"Uyan bir tanem." Annemin yumuşacık sesiyle gözlerimi yeni bir güne araladım.
Annem aşağı indikten sonra dolabımın karşısına geçip turkuvaz kazağımı ve siyah dar pantolonumu alıp, çabucak üzerime geçirdim. Turkuvaz bir bileklik bulup bileğime takarken telefonum çaldı.
"Arayan: Çağla"
"Alo!"dedim sakince.
"Günaydın Burçi!"
"Burçin' i tercih ederim." dedim gözlerimi devirerek. Ama tabiki de görmüyordu.
"Tamam, kızma bebek. Neyse şimdi seni almaya geliyorum. Beraber kahvaltıya gidelim sana anlatacaklarım var." dedi. Sesindeki heyecanı hissedebiliyordum.
"Ama annemle kahv-" sözümü bitirmeme izin vermeden telefonu yüzüme kapadı.
Banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı düzleştirdim. Göz kalemi ve rimelimi de sürdükten sonra hazırdım. Odamdan çantamı aldım ve aşağı indim.
Annem beni bekliyordu. Ona Çağla ile kahvaltıya gideceğimi söyledim. "Şey...Anlarsın ya...Azıcık para gerekli." dedim utanarak. Annemden para istemeye utanırdım.
"Tamam." diyerek odasına çıktı. Merdivenleri inerken cüzdanından bir şeyler çıkarıyordu. "Al prensesim. Bol bol eğlenin." dedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Ben de onun yanağına kocaman bir öpücük bırakırken "Seni seviyorum anne." diye fısıldadım. Ve botlarımı giyip kapıdan dışarı çıktım.
Bahçe kapısından çıktığımda Çağla arabasıyla buradaydı. Ön koltuğa, yanına oturdum. Ona sarıldıktan sonra müzik açmasını söyledim. Müziği açtı.
Biraz yol aldıktan sonra "Ee söyle bakalım Pompik neymiş senin bana anlatacağın şeyler?"dedim. -Pompik onun takma adıydı.- Sarı saçlarını savurarak "Bekle de gör." dedi ukalaca. Bu sözleri üzerine hiç sesimi çıkarmadan gideceğimiz yere kadar bekledim.●○●
Arabayı durdurduğunda gerçekten hoş bir cafenin önündeydik. Dışarıdan bakıldığında boğucu olmayan bir havası var gibiydi. Arabayı kilitleyip yanıma geldi. "Hadi! Sana anlatmak için sabırsızlanıyorum!"
İçeri geçip oturduk. Cafe gerçekten huzur vericiydi. "Anlat artık." dedim sabırsızlanarak.
"Pekala." dedi ve derin bir nefes aldı. Çağla böyle derin bir nefes alıyorsa bilin ki anlatacağı şey uzuuuuun bir konu.
Yerinde kıpırdandı. "Birinden çok fena hoşlanıyorum. Ayrıca bizim okulda." dedi. Ağzım hayretle açıldı. Çağla tam 17 senedir asla bir erkeğe karşı böyle duygular beslememişti.
"Kim bu?" dedim merakla. "Cem." dedi. Adını söylediğinde heyecanlanmıştı. Bahsettiği çocuk okulun küçük çaplı da olsa popisiydi. Poyraz denen bir çocukla takılırlardı. Poyraz onun aksine daha da popülerdi. Kızlar ona deli olurdu. Ama kızlar onun için tek gecelik bir oyuncaktı.
"Hım..."dedim düşünceli bir şekilde. "Demek öyle..." Ne diyeceğimi bilmeden saçmalıyordum. "Evet?" dedi. Gözleri "Senden bir görüş istiyorum." der gibi bakıyordu. "Süper!" dedim gülümseyerek. Onayımı aldığı için sevinmiş gibiydi. Derin bir 'Oh' çekti ve sandalyesinde yayıldı. Biz bunları konuşurken garson 3-5 kere yanımıza geldi ama Çağla onu "Bir saniye." diyerek hep başımızdan savsakladı.
Sonunda "Bakar mısınız?" diyerek elimi kaldırdım. Garson bize doğru gelirken ne yiyeceğimizi kararlaştırdık: kahvaltı tabağı.
Çağla ve yeni aşkı Cem hakkında konuşurken yemeklerimizi bitirmiştik. Hesabı ödeme zamanı geldiğinde Çağla "Ben ödeyeceğim." diye tutturdu. Biraz inatlaştıktan sonra "Seni buraya ben getirdim, hesabıda ben ödeyeceğim." dedi. Ve çabucak hesabı ödedi.
Arabaya bindiğimizde "Biraz da vitrinlere bakalım." diye bir öneride bulundu. Kabul ettim.
Büyük bir AVM'ye geldik. Biraz vitrinlere baktık. Bir iki parça da bir şeyler aldık. Hava kararmıştı. "Hadi. Artık eve!" dedim. Kabul etti.
Eve vardığımızda "Bay bay." dedim. Vedalaştık, ayrıldık. Yatağıma yattım. Yorgundum. Uyku beni kollarına çok çabuk aldı. Uyumuşum...