Bir ay kadar geçmişti o kara gecenin ardından her gün her saat belki de her dakika Güven'in ömründen azar azar çalıyordu.
Bir damla, bir damla... Her gün akıtıyordu yaşlarını. Başlarda yakıştıramasa da kendine, sonra dayanmak daha zor gelmişti. İnsandı o; gülerdi, kızardı, utanırdı, ağlardı da. Yirmi beş yıllık hayatında bir damla gözyaşı görmemiş göz pınarları zamanın geldiğini gösteriyordu. Yine de her gün daha da kararan geceye saklıyordu gözyaşlarını. Kolay değildi göstere göstere ağlamak.
Her sabah beş gibi kalkıyor doğan günü izliyordu, bu zamana kadar fark bile etmemişti şafak vaktinin güzelliğini. Fark ettiğindeyse kaçırmak istemiyordu.
Bu bir ay içinde yaşadığı her gün son günü gibiydi. Ne yapacağını bilmiyordu çünkü. Akışına bırakmıştı her şeyi. Gülnihal'in dediği ilaçları kullanıyordu ve o ne derse de yapıyordu ama hepsi bu kadardı, onca şeye rağmen değişen hiçbir şey yoktu. Akan zaman aleyhine işlemeye devam ediyordu.
***
Gülnihal, her gün sabahlıyordu. Şu bir ayda ve en çok da son bir haftada ne doğru düzgün bir şey yemiş ne de uyku uyumuştu. Vücudu her saniye alarm veriyordu dinlenmeye ihtiyacın var diye ne var ki Gülnihal bunu anlayacak durumda değildi. Tek bir düşüncesi vardı o da Güven'i iyi edip bir an önce onunla birlikte güzel günler geçirmek. Bu hayaldi aslında onu ayakta tutan.
Evden çıkıp arabasına bindi ve hastaneye doğru yola koyuldu. Arabayla on beş dakikalık bir mesafedeydi hastane. Kırmızı ışıkta durdu. Etraf bir an bulanıklaştı. Gözlerini birkaç kez kapatıp açtığında gelmişti kendine. Değişen ışıkla yoluna devam etti. Hastanenin otoparkına girdi, arabasını park edip indi arabadan. Kapıyı kapatıp bir adım atmıştı ki dönen duvarlar ile birlikte yığılmıştı yere.
***
Misak her geçen gün daha kötüye gittiğini biliyordu Emre'nin. Bu yüzden daha sık ziyaret etmeye başlamıştı.
Hastanenin otoparkına gelirken arabasıyla gelen Gülnihal'i gördü. Yüzüne saliselik bir tebessüm çöreklenmişti. Gülnihal'in hemen ardından girmişti o da otoparka. Gülnihal'in karşı tarafına hızlı bir şekilde park etmişti arabasını. Öyle ki Gülnihal arabadan inerken o çoktan inmiş ve onun tarafına yani hastaneye doğru ilerliyordu.
Gülnihal'e görünmek istemese de saniyelik bakışıyla onun yere yığıldığını görmüştü. Hemen yanına giderek kucağına aldı onu. Telaşlı ve seri adımlarla hastaneye taşıdı baygın kadını.
***
Güven, odasında beyaz çarşaflı hastane yatağının üstünde oturmuş dışarıya bakıyordu, gökyüzüne. Onun ölüme koşan cılız bedenine karşın güneşliydi gökyüzü ve cıvıl cıvıldı kuşlar. Küfreder gibiydi. İnsan böyle durumlarda başkalarınında öyle olmasını umarlardı. Ben üzgünüm onlarda öyle olmalılar, diye düşünürlerdi ama olmuyordu öyle.
Alaylı bir gülüş belirdi suretinde. Gülmek istiyordu nedense delicesine. An gelirdi bazen insan böylesi bir istekle dolardı ve an gelirdi şimdi ki gibi, Güven'in yaşadığı gibi bu taşkın gülümsemenin ardından boşanırdı yüreğimizdeki yağmurlar gözümüzden, kirpiklerimize ve yanaklarımıza sonra düşerdi ya yere ama işte orada bitmezdi geri gelirdi yüreğimize. Geceyi bekleyememişti, gündüz saklanmaktan da utanmamıştı sadece yağdırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Hicran Bir Vuslat
RomansaGülnihal. Her şeye sahip bir kadın. Çok sevdiği bir babası, delicesine sevdiği bir sevgilisi, güvenilir bir dosta sahip ve istediği mesleği icra ediyor. Misak. Annesi ile beraber yaşadığı ve sürekli çalıştığı bir hayatı var. Huzurlu. İki hayatta fa...