S'ONSUZUM-1

33.7K 803 17
                                    

S'ONSUZUM
Tür: Romantik Komedi ( Ara Ara Dram )
1 BÖLÜM.
Yağmur damlaları taksinin camlarına vururken , hiçbir ses beni bu kadar rahatsız etmiyordu. Her tıklama sesi , beynimi delip geçiyor , içimdeki boşluk daha da büyüyordu. Boğazımda kocaman bir yumru , ve ağlamayı bilmeyen gözlerim ruhumu zorluyordu. Acı çeken ruhumdu , bedenim değil. Keskin bıçaklarla içimi oyuyorlardı sanki.
Başım cama yaslı ne kadar kaldım bilmiyorum. Taksicinin abla geldik" demesiyle kendime gelip yüklüce bir para verip indim taksiden. Başka zaman olsa , bir kuruş bile fazla vermeyen ben , bugün hiçbir şeyi düşünmüyordum. Her sene olduğu gibi.
Evden çıkarken yanıma ne şemsiye nede başka bir şey almıştım. Sabahın beşinde gözlerimi açtığımda olmak istediğim tek yer burasıydı. Üzerimdeki kabana sıkı sıkı sarılıp yağmur tanelerinin saçlarımı ıslatmasına izin verdim. Yanaklarımdan yağmur damlalarıyla birlikte göz yaşlarımda süzülürken tek istediğim bir an önce onun yanına gitmekti. Özlemiştim ! Eskisi gibi yakmıyordu canımı yokluğu ama bugün. Bugün onun doğum günüydü. Gitmezsem kırılırdı bilirim.
Kulübe deki bekçiye görünmeden girdim içeriye . Beynim geri dön diye isyan etse de bedenim itaat etmedi ona. Arşınladım çamur olan yolları , ona bir an önce kavuşmak için.
Yanına vardığımda elim benden bağımsız ıslak toprağa gitti. Sevgiyle okşadım , ıslak olan mezar taşına aldırmadan oturdum kenarına.
Gözlerim mezarı arşınlarken , vicdan azabıyla yanıyordum. Seneden bir kere gelsem de , ağırdı. Yokluğu , beni geride bırakması canımı yakıyordu.
"Ben geldim" dedim. Islak toprağı avucumda sıktım." Biliyorum daha erken bekliyordun ama , gece gelmeye korktum. Bilirsin hiç sevmem karanlığı " diye mırıldandım. Hıçkırıklarım boğazıma dizilmiş konuşamıyordum da. Oysa anlatacak çok şeyim vardı ona.
Evden ayrıldığı söyleyecektim. Çocukluğumda sürekli hayalini kurduğum kafeyi açtığımı söyleyecektim. Ama kelimelerim kaybolmuş dilim tutulmuştu. "Seni çok özledim ben "diye mırıldanıp hızla geldiğim yoldan geri geri gittim. Ne doğum gününü kutlamıştım nede ona kafemi anlatmıştım.
Her yıl bir günlüğüne Yağmur oluyor , o demir kapından çıktıktan sonra Ömür oluyordum. Hayat beni an savunmasız yerimden vurmuştu. En sevdiğimi almıştı elimden , çocukluğumu , mutluluğumu , gülüşlerimi çalmıştı.
Uzun yıllar sonra yokluğunu hazmettiğimde eskisi gibi değildim. Gülmeyi yeniden öğrenmiş ve hiç bir şeyi umursamamaya başlamıştım.
Artık keyfimi kaçıracak tek şey saat on birden önce uyanmaktı ki onu da sağ olsun Esra büyük bir zevkle yerine getiriyordu. Islanan montum artık beni sıcak tutmazken başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Baran'ın sözleri geldi aklıma."Yağan her yağmur tanesi benim derdi bana. Unutma gök yüzü ağlamayı unutmadığı sürece ben hep yanındayım "
Yanımdaydı biliyorum. O beni hiç bırakmazdı. Yağmur mevsimi bitmediği sürece , hep yanımda olacaktı.
