''Sokağın kaderini, her zaman en güçlü belirler.''
İşlemeli zipposuyla daha yeni yakmış olduğu sarı filtreli sigarasından çekmiş olduğu ilk dumanı dudaklarını hafifçe aralayarak üfledi. Hafiften uzamış sarı saçlarını arkaya taramıştı, saçlarını da yine sarı sakalları takip ediyordu.
''Kafanı sikeyim Alan.'' diye kendi kendine mırıldandı o kalın ses tonuyla. ''Kafanı sikeyim bir saattir beklediğin için. Adamlar hiçbir yerde yoklar.'' Destek ayağı açılmış Harley marka Chopper'ında otururken sinirle yeri tekmeledi. Kendisiyle aynı yeleği giymiş birkaç kişi daha vardı etrafında. Hepsinin belinde ya da elinde tabancalar, vücutlarında dövmeler. Yeleklerinin arkasındaki yama çevrede çokça bilinirdi, Düşmüş Melekler derlerdi onlara. Deri yeleklerinin göğüslerinde de yazılı yamalar vardı, Alan'daki yamalar onun lider ve bu kulübün kurucusu olduğunu gösteriyordu. Bu adamlar pek tekin işler çevirmeyen bu motor kulübünün çevresinde toplanmışlar ve kendilerine bir aile ortamı kurmuşlardı.
Ekip üyelerine bakarken gülümsemesine engel olamadı. Yüksek ihtimalle az önce bir çete savaşı başlatmışlardı ama hala gülümseyebiliyordu. Çünkü aradığı aile buydu. Aklında canlandırdığı şey buydu. Kan bağından çok daha değerli şeyler bularak birbirine bağlanmış, büyük bir aile. Irak'taki savaşta bulduğu gibi bir aile.
Kulelere olan saldırı ve hemen ardından Alan'ın askere yazılmasının üzerinden altı, savaşta yaralanıp gazi olarak ülkesine geri dönmesinin üzerinden üç yıl geçmişti. Döndüğünde bir kahraman olarak dönmeliydi. Havalimanında alkışlar ve iyi duygular, sözler yerine küfürler ve ıslıklarla, yuhalanarak karşılanmıştı. Amerikan halkı kendi bağrından kopartıp yabancı topraklara yolladığı bu vatansever genci reddetmişti. Bunu görmek elbette yaralayıcı olmuştu Alan için. Bir de savaşta gördükleri... Elinden gelen en kısa sürede bir derneğe yazılmıştı. İşte bu dernek onun yürümek istediği yolda ona ışık tutuyordu. İlk önce en yakın arkadaşı Miles'a bu fikri sormuştu. İkisinde de lise yıllarından gelen o motorcu kültürü vardı, bu hayata yakın şekilde büyümüşler ve bir iki kez de olsa o motorcuların arasına karışmışlardı. Alan ve Miles. Irak'ta savaşmış iki asker. İki dost, iki kardeş. Kendi ülkelerini savunurlarken kötü yollara başvurmuşlardı, belki de savaştan gazi olarak döndüklerinde gördükleri bu muamele Tanrı'nın onlara insanların kanlarını döktükleri için cezasıydı? Savaşa gitmek için isimlerini yazdırana kadar Alan da Miles da birer melekti. Savaş onları yoldan çıkartmış, kalplerini taşlaştırmıştı. Kendi doğrularını düşünürken gerçek doğruları unutmuşlardı. Tanrı'nın gözünde günahkar kullar olmuşlardı. Bu yüzden bu ikilinin kurduğu, Alan'ın tecrübesi sayesinde liderliğini aldığı ve Miles'a başkan yardımcılığını bıraktığı bu kulübün adı ''Düşmüş Melekler'' olmuştu..
''Eğer bir motorcu olmak istiyorsanız, eğer bir motor kulübü kurmak istiyorsanız toplum tarafından daha da çok dışlanacağınızı unutmayın. Melekler yeryüzüne ilk adımlarını attıklarında hiç destek göremediler. Miles'la ben, kulübün iki yöneticisi, kulüp daha gayrimeşru işlere bulaşmamışken dört sefer kadar gözaltına alındık. Amerika'da böyle bir boka bulaşmak demek insanların size daha çok sataşacağı anlamına gelir. Nedenini bilmem ama motorcular hep dışlandılar, bir hedef gibiydiler. Eğer sürüşte on araba görüyorsanız bu arabaların ya bir ya ikisi sizi illa sıkıştırıyordu. Çok nadir de olsa, bize olan anlamsız nefretini dışarı vuran piçler de vardı. Bir sefer ben, Miles ve Road Cap'imiz (Road Captain, motor sürüşlerinde düzenden sorumlu olan ve güzergaha kadar en başta süren kişi) kurallara uyarak, sakin bir şekilde kulüp evimize dönerken yine ebleh ibnenin biri bize korna çalarak şeridimize atladı. En sağ şeritte gitmemize rağmen yapmıştı bunu, sağa da dönmeyecekti orospu çocuğu. Ben de gazı kökleyip önüne kırdım. Durmak zorunda kaldı. Sonra kısa bir tartışma. Elimde olmadan herifin ağzını yüzünü dağıtmış oldum. Tabii bu başıma çok bela oldu, ama neyse. Konuyu anladınız. Ama şunu söylemeliyim ki; her ne kadar sevmeyenimiz olsa da büyük destekçilerimiz de vardı. Bu destekçilerimiz eğer elini taşın altına koyabiliyorlarsa onlara 'Elçi' derdik. Elçiler genelde bizim işimizin olduğu yerlerde bize gerekeni sağlarlardı. Kamu binasında silahla adam mı tehdit edeceğiz? Orada görevli iki elçi silahları arka kapıdan sokup bizim için tuvalette, sağda solda bırakır ve konumu bize söylerdi. Biz içerideyken, birimizin elindeki silah tehdit ettiğimiz adamın ağzından içeri yarısına kadar sokulmuşken elçiler bizim gizli kalmamızı sağlardı. Çok suç işledik, çoğu gün yüzüne çıkmadı. Bunda elçilerin payı çok büyüktür. Yine de bu elçilerden biri bizim başımıza büyük bir sıkıntı çıkarttı. Bize silah satacaklardı, çok ucuz fiyata. Meksika sınırından ülkeye girmiş iki kasa M16, dört kasa Glock 17 ve sekiz on kasa mermi. Hatta aramızdaki ilişkiyi güçlendirmek için bir kasa da sürprizyapacaklardı güya. Ama olmadı. Bize büyük bir parmak atmaya çalıştılar.''
