İsa' nın çarmıhta can verirken söylediği son söz :
"Eli, Eli ! Lema şevektanı !" Olmuştu.
"Tanrım, Tanrım ! Beni neden terkettin !"
Demişti kanlı dudaklarıyla haykırarak, çaresizce gökyüzüne bakıp...
Şeytan ise cennetten kovulduğu vakit yeryüzüne düştüğünde, son kez baktı gökyüzüne, evine, yaratıldığı yere, belki de Tanrı' ya...
Kızgınlıkla, öfkeyle, belki de hayal kırıklığıyla bir damla gözyaşı düştü toprağa. Onun da sözleri İsa' dan pek farklı değildi :
"Neden benden başka seni sevecek birini yarattın da beni unuttun Baba ?..."
Bir süre önümdeki dosyanın sayfalarındaki kelimelerin merhametsizliğini okudum.
Kelimelerin merhametsiz olur muydu ?
Olurdu.
Hayat daha küçücük bir çocuğun omzuna tonlarca yük bırakmıştı.
Henüz altı yaşındaki bir çocuk bu yükü nasıl kaldıracakatı ?
Kaldıramazdı...
O yükün altında ezilir, yok olurdu.
Sayfaları biraz daha inceledim.
İşime yarayacak sadece birkaç şey vardı. Şuan elimde olan bilgiler annesinin ve babasının ölümüyle sınırlıydı. Tam dosyayı kapatırken amcası hakkında olan yazı dikkatimi çekti.
'Amcası Necdet Akıncı yeğenini anne ve babasının ölümünden sonra evlatlık edinmiştir.'
Ağağıda da telefon numarası yazıyordu. Bu adamda işime yarayacak bilgiler olabilirdi. Ama şuan onunla görüşmek istemiyordum. İlk önce Uraz'la konuşacaktım. Hem gitmişken hareketlerini az da olsa gözlemleyebilirdim.
Not defterim ve kalemimle odamdan çıktım. Zaten nerede kaldığını dosyadan öğrenmiştim.
Aslında oraya gidip gitmemekte kararsızdım. Ama bir yerden başlamam gerekiyordu.
Kaldığı odanın önüne geldiğimde omuzlarımı dikleştirdim. Terleyen ellerimi eteğime sildim. İster istemez heyecanlıydım. Sonuçta kendi başıma tedavi edeceğim ilk hastaydı. Kapıdaki özel sisteme parmağımı bastırdım. Açılınca gülümseyerek, içeriye girdim.
Bakışlarım odayı tararken onu gördüm. Yatağın üstüne bacaklarını uzatmış, sırtı dik bir şekilde dümdüz karşısındaki duvarı izliyordu. Beni farkedince bakışlarını bana çevirdi.
Göz göze geldik.
Mavi irisleri soğuktu. İçindeki tehlikeli pırıltılar insanı kendine çekerek, zihnini karıştırıyordu.
Bakışlarımı üzerinde gezdirdim.
Giydiği siyah pantolon biçimli bacaklarını sarmıştı. Üstündeki bol lacivert kazakla uyumluydu. Siyah dağınık saçlarının birkaç tutamı alnına savrulmuştu. Onu incelemeye son vererek, yatağın yanındaki tekli koltuğa oturdum.
Samimi ses tonuyla,
"Merhaba ben Sare" dedim.
Soğuk bakışlarıyla beni tepeden tırnağa süzdü.
Rahatsızca yerimde kıpırdandım. En son gözlerimde durdu. Cevap vermesini umarak, bakışlarımı kaçırmadım.
Sustuğu her saniye odadaki gerilimin arttığını hissediyordum.
Birkaç saniye sonra kalın erkeksi sesi kulaklarıma nüfus etti."Yolunu mu kaybettin Küçük kız ?"
Kaşlarımı çattım.
Bu adam benle dalga mı geçiyordu ?
Yirmi dört yaşında kadındım ben.
Ne küçüğünden bahsediyordu !
Boğazımı temizleyerek, sakince konuşmaya başladım.
"Hayır Uraz Bey, ben sizin psikiyatristinizim. Tedavi sürecinizle ben ilgileneceğim." Dedim.
Kaşlarını çatarak, beni dinlemişti. Birşeyleri kafasında ölçer gibi halı vardı. Aniden dudaklarından alaylı bir kahkaha kopmasıyla şaşkın bakışlarımı üzerinde gezdirdim.
İyi de gülünecek birşey söylememiştim.
Eliyle ağzını kapatarak, gülmesini durdurmaya çalışıyordu. Şuan ayağımdaki ayakkabıyı çıkarıp, ağzına iki tane çarpmak fikri cazip gelsede,
Yapmadım.
"S-sen" diyerek, tekrar gülmeye başladı.
Acaba az önceki fikrimi yapsamıydım ?
En sonunda gülmesi durdu.
Bir anda ciddileşerek,
"Ne zamana kadar bu delikte kalacağım ?" Dedi.
Ani ruh hali değiştirmesine şaşırırken ayağa kalkıp, masanın üstündeki su dolu bardaktan bir yudum aldı. Hareketlerinin rahatlığı iyi birşey olması gerekirken, kötüydü. Çünkü üstünde bir katilin soğukluğunu taşıyordu.
"Uraz Bey, burası kötü bir yer değil. Daha önce gittiğiniz bütün psikiyatrlar hastaneye yatmanız gerektiğini söyledi. Sırf sizin iyileşmeniz için amcanız da sizi buraya getirdi." dedim.
Elindeki bardağı masaya serçe koyarak, iki adımda yanıma geldi. Üstüme eğilerek yüzlerimizi hizaladı. Ölüm soğukluğunu andıran mavileri benim elalarımla buluştu. Eli hiçte kibar olmayan bir şekilde çenemi buldu. Yüzlerimizin arasında santimler varken erotik bir tonda fısıldadı.
" Psikolojide bir kural vardır. Küçük kız eğer bir insanı bir yere hapsedersen, artık özgür olamayacağını düşünerek, kurtulmak için etrafına saldırır."
Yutkunamadım. Bu kadar yakın olmamalıydı. Ela gözlerimi kırpıştırdım. Vücudumu hareket ettiremiyordum. İçimdeki zelzelelere inat dışım tepkisizdi. Sanki her bir hücrem morfinle uyuşturulmuştu.
Bakışlarını zar zor dudaklarımdan çekip, elalarıma değdirdi. Ve deprem etkisi yaratacak o sözleri söyledi ;
"Şuan da etrafımdaki tek kişi sensin ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFT
Misterio / SuspensoKulaklarımın uğultusu beni şuandan uzaklaştırıp, geçmişteki kanlı yaraların üstündeki tuzlarla harmanlıyordu. Harmanladığım yaraların içinde çıkış yolu arıyordum, acının geçmesini... Ama çoktan kanser gibi tüm hücrelerime yayılmıştı. İlacı yoktu, i...