İt gibi titreyerek bir saat taksi bekledikten sonra sonunda eve gelebilmiştim.Islak pantolonumdan zorla anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Daha içeri girer girmez mis gibi kek kokusu burnuma dolarken sırıtarak mutfağa geçtim.
Canım arkadaşım koşarak boynuma sarılıp " iyi misin " diye sordu. Bu günün Baran'ın doğum günü olduğunu oda biliyordu. Ona üstün körü olanları anlattığımda hiçbir şey söylememiş sadece yanımda olmuştu.
İyi miydim ? Değildim ama onu üzmekte sadece benim canımı sıkacaktı. Biliyorum üzülürsem benden daha çok üzülürdü. Ya ben bu kızı çok seviyordum.
"İyiyim " dedim gülümseyerek. Yalandan kim ölmüş.
Kollarını benden çekip sırıtarak yüzüme baktı." İyiyim" lafını duydu ya , hemen eski haline geri döndü.
"İnanamıyorum sana Ömür , bu halde nasıl girersin içeri , çabuk banyoda üzerini değiştir ellerini de iyice yıkamayı unutma " Gözleri ayaklarıma indiğimde çığlığı bastı. " Çamurlu ayakkabılarla mı girdin içeri " diye cırlamasıyla kaçtım mutfaktan. Az önce onu çok sevdiğimi mi söylemiştim. Unutun gitsin ! En yakın zamandan kendime başka bir ev arkadaşı bulacağım. Ben merdivenleri çıkarken arkamdan hala söyleniyordu.
Odama girdiğimde sesli bir şekilde inledim. Allah'ım oda savaş alanı gibiydi. Eğer Esra odayı böyle görürse beni kesin boğardı. Hiç bir zaman derli toplu biri olmamıştım , olamamıştım. Yatağın üzerindeki kıyafetleri dolaba tıkıştırıp yatak örtüsünü de düzeltmeye çalıştım. En azından artık daha iyi görünüyordu. Esra canımı okuyacaktı ama , umurumda mıydı ? Değildi ! Omuz silkip banyoya geçtim. Kısa bir duş alıp eşofmanlarımı giyip mutfağa indim. Sıcak su çok iyi gelmişti.
Esra çamurlu ayakkabı krizi unutmuş , çayları koyuyordu. Masaya oturup tabağımı doldurdum.
"Sonunda " dedi isyanla ." banyoya girdiğinde çıkmıyorsun bir türlü "
Ya bu kız bana sürekli niye çemkiriyordu. Annem bile bu kadar baskı kurmuyordu üstümde.
"off yıkanmakta kabahat oldu , Bir daha yıkanmayacağım , bitleneyim de gör sen de . O zaman benim bitlerime uğraşırsın " dedim. Esra bende böyle bir çıkış beklemediği için oldukça şaşkındı. "Ay tamam git istersen ülkenin su kaynaklarını tüket umurumda değil , bitlerini benden uzak tut" Gülerek ayağa kalkıp boynuna sarıldım. " Korkma Bir tanem bitlerim benimle mutlu , sana vermem onları " dedim sırıtarak. Gerçekten iyi olduğuma inanmış olacak ki oda güldü sonunda. Gergindi biliyorum. Tüm o sataşmaları benim kendimi daha iyi hissetmem içindi.
Yanağına sulu bir öpücük koyup yerime geri oturdum.
"Bu gün kafeye gidecek misin " diye sordu merakla .
Ağzıma attığım keki zorla yutup çayımdan bir yudum aldım. " Gitmek zorundaydım " dedim yüzümü asarak. Aslında hiç keyfim olmasa da bu duygusal seremoninden bir an önce kurtulmam gerekti. keklerim , kurabiyelerim , pastalarım bana iyi gelecekti.
