bir Hakan bırakarak...
...
Bazıları içinde yaşardı acısını,tek kelime etmezdi kimselere.Bazıları ise gökyüzüne isyan edercesine haykırırdı feryadını,dayanamazdı bedeninin hissettiği o tarifi olmayan duyguya.Ama şu an bu tanımların hiçbirine uymuyordu Mine.Ne feryat figan haykırıyordu,ne de içine gömüyordu.Sadece koşuyordu..Koştukça hafifleyeceğine,hiçbir şey hissetmeyeceğine inandırmıştı kendini.

Daha birkaç saat önce gülerek yürüdüğü sokakları şimdi koşarak geçiyordu.Ne kadar koşarsa koşsun ne kafasının içinde dönen Hakan'ın cümleleri susuyordu,ne de kalbinin sesi.Dayanamadı daha fazla kendiyle girdiği savaşa,bıraktı kendini çakıl dolu yollara.

Ne düşünce yaraladığı elleri ne de dizleri..Hiçbiri yeniden alevler içinde kalmış,kurtulmak için çırpınan kalbi kadar yakamıyordu canını.'Seni görmek istedim..yani..merak ettim seni.'
'Konuşmamız gerek Mine.'
Durmadan beyninin içinde yankılanan bu iki cümle kahkahalarına sebep oluyordu kadının.O kadar çok gülmüştü ki,kahkahaların içli bir ağlamaya dönüştüğünü bile farkedememişti.Yeniden karşılaşmış olmanın verdiği acıyı içinden söküp atmak istercesine ağladı.

Gün gelmiş,devran dönmüştü.Geçmişin kapısı aralanmış ve içeri bir zamanlar tüm dünyası ilan ettiği adam girmişti.

Yıllar sonra dönüp dolaşıp yine birbirini bulan bu iki kalp,ya bu hikayeyi yeniden yazacaktı ya da tarihin tozlu raflarında sonsuza kadar kaybolacaktı.

SillageHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin