Yeşillerini bir süre karşısındaki duvarın her bir santiminde gezdirdi.Olmuştu işte,sonunda bitirmişti resmini.Sabahın ilk saatlerinden beri salonun beyaz duvarına resimler çiziyor,gökkuşağının her bir tonu ile renklendiriyordu.Olduğu yerde durup kendine ait sanatını gurur ile incelerken,adamın merdivenlerden inip salona geldiğini farketmemişti bile.Hakan,ellerini ceplerine koymuş,tulumu rengarenk boyalar ile kaplanmış olan karısına bakıyordu.Gülerek usulca başını iki yana salladı.Mine'nin en ufak bir şeye tebessüm etmesi,olayları heyecan ile karşılaması..Onun en çok bu yönünü seviyordu işte.Ne olursa olsun pozitifliğinden ödün vermiyor,iyiliğe kalbini kapatmıyordu.Karşısındaki kadının güzelliğine dalmıştı çoktan,yeşil gözlerin kendisine döndüğünü dakikalar sonra görebilmişti.Mine,elindeki maviye bulanmış fırçayı hınzır bir gülüş ile Hakan'a doğru salladı.Kahkahasına engel olamayan Hakan gelip kadının beline sardı kolunu.
"Senin de üstün başın boya olacak şimdi."
"Olsun,bence çok da yakışır bu renkler tişörtüme."
Hakan'ın sözleri gülümsetmişti Mine'yi.Gözleri ile duvarı işaret etti kadın,adamın düşüncesini merak ettiği her halinden belli oluyordu.Hakan kendisine işaret edilen tarafa çevirdi bakışlarını.Boydan boya bir manolya ağacı ile kaplanmıştı duvar,ağacın dibinde ise küçük sarışın bir kız çocuğu ve köpek vardı.Resim tebessüm etmesine sebep olmuştu adamın.
"Beğendin mi?"
Mine'nin sabırsız bir çocuk edasıyla soru sormasına gülmeden edemedi.Eğilip ufak bir öpücük kondurdu açık omzuna.
"O kadar güzel ki,baktıkça bakası geliyor insanın."
...
Dudaklarına mühür vurmuş,kollarındaki kadının sakinleşmesini bekliyordu.Sağ elini kadının kısa saçlarının arasında gezdirmeye devam etti.Ne kadar süre öyle durduklarından emin değildi,şikayetçi de değildi bu durumdan.Mine yavaşça ayrıldı adamın kollarından.Akan gözyaşlarını silmeye devam ederken sabitledi bakışlarını adamın kahvelerine.Hakan,kızarmış zümrüt yeşili gözlerden akan duyguları net bir şekilde görüyordu artık;kırgınlık,yorgunluk ve aşk..Aşk.Üç harf,tek bir hece.Sadece üç harften oluşan ama içinde kocaman bir dünya barındıran o sihirli kelime.Ernest Hemingway ne de güzel anlatmıştı aşkı;iki insan birbirini seviyorsa,buna mutlu bir son yoktur.
Hakan ve Mine..Kan revan içinde kalmış,yolu bir türlü mutluluğa uğramayan hikayelerinin başkahramanlarıydı onlar.Oturup beyaz sayfayı siyah kalem ile yeniden boyamaya çalışmışlar ama sayfalarını acımasızca gelip yırtmışlardı.
Usulca kadının elinden tutup ilerideki koltuğa oturttu.Yanına oturup onun gibi bağdaş kurdu.Mine'nin bakışları kızarmaya başlayan ellerinden ayrılmazken yavaşça tuttu soğuk ellerini.Kadının gözleri birleşmiş ellerine takılınca tekrar dolmaya başladı.
"Ne dersem diyeyim hissettiğin kırgınlığının geçmeyeceğini biliyorum.Farkındayım,çok geç kaldım bunları söylemek için ama elimden başka hiçbir şey de gelmiyor."
Kurumuş dudaklarını diliyle ıslatıp sözü bu sefer Mine devraldı;
"Hiçbir şey söyleme.Sadece bana biraz sarıl."
Sonlara doğru titreyen sesi tekrar ağlamasına sebep olmuştu.Hemen sardı kollarını karşısında acının pençelerine hapsolmuş kadına.Gözyaşlarından ıslattığı yüzünü Hakan'ın omzuna yasladı Mine.
...