"Tamam " dedi kısaca. Üzerime gelmek istemediği belli oluyordu. Yoksa tezgahı temiz kullan diyerek başla r , çöp kovalarının dezenfekte olmasını gerektiğini söylemeden bitirmezdi nasihatlarını.
Evden çıktığımda saat on iki olmuştu. Kahvaltı , hazırlık derken bu gün kafeyi çok geç açmış olacaktım. Hoş başka zamanda on birden önce açılmazdı ama , bu sefer çok geç kalmıştım. Öğlene kadar pek müşteri olmasa da , öğlen arasına çıkan işçiler , müdürler , sevgililer kafeye uğramadan gitmezlerdi. Kısa sürede oldukça güzel müşteriler çekmiştim kafeye. Dışarı giden paket servislerle de iyi para kazanıyordum. Zaten daha fazlasından gözüm yoktu. Lüks düşkünü biri değildim, hatta aşırı zengin , kendini bir şey sanan adamlara sinir oluyordum. Ne zaman yakışıklı , zengin bir adam görsem haşere gibi ayağımın altında ezmek istiyordum.
Kafeye geldiğimde hemen camları açtım. İçerisi hava alırken , mutfağa geçip tezgahları donattım.
Sandalyeleri düzeltip etrafı topladım. Toz pembe duvarlar, renk renk masa ve sandalyelerle oldukça iyi görünüyordu kafem tamda hayallerimdeki gibiydi.
Üniversiten mezun olduktan sonra mesleğimi yapmamış burayı açmıştım. Pişman mıydım ? Asla ! Burası benim yuvam evim olmuştu. Ne yaparsam yapıyım ruhumu o girdaptan kurtaramazken bir gece kendimi mutfağa atmış çeşit çeşit tatlılar pastalar yaparken bulmuştum. Babam dışında ailemden kimse destek olmasa da karşımda da durmamışlardı. Annem avukat'ın pasta börekle ne işi var dese de biliyorum benim için en iyisini istiyordu. Evet doğru duydunuz ben deniz hukuk fakültesi bitirmiş , mesleğini hiçbir zaman sevmeyen bir kızdım. Bir keresinden stajımda suçlu olan birini savunurken bundan nefret etmiştim. En büyük ablamın deyimiyle doğrucu Davut'un tekiydim ve avukatlık bana göre değildi. Sadece masumluğum da emin olduğum kişilerin davalarına bakıyordum ki oda yılda bir , iki dava ediyordu.
Fırından gelen seslerle içeriye geçip özel tarifim olan turtayı çıkardım. Mis gibi kokusu etrafı sararken , memnuniyetle sırıttım. Hepsini kendim yiyecektim. Belki birkaç dilim müşterilere ayıra bilirdim.
Soğuması için tezgaha bırakıp , kasaya geçtim. İlk müşterim gelmişti bile.
"Hoş geldiniz " dedim sıcak bir gülümsemeyle.
"Merhaba " deyip oturdu. Üzerinde jilet gibi bir takım elbise vardı. Oldukça yakışıklı görünüyordu.
"Ne alırsınız ?" diye sordum.
"Bir kahve hiç fena olmaz " dedi gülümseyerek. "Hemen" deyip kahvesini hazırlamaya başladım. Bakışlarını üzerinde hissetsem de aldırmadım. Sonuçta müşteriydi.
Kahve fincanını masaya koyduğumda " Ömür hanım konuşabilir miyiz " dedi. Adımı biliyordu. Buna şaşırsam da belli etmemeye çalıştım. Bu adamın benimle konuşacak neyi olabilirdi ki ?
Sandalyeye oturdum. "Öncelikle teşekkür ederim" dedi kahvesinden bir yudum alarak. Iyyy bu kadar kibar erkeklere sinir oluyordum. "Benimle ne konuşmak istiyorsunuz " Hemen konuya girmemden memnun olacak ki sırttı..
