Ve o gün başlamıştı mavi geceleri karalara bürünmeye. Eskisi gibi olmayacaktı hiçbir şey. Başlamıştı bir kere felaketler silsilesi, elbet gelecekti devamı da. Kolay değildi hayatın avucuna aldığını bırakıvermesi. Kedere bulayacaktı, acıya bulayacaktı, öfkeye biraz da ve hicrana... Onun kitabında bir kez gerçekleşti mi hicran bir daha olmazdı vuslat. Başladı mı bitirirdi işini.
Gülnihal gece boyu kabuslar içinde uyanmıştı sürekli ve geceyi sabah etmişti böylelikle de. Yatağında doğrulup yan tarafındaki boy aynasına çevirdiğinde başını yorgun ve çökük bir Gülnihal'le karşılaşmıştı. Öğrendiğin de bile bu kadar tüketiyorsa bu durum ilerisinde ne hale gelecekti kim bilir. Şişti gözleri, küçücük kalmıştı. Soluktu sureti, büküktü dudakları ve doluydu göz pınarları. Bir nefes verirken nefesiyle beraber aksın gitsin istemişti derdi kederi. Ne var ki verilen nefes geri alınıyordu. Üzerindeki yorganı kenara çekip ayaklandı.
Gerekli ve sıradan ihtiyaçlarını giderirken üstünde hep bir mahmurluk ve burukluk vardı. Oysaki dün gece birbirlerine bir söz söylemişlerdi:'atlatacağız'. Umutsuzluk denen illet bulduğu açık kapıdan yerleşmişti işte Gülnihal'in kalbine. Umut olur da o eksik kalır mıydı hiç, kalmazdı ya. Aynadaki kendine gülümsedi Gülnihal.
"Her şey iyi olacak. Bunu başaracağız."
Telkin etti kendini. Dile getirmesi biraz olsun işe yaramıştı. Az da olsa yüzü eskisine göre kendine gelmişti.
Merdivenlerden indi aşağıya. Masanın başında oturmuş gazetesini inceleyen Mithat Bey kızını bekliyordu. Gülnihal küçük bir kız edasıyla babasının yanına giderek yanağından öptü. Mithat Bey gülümsedi.
"Günaydın"
Gülnihal'in şen sesine karşın yılların yorgunluğunu barındıran ihtiyar ve biraz da kısık sesiyle konuştu.
"Günaydın, kızım."
Gülnihal cevabını alır almaz kuruldu babasının yanına. Hızlı hızlı bir şeyler atıştırırken, onun bu haline karşın ağır bir şekil de gazetesini katlayıp masanın köşesine koymuştu Mithat Bey. Gülnihal'in bu haline güldü.
"Yavaş ye, kızım. Önünden alan yok ya."
Gülnihal başını tabağından kaldırarak babasının bu lafına kocaman gülümsedi.
"Geç uyanmışım, babacım. Hastalarım beni bekler, çabuk olmam lazım."
"Eh be evladım, hep böyle yapıyorsun. Biraz erken yatta sabahta erken kalkabil. Ne demişler; erken kalkan yol alır."
"Erken kalkan yol alır."
Son söylediği atasözünü onunla beraber tekrarlamıştı Gülnihal'de. Her sabah yaptıkları bir konuşmaydı bu. Bir dilim salatalığı ağzına attıktan sonra kalkmıştı masadan Gülnihal.
"Ben gidiyorum. Akşama görüşürüz, babacım." dedikten sonra güle güle öpücüğünü verip çıkmıştı evden. Mithat Bey ardından gülümseyerek,'Selma'm gibi.' diye mırıldanmıştı burukça. Gülnihal annesine fiziksel olarak pek benzemese de huyları birebir aynıydı. Mithat Bey, Gülnihal sayesinde toparlayabilmişti kendini gül kokulusunun gidişinden sonra.
![](https://img.wattpad.com/cover/37102628-288-k417325.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Hicran Bir Vuslat
RomanceGülnihal. Her şeye sahip bir kadın. Çok sevdiği bir babası, delicesine sevdiği bir sevgilisi, güvenilir bir dosta sahip ve istediği mesleği icra ediyor. Misak. Annesi ile beraber yaşadığı ve sürekli çalıştığı bir hayatı var. Huzurlu. İki hayatta fa...