Balkonda oturmuş,elindeki kahve kupası ile yeni günü karşılıyordu.Bütün gece uyumamış,kafasındaki düşünceler ile boğuşmuştu.Son birkaç gün içinde olanlar epeyce yorulmasına neden olmuştu Hakan'ın.Kasaba gelişi,yeniden Mine ile karşılaşması,yüzleşmeleri..Geçmişin perdesi onlar için aralanmış,karanlıkta saklanan anılar serilmişti ikisinin de gözlerinin önüne.Derin düşüncelerinin arasından sabah ayazını teninde hissetmesi ile ayrıldı.Masanın üstünde duran kupası ile tekrar salona girdi.Adımlarını yavaş olmaya çalışarak yatak odasına ilerletti.Beyaz kapıyı ses çıkarmamaya özen göstererek araladı.Siyah çarşafların arasında beyaz teni ile varlığını haykıran,derin uykularda olan kadına baktı,başını kapıya yaslayarak.Saat gece yarısını çoktan gerisinde bırakırken Mine evine gitmek istemişti ama Hakan kalması için ısrar etmişti.İlk başlarda kadın buna itiraz etse de sonunda adamın ikna edici ses tonuna yenik düşmüştü.Hakan'ın salondan birkaç dakikalığına mutfağa gitmesini fırsat bilip uyumak için boş bir oda arayışına girmişti.Şansına ilk açtığı kapı onu Hakan'ın odasına getirmişti.Mine'nin huzursuz iç sesi o yatağa,Hakan'a izlerinin olduğu kısımlara sarılarak uyumak istiyordu.Adamın kendisi ile yatağını paylaşmaktan asla şikayetçi olmayacağından emin olduğu için bırakmıştı kendini siyah inci gibi olan çarşafların arasına.
Nihayet uykuya daldığında üstünde yorgan,başının altında ise üzerinde adamın saçlarının kokusunun sindiği yastık vardı.
Buruşturduğu yüzü ile uykuyla uyanıklık arasında gidip gelen Mine,kendisi kapıya yaslanmış masumca izleyen Hakan'ı görünce açtı gözlerini iyice.Göz temasını kesmeden usulca bedenini kaldırıp yatağın başlığına yaslandı.Mine'nin uykulu haline gülerek oturdu yatağın kenarına.Yıllar kadının huysuzluğundan hiçbir şey götürmemişti.Hâlâ uyanınca çatık kaşlarıyla etrafa memnuniyetsiz bakışlarını sunuyordu.
"İyi uyuyabildin mi?"
Sorusuna verilecek cevabı adı gibi bilse de,yine de Mine'nin ağzından duymak başkaydı onun için.Mine cevap vermek yerine dudaklarının kenarına yerleşen gülümseme eşliğinde başını 'evet' anlamında salladı.
"Acıkmışsındır,hadi gel kahvaltı hazırlayayım."
"Aslında eve gidip üstümü değiştirsem iyi olur,ordan da hastaneye geçerim.Sen,geleceksin değil mi hastaneye?"
Bu sefer de Hakan sessiz kalıp başını sallamayı tercih etmişti.Gelecekti,bundan sonra Mine nereye bakarsa baksın,o hep orada olacaktı.
...
Hastaneye doğru ikisi de farklı yönlerden adımlarken hissettikleri duygular da ortaktı o an;huzur.Mine'nin ördüğü duvarları çatlak vermeye başlamış,hatta bazı yerleri yıkılarak aradan ışık sızmaya başlamıştı.Hastanenin bahçesine götüren yolda karşılaştıklarında birbirlerine tebessüm ettiler.Yan yana ilerlemeye başladıklarında ikisine de tek kelime etmedi.Ara sıra kesişen bakışları,yüzlerinden silinmeyen tebessümleri kelimelere gerek duymadan açıklıyordu her şeyi.
Saatler geçmiş,gün yavaş yavaş bitiyordu.Mine dosyaları incelerken,Hakan ise Leyla ile yatışı yapılan hasta hakkında konuşuyordu.Herkes kendi işi ile meşgul iken, merdivenlerden inmekte olan Turgut çatılan kaşları arasından girişin önünde duran arabaya bakıyordu.Bir süre sonra arabadan inen adamı görünce hiç de memnun olmamıştı.
"Gelene bakın."
Turgut'un sesi ile herkes bakışlarını girişe yöneltmişti.Güneş gözlüklerini çıkarıp,gri takımının cebine koyan adam herkesin odak noktası haline gelmişti.Tanıdık simayı göz hapsine alan Hakan'ın siniri kırmızı alarm vermiş,elleri yumruk şeklini almıştı.Mine de ondan farksız değildi.Boynundaki damarlar sinirden gerilirken çoktan titremeye başlamıştı bile.
"Herkese merhaba."
Adamın kulak tırmalayan ses tonu kadının suratını buruşturmasına sebep olmuştu.Hakan'ın adama doğru büyük bir öfke ile ilerlediğini gören Mine de adımlarını o yöne doğru ilerletti.
"Hakan ve Mine,sizi uzun zaman sonra yeniden görmek ne güzel."
İğneleyeci tını ile cümle kurarken yüzüne sahte bir tebessüm yerleştirmişti.İkisinin de hayatını cehenneme çeviren adam tam karşılarında durmuş gülümsüyordu.
Geçmişin kapısı ardına kadar açılmış,içeri bu adaletsiz oyunun kurucusu girmişti;Yalçın Aygün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sillage
RomanceAvuçlarının arasında kaybolmuş ellere eğilip ufak bir öpücük kondurdu.Karşısında ağlamasına devam eden kadının o haline kıyamayıp şefkat dolu sesiyle cümlesine devam etti; 'Şimdi bizde telafi edilecek yıllar,yaşanacak bir aşk var.'