"Ben avukat serhat Demir , buraya Karan Emiroğlunu temsilen geldim " dedi. Bende o dakika jeton düştü tabi Bu herif o bilmem ne holdinginin sahibinin uşağıydı. Bir süredir etraftaki arsaları topladıklarını duymuştum ama bunun benimle ne alakası olduğunu anlamamıştım.
"Buraya neden geldiniz Serhat bey" diye direk sordum. Yüzünden o samimi gülüşü solup gerçek yüzünü gösterirken o Karan denen adamdan şimdiden nefret etmiştim. Olacak iş miydi ya hem de bugün.
"Emiroğlu holding bu semtte oldukça büyük bir projeye ev sahipliği yapıyor."
"Lüks daireler "diye mırıldandım. Güzelim bol yeşillikli olan mahallemizi beton yığını yapacaklardı ya
Başını salladı.
Tanrım! Adamın ağzından kerpetenle laf alıyordum. Birde avukatlara çenebaz derlerdi yok bu adam bildiğin uyuşuk bir şeydi. Vermiştim notunu.
"Karan bey bu daireler dışında kendisinde burada bir ev yaptırmak istiyor. Kafenizin bulunduğu kısım hariç yanlarında ki dükkanları aldık. Ama "
Şimdi belli olmuştu bu yalakanın derdi. Kafem iki dükkanın arasında kalıyordu. Arsa büyük olsa da üç kişinin hakkı vardı , ve biriside bendim. Diğer yerleri alsalar da , bana ait olan kısım olmadan bir işe yaramazdı.
"Kafemi satmamı istiyorsunuz " dedim.
"Evet" dedi. Salak şey. Gülümsememden gerçekten satacağımı düşünmüş olmalıydı.
"İnanın bize kafenin hakkı olan bedeli ödeyeceğiz" diye devam etti sözlerine.
Berbat bir gece , ve berbat bir sabah geçirmiştim. Her günün aksine bu gün oldukça gerginken , bebeğim dediğim kafemi satmamı isteye bir şebek karşıma geçmiş gülümsüyordu.
"Kusura bakmayın Serhat bey , benim satılacak kafem yok ,bunu aynen patronunuza söyleyin lütfen , eğer kahveniz bittiyse "
Serhat önünde soğumuş kahvesine baktı. Yüzünden memnun olmayan bir ifade vardı ve bu neredeyse kahkaha atmama sebep olacaktı. "Bir kere daha düşünseniz sonuçta satıştan alacağınız parayla daha iyi bir yer açabilirsiniz "
Kollarımı göğsümde birleştirip "hayır" dedim. Laftan anlamayan erkeklerden de nefret ediyordum. Başka bir şey söylemeden gitti.
Sinirle mutfağa geçip tezgahtaki elmalı turtaya saldırdım. Yediğim her dilimde kendimi daha iyi hissederken , bugünün bitmesi için dua etmeye başlamıştım. Allah aşkına bu gün benim doğum günümdü. Neden çalışıyordum ki ? Bazen gerçekten salaklığım tutuyordu,bunun başka açıklaması yoktu. Aklıma şu karan denen herif geldi. Acaba nasıl biriydi ? Gözümün önünde , kel , göbekli sarı dişleriyle sırıtan bir adam belirdiğinde elim ağzıma gitti. Harika !
En iyisi eve gitmekti. Zaten müşteri falan geldiği de yoktu.
Eve vardığımda , direk kendimi odama attım. Sadece montumu çıkarıp kıyafetlerimle yatağa girip yorganı başıma kadar çektim. Gözlerim hangi ara kapandı bilmiyorum ama uyuya kalmışım. Gözlerimi karanlığa açtım. Yatağım hemen yanında duran gece lambasını yakıp kalktım. Allah'ım neden ben ? Bitmemiş miydi çilem. Sürünerek banyoya giderken aklımda hala şu adam vardı. Kolay vazgeçeceğini sanmıyordum ve bu oldukça canımı sıkıyordu.