Gözlerini açıp derin bir nefes aldığında diğerlerinin onu beklediğini gördü. ''Toparlanın. Kiliseye.'' dedi sakin bir ses tonuyla, kafasında planını kurmuştu. Diğerleri gelen ilk emirle motorlarına binmeye hazırlansa da gelen 'Kilise' sözü ile anlamışlardı ki bir oylama yapacaklardı. Oylamalara kilise denirdi ve kulüp evinde buna özel odaları vardı. Belli şeyleri sadece Alan, Miles seçmezdi. Çoğu şeyde oy birliğiyle hareket ederlerdi. Ama bu durum özel bir durumdu, kulüp evine gitmek yerine hızlıca karar almaları gerekiyordu.
-Herifler bize parmak atmaya çalışıyor gibiler. Kaç saattir bekliyoruz, elçiden de haber yok. Ya kuryeleri yolda vurdular ya da anlaşmayı iptal ettiler. Biraz kirlenebiliriz, ama heriflerin mekanına gitmeyi öneriyorum. Oylar?
Miles başta olmak üzere yanındaki yedi üyeye sıra sıra baktı. Adamlar ellerini kaldırıyor, ''Yea''(evet) ya da ''Nay'' (hayır) diyorlardı. Oylama beşe ikiydi, gidecek gibilerdi. Oylama bitmiş ve Alan filtresine kadar gelmiş sigarayı yere atmışken Miles bağladığı kollarını çözerek bir elini Alan'ın omzuna koydu. ''Oy birliği sağlandı. Peki ya yeteri kadar sağlam mıyız?'' diye sordu fısıldar bir sesle, adamlar farkında olmasalar da çok sıkıntılı bir durumla karşı karşıya kalabilirlerdi. Alan kafasını sallayarak bu soruya olumlu cevap verince elini göğsüne koyup ''Semper fidelis'' dedi ki bu söz bir piyade sözüydü. Alan'ın anlayacağını biliyordu. Sekiz adam yüzlerinde gülümsemeve içinde oldukları durumun verdiği adrenalinle yola çıktılar. Fermuar düzeniyle, Alan'ın arkasında peş peşe, sabit hızda gidiyorlardı. Asfaltı çatlamaya başlamış eski yolda bir süre giderek şehre döndüler. İşi riske atmak istememişler, buluşma noktasını şehrin biraz dışında ayarlamışlardı. Yaklaşık on beş dakika sonunda şehre vardılar. Döndükleri her sokakta üzerlerinde gezinen pis bakışlarla Harley'lerinin egzozlarını tüttürmeye devam ettiler.
Bugün Alan'ın günüydü. Heriflerin geri adım atacaklarını tahmin etmişti, bu riski kolaylıkla göze almıştı. En azından kasaba konusunda hak iddia edebileceklerdi, adamların güçsüz olduklarını da biliyordu. Yarın öbür gün güçlenirlerse iş anlaşmalarını, dostlukları tanımayacaklarını da. Su testisini içi su dolmadan kıracaktı kısacası; hem potansiyel düşmanlarını ortadan kaldıracak, hem de onların kaynaklarını ele geçirecekti. En sonunda motel tarzı bir yerin önünde durduklarında Harley'inin destek ayağını açıp elini beline götürerek belindeki tabancayı kontrol etti. Ardından gördüğü adamlara doğru sakin adımlarla yürümeye başladı, diğerleri de onun peşinden geliyordu.
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Diyarı | Düşmüş Melek
ФэнтезиDüşmüş Melek, Ölü Diyarı serisinin ilk kitabından bağımsız bir hikaye ile ilerleyerek Amerika'da, salgının ilk günlerinde sokaklarda kalarak tüm kaosu gören Fallen Angels MC kurucusu ve lideri Alan Clarke'ın hikayesini konu alıyor.