Jeonghan tepede kalan dönme dolabın tekrar çalışmasıyla aşağıya inene kadar sesini çıkarmadı. Hatta yerinden bir santim bile kıpırdamadı. Onun için güzel manzara olan bu yer anılarına yeni bir tanesini eklemişti.
Seungcheol de bu sessizliği bozmayıp birlikte yavaşça aşağıya indiler. Girişte onları bekleyen Wonwoo ve küçük efendi ile göz göze geldiler. Jeonghan tuhaf ruh halini göstermemek adına Junho'ya gülümsedi.
"Baba!"
Junho sanki babasını ilk defa görürmüş gibi ona doğru koştururken Jeonghan sakince kenara çekildi. Ona şüpheli gözlerle bakan Wonwoo'ya bir şeyler deme gereği gördü.
"Yüksek bi kötü yaptı beni."
Bahanesine inanmışçasına bakmayı kestiğinde yola devam ettiler. Junho birkaç oyuncağa da bindiği süre boyunca Jeonghan kendini hep arka planda bırakmıştı. Bunu istemeden yapıyordu ancak modu çoktan düşmüştü.
Gün sonu eve gelene kadar da geldiklerinde de Seungcheol hiçbir sözde bulunmamış göz teması dahi kurmamıştı onunla. İlk iş günki soğuk nevale haline geri dönmüştü.
Jeonghan o gece ne yattığı yatakta ne de kaldığı evde rahat edemedi. Bulunduğu bu ev ona büyük bir yükmüş gibi hissetti. Sanki oraya ait değilmiş gibiydi. Kaçmak istiyordu. Bahane ettiği evin aksine değer göstermekten korktuğu Seungcheol'den kaçmak istiyordu.
Sonraki gün Bay Jung sanki kendi işinin patronu olduğunu göstermek ister gibi kahvaltı sonrasına Junho ile sürekli ilgilenmiş, Jeonghan'a hiç fırsat vermemişti. Bu kendisinin de işine gelmişti.
Gün içerisinde gelen Wonwoo ile rastlaştıklarında Seungcheol şirkette olduğu için burada olmasını beklemiyordu. Junho'nun ihtiyaçlarını gidermek ve yeni özel öğretmeni ile tanıştırmak için gelmişti.
Bay Jung yeni öğretmen Jihoon beye evi gezdirirken ikili yalnız kaldılar. Wonwoo tekrar şöylece bir onu süzdüğünde Jeonghan sadece pencereden dalgınca dışarıyı izliyordu.
"Dünden beri, baya durgunsun."
Daldığı yerden onun sözleri ile ayrıldı. Evet, dalgındı çünkü bu içindeki hisleri tartamıyordu. Kalbi onun önünde koşarken beyninin bir türlü izin vermemesi ve yaşadıklarının ardından tekrar aynı hataya düşmeme düşüncesi ile boğuşuyordu. Bunları söyleyemeyeceği için başka bir bahane türetti.
"Önemli bir şey değil, eski anılarıma gittim sadece. "
Wonwoo gözlüğünü düzeltip ciddi bir şekilde baktı. Eski anılar dediğinde aklına gelen köprüdeki intihar görüntüsünden Jeonghan farkında değildi.
"Jihoon bey bir iki saat daha burada kalacağı için şu an işim yok."
Bunu neden kendisine dediğini tam olarak anlamadı.
"Eğer temiz hava almak istersen seni istediğin yere götürebilirim. Gitmek istediğin bir yer var mı?"
Doğrusu bu teklifi reddedebilirdi ancak fazlasıyla cazip gelmişti. Şimdiye kadar ki aralarında ki samimiyet onu rahatsız etmediği için Wonwoo'yu içten buluyordu.
"Aslında gitmek istediğim bir yer var."
On beş dakika içinde hazırlanıp çıktıklarında Jeonghan gitmek istediği yeri tarif etti. Çok turistik olmasına karşı geldiği yer uçurum kenarı olması Wonwoo'yu biraz daha işkillendirnişti.
Hafta sonları güzel manzarayı çekmek için gelen çok fazla kişi olsa da hafta içi gayet sakin duruyordu. Jeonghan iyice kenara gidip oturduğunda Wonwoo'da onu takip etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Wanna Cry | Jeongcheol
FanfictionJeonghan sırtını güneşe doğru döndü. Son kez Tanrı'ya ailesini görmek için yalvardı. Arkasından esen sert rüzgâr sanki onu durdurmak ister gibiydi. Hayır, hayır, bu hayatta onu durduracak hiçbir şey kalmamıştı. Parmaklığın üzerinde ayakucuna yükse...