Salona geçtim. Sessizlik karşıladı beni. Esra yoktu. Büyük ihtimalle yine sabahlayacaktı ve yine yalnız kalacaktım. Ya ben bu kızı ev arkadaşı diye almıştım ama gece evde durduğu yoktu. Sıkıntıyla mutfağa geçip kafamı buzdolabına soktum. Aradığımı bulmuştum. Nutella kavanozunu alıp televizyonun karşına oturdum. En sevdiğim aksiyon filimlerinden birini açtığımda , filim beni içine çekmiş saat bir olmuştu. Bu geceyi yine tersten görecektim. Tüm gün uyursan böyle olur Ömür deyip kendime kızdım.. Yarın kafeyi kaçta açacağımı Allah bilirdi.. Artık yanıma bir yardımcı almam gerekti , en azından sabah erkenden açardı.
Ertesi gün erkenden kalkıp , kahvaltı etmeden çıktım evden. Sokağın başındaki tezgahtan bir simit alıp kemirip durdum. Kafenin önüne geldiğimde , onu gördüm. Allah aşkına sabahın köründe bu adamın burada ne işi vardı. Gözlerinde vazgeçmeyeceğim bakışı , arsız dudaklarında sırıtmayla beni sadece sinirlendiriyordu.
"Günaydın Serhat Bey "
"Günaydın Ömür hanım"
"Bu saatte burada olmanızı neye borçluyum "
"Kahve "dedi ya. Gel de bu adamı öldürme. Sanki ben senin dersini bilmiyorum. Sen daha kiminle uğraştığını bilmiyorsun canım.. Kapıyı açıp geçmesi için kenara çekildim. Demek kahve içmek istiyordu. Müşteriyi bekletmek olmaz değil mi ? Serhat masalardan birine geçerken çantamı bırakıp kahve yapmaya başladım. Gözüm baharat takımlarına takıldığında , omzumun üzerinden adama baktım. Zavallı şey , hiç bir şeyden habersiz bekliyordu.
Kahveye , özel birkaç baharat koyup masaya ilerledim. "Buyurun "
Bana keyifli bir gülümseme gönderirken , sadece ilk yudumunu almasını bekliyordum. "Teklifimi düşündünüz mü ?"
"Kararım hala aynı , satmayacağım "
"O zaman kararınız değişene kadar görüşeceğiz " dedi. Hadi canım iç Şu kahveni..
Benden karşılık alamadığında , hafifçe gülümseyip kahveye uzandı. Aslında yakışıklı , oldukça kibar bir adamdı. Diğer avukatlar gibi tehtit etmiyor nazikçe işini yapmaya çalışıyordu.. Ama işte ben normal değildim işte..
İlk yudumundan sonra değişen yüz ifadesi , yutkunamaya çalışması ve direk gözlerini gözlerime dikmesi izlenecek en komik manzaraydı. Fincan parmaklarının arasında hava da kalırken yaşaran gözlerini kapatıp açtı. Canım benim şimdi "yangın var " diye bağıracaktı eminim.
"Şey çok güzel olmuş "
"Beğendiğinize sevindim , artık her sabah içmeye gelirsiniz ?" dedim sırıtarak.
"T-tabi, tabi gelirim , ben gitsem iyi olacak "
Serhat bey kapıdan çıktığında kahkaha attım. Küçücük fincana , tuz , karabiber ve pul biberi doldurmuş öyle vermiştim. O kahveyi içtikten sonra uzun zaman buraya gelmeyeceğini düşünmek beni rahatlatıyordu. Kafemi satmaya hiç niyetim yoktu ve sonuna kadar direnecektim.
*****
Serhat Demir ofisin kapısını hızla açıp , tam anlamıyla odaya daldı. Uzun zamandır Karanla arkadaştılar ve buna güvenerek girmişti içeriye.
"O kızı benden uzak tut Karan yoksa katil olacağım "
Karam Emiroğlu bilgisayar ekranına gömdüğü başını kaldırıp , büyük bir hissetle odaya giren avukata baktı. Birkaç saniyelik şaşkınlıktan sonra kahkaha atmaya başladığında, bedenini geriye yaslayıp doyasıya güldü.
"Kes gülmeyi " dedi sertçe adam. Karan gözlerinden yaş gelene kadar gülerken Serhat kendisini tekli koltuğa atmış kravatını çekiştiriyordu.
"Bu halin ne benekli ineklere dönmüşsün "
"Şu almaya çalıştığımız arazinin hissadarı , bir kere daha konuşmak için kafesine gittim oda bana hoş geldin şakası yaptı "
"Şu dükkanların bulunduğu arsamı "
"evet " dedi ellerini yüzüne götürerek. Yanakları benek benek olmuş kırmızı lekeler berbat bir görüntü oluşturuyordu. Bir de kaşınmaya başlamıştı. Harika !
"Peki ne dedin de kızdırdın adamı bu kadar " Dudaklarından fırlamaya hazır gülüşler Serhat Demir'in daha da canını sıkarken homurdandı.
"Erkek değil , baş belası bir kız " dedi yüzünü buruşturarak.
"Seni bir kız mı bu hale getirdi dostum ? "
Karan Emiroğlu sinirli bakışların hedefi olurken aldırmadı. O arsayla uzun süredir ilgileniyordu ama üç kişiye ait olan parselin bir kısmana sahip değildi daha.
"Hem de bir yudum kahveyle , artık içine ne karıştırdıysa alerjim nüksetti "
"Şimdi bu kızı merak ettim işte " Serhat sinsice sırıtıp hem arkadaşı hem de patronu olan adama baktı. "Valla ben bir daha oraya gitmem , Allah korusun bu sefer başıma ne geleceğini kestiremiyorum , istersen birde sen dene şansını " dedi.
"Diğer avukatlardan birini gönderirim alt tarafı bir kız " Kibirli dudakları yukarıya kıvrılırken Serhat alenen sırıttı. Evet orta boylarda , sıradan bir kızdı. Sarıya çalan teni ,dolgun dudakları , çikolata gözleriyle sadece sıradan bir kız..
"Sen bilirsin , ben bir hafta yokum bu lekeler hemen geçmez ne yazık ki "
Serhat Demir odadan çıktığında , Karan başını geriye yaslayıp arkadaşının sözlerini düşündü. Kızdan gerçekten tırsmış olmalıydı. Serhat oldukça kibar ve nazik bir adamdı. Hiçbir kadının ona daha , karşı koyduğunu görmemişken , oldukça şaşırmıştı. Demek kahve ha ? Hem de bir yudumla bu hale getirmişti.
Asistanını arayıp anlaşma için başka birisini göndermesini emredip , işlerine geri döndü. Küçük bir kızla uğraşamayacak kadar yoğundu.
*****
Bıkmıştım !
Bir haftadır her gün başka bir adam geliyor ve yeni bir teklif sunuyordu. Serhat Demir pul biberli kahveden sonra bir daha gelmemiş ama yerine daha uyuzlarını göndermişti.
Şimdi karşındaki adama tatlı bir gülümsemeyle baktım. Gözlerinden temkinli bir bakış vardı.
"Siz sunduğumuz teklifi düşündünüz mü ?"
"Düşündüm ama kabul etmiyorum " dedim.
Küstah bir bakışla yüzüme eğildi." Bakın Ömür hanım arazinin iki kısmında bize ait , sizde zorluk çıkarmayın lütfen "
Sakinleşmeye çalışıp derin bir nefes aldım. Önümde duran bıçakla mermerden olan yüzünü yontmak , siyah gözlerine mil çekmek istiyordum.
"Satmıyorum" dedim. " Gidin o patronunuza aynen böyle söyleyin"
Adam sonunda pes edip oflayarak çıkıp gitti. Gelen altıncı avukatı da başarılı bir işlemle başımdan savuştururken diğer müşterilerimle ilgilendim. O adam umurumda mıydı ? Tabi ki değildi. Kafemi satmayacaktım o kadar.
****
Karan Emiroğlu sinirle karşından ki adama baktı. Bu altıncıydı. Tam bir haftadır her gün bir başka avukat kızla konuşmaya gidiyor ama , geri geldiklerinde ikinci seferi kabul etmiyorlardı. Fiyatı yükseltmesi de bir işe yaramamış ,kız yanaşmamıştı.
"Kabul etmiyor Karan bey , ne dediysem olmadı " dedin genç avukat mahcupça .
Karan derin bir nefes alıp "tamam" dedi. El işaretiyle adamın çıkmasını işaret ederken bu işin bu kadar zor olacağını hayal etmemişti. Diğer yönden kızın cesur halleri ve inadı daha da ilgisini çekmiş ve onu görmek için içinde anlamsız bir merak belirmişti.
Acaba kendisi gitse nasıl davranırdı ki ?

Tutunacak bir dil aramışsın dilsizlik değil
İçine akşam kaçmış sonbaharlar'a uyanmışsın "
Kahraman Tazeoğlu
Diğer yönden kızın cesur halleri ve inadı daha da ilgisini çekmiş ve onu görmek için içinde anlamsız bir merak belirmişti.
Acaba kendisi gitse nasıl davranırdı ki ?
Karan Emiroğlu bu yaşına kadar bir çok kadın merak etmişti , ama hiç bir kadın çalışanlarını bu kadar canından bezdirip , hem de hayranlık duymamıştı. Bu kızı gerçekten merak ediyordu. Bir şekilde ilgisini çekmeyi başarmıştı işte. Ve sonun da kendisini de ayağına götürüyordu. Dudaklarında ki tebessüm yok olmadan şirketten çıktı. Son model olan spor arabası , ara sokaklarda hızla ilerlerken genç adamın dudaklarında keyifli bir ıslık vardı. Madem çok başarılı avukatları bir işi beceremiyordu o zaman kendisi yapardı. Bir kadın ne kadar zorluk çıkarabilirdi ki ?
Gen adam böyle düşünüyordu. O sıradan , vasat bir kefesi olan bir kızdı. Belki biraz cadıydı hatta çokça , ukala olduğunu da duymuştu ama daha fazlası yoktu ona göre. Bu iş çok kolay olacaktı.. Tabi biraz şansı varsa kızla biraz da uğraşabilirdi

Son giden avukat bozuntusunun ardından sırıtarak baktım. Tabi sinirden. Allahım sinir olmuştum bir haftadır. Ne laftan anlamaz insanlardı. Al bıçağı oy kabak gibi beyinlerini , Sinirim lav halinden burun deliklerimden çıkarken servis yapmaya çalışıyordum.
Her gelen müşteriyi gülümseyerek karşıladım. Berbat bir hafta geçiriyor olabilirdim ama sinirimi asla kimseden çıkarmazdım. Tamam birazcık yalan , damarıma bastıklarında üzerlerin de kanlı fanteziler kuruyordum ama , fanteziydi işte. Bundan biraz da benim deli arkadaşım , Esranın da suçu vardı. Dışarından mazbut , sessiz sakin görünen kız tam bir korku filmi aşığıydı. Onun sayesinden en azından kafam da inlerce cinayet işlemiş ve hepsinden kurtulmuştum. Tepsideki siparişleri masaya bırakıp arkamı döndüm o an. Açılan kapından giren rüzgar saçlarımı havalandırırken , bir anlığına gözlerimi kapayıp ve hiç açmamak istedim. Allah'ım gündüz gündüz rüya görüyordum , ya da fazla sinir beyin damarlarıma zarar vermişti. Gözlerimi birkaç kere kırpıştırıp tekrar açtım. Gözlerim sonuna kadar açılırken , burası yaşadığımız dünyamı diye sormak istesem de zorlukla kendime engel olup yavaşça kapıya yürümeye başladım.
Kapıdaydı. Neredeyse kapıyla aynı olan boyu , dağınık kömür karası saçları , sert köşeli yüzü , bunun aksine pırıltılar dolaşan açık yeşil gözleriyle doğrudan bana bakıyordu. Yıl 2014 dü ama anlaşılan Süpermen dünyaya daha yeni iniş yapıyordu. Ya da bu taşı bir kapsülün içinde yanlış zaman dilimine göndermişlerdi.
"Hoş geldiniz " dedim yanına yaklaşarak. Ona attığım her adımda kalbim öylesine hızlı atıyordu ki , boğazım kurumuştu. Ne oluyordu bana ya ?
"Hoş bulduk" dedi tok bir sesle. Gözleri beni tependen tırnağa süzerken kaşlarım çatıldı. Az önceki bir anlık heyecanım yerini sinire bırakırken elimle masayı işaret ettim. Boş , cam kenarında bir masaya geçti. Sandalyeye oturduğunda gözlerim kaslarına takıldı. Yutkunmamak için zor tuttum kendimi.
"Kendine gel kızım , hiç mi yakışıklı erkek görmedin" diye mırıldandım kendi kendime. Ama bunu fazladan birkaç yüz kere çarpan kalbime anlatamıyordum ne yazık ki. "Taş" yerine kurulup gözleriyle beni takip ederken sipariş defterini alıp yanına gittim. Ona yaklaştıkça gözlerinin yeşili daha da koyulaşıyordu.
"Tekrar hoş geldiniz " dedim. "Ne alırsınız " dedim gülümsemeye çalışarak. Masadaki bazı müşteriler , bize tuhaf gözlerle bakarken , aldırmamaya çalıştım. Özellikle kızların b yakışıklıyı yiyecek gibi bakmasına aldırmamaya çalıştım. Allah'ım ne oluyordu bana böyle ?
"Sütlü ve şekerli bir kahve istiyorum " dedi. Hala bana bakıyordu. Neden ? Hızla yanından ayrılıp kahvesini hazırlamaya başladım. Neydi bu hissettiğim ? Daha adamı göreli yarım saat olmamıştı daha ama ellerim titriyordu . Oturduğu masa da peri tozu varmış gibi gözlerimin önünde parıldarken , kahveyi dökmemeye gayret ederek servis ettim. Fincanı iki parmağının arasına sıkıştırıp , kalın , kırmızının bir ton açığı dudaklarına götürdü. İlk yudumunu alırken ben reankarnasyona inanacak kadar kendimden geçmiştim. Eğer bu adam bu dünyada yaşıyorsa , pekala insanlarda ikinci yaşamlarına başka bir beden de devam edebilirlerdi.
"Ellerinize sağlık " dedi benim taş. Adam iki dakika da benim olmuştu ya hadi hayırlısı.
Sadece gülümsemekle yetindim. Ellerimi koyacak bir yer bulamayınca sırtımda bağlayıp tezgaha doğru yürüdüm. Arkamı dönmemek için kendimle savaşırken , gözlerim sürekli ardıma bakmak istiyordu.
Hiçbir şey devirmeden , bir sakarlık yapmadan yarım saat boyunca müşterilerle ilgilendim. Adını bilmedim "taş" ara ara bana bakıyor ama gözlerimi kaçırıyorum. Allahım ben hayatım da bir kere gördüğüm adamın bana bakmasından utanıyordum.
Annem bu halimi görse kesin beni , cinler bedenimi ele geçirdi diye üfürükçüye götürürdü.

S'ONSUZUM!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin