Jeonghan apar topar geldiği hastanede bir anda yığılmasının ardından birkaç saat sonra açtı gözlerini. Junho'nun odasına benzeyen bir odadaydı. Koluna serum takmışlar ve üzerini tamamen değiştirmişlerdi.
Bu kaçıncıydı sayamıyordu artık. Yatakta duruşunu dikleştirmişti ki içeri hemşire girdi. Elinde iki farklı şırıngayla birlikte hem de.
"Jeonghan bey, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
Hemşire elindeki iki şırıngayı da serumuna karıştırdı.
"İyiyim."
Kenardaki müdahele için hazır hemşire servisliğinden dereceyi aldı ve alnını okuttu. Uzaktan okuyan cihaz anında öttü.
"Ateşiniz neredeyse düşmüş, serumunuza karıştırdığımız vitaminler de biraz daha kendinize getirir sizi. Birazdan görevli sizin için yemek getirecek, lütfen odadan ayrılmayın."
Hemşirenin gittikten sonra sözünü dinleyerek yerinden kalkmaması gerekiyordu ancak Junho'yu görmek düşüncesiyle yatağın kenarına döndü. Tam olarak ayaklanmıştı ki kapı tekrar açıldı. İçeri giren Wonwoo idi.
"Hemen ayaklanma, bir süre daha dinlen."
Jeonghan dediğini umursamadan ayağa kalktı. Başı biraz döner gibi olsa da dengesini yitirmedi.
"Junho'yu görüp geri geleceğim."
Wonwoo serumun asılı olduğu demir yürüteçle birlikte ilerleyen Jeonghan'ın karşısında durdu.
"Şu an istesen de göremezsin, röntgen için götürdüler."
Götürseler bile kısa bir süre sonra geleceğini biliyordu. Bu yüzden karşısında duran Wonwoo'ya dik dik baktı.
"Bırak beni Wonwoo."
Yanından geçip çıkacakken Wonwoo boş olan kolunu tutup durdurdu.
"Tamamen geri dönmediysen Junho'yu heveslendirme."
Sözlerinin ardından kolunu bıraktı. Jeonghan bunu kendisi de biliyordu ki ufak bir çocuğun duygularıyla oynamaya hiç niyeti yoktu. Bu sebeple yolundan şaşmadan ayaklı serumuyla Junho'nun odasına doğru gitti. Odaya girmesine gerek kalmadan onun sesini duymuştu zaten.
"Hannie!"
Koridorun sonundan gelen sesine karşı dönüp baktığında ufak çocuk koşturur gibi kendisine doğru geliyordu. Jeonghan onu karşılamak için eğildi ve koşturan Junho'yu kucakladı.
Hastanenin ortasında yere oturmasını da kucağına ufak çocuğu almasını da hiçbir koruma takmadan öylece başında izliyorlardı. Junho koluna bakıyordu.
"Çok acıyor mu?"
Bükmüş olduğu dudağıyla ona baktığında gülmeden edemedi Jeonghan. Bu çocuk tüm enerjisini geri toplamıştı sanki. Onun kolundaki serum takılı yere baktı.
"Senin kolun acıyor mu?"
Junho kocaman gülümsedi.
"Şimdi acımıyor."
Jeonghan da onunla aynı cevabı verdi. Koridorda daha fazla durmamak adına kucağında çocukla odaya girdi. Korumalar bir yandan Jeonghan'ın koluna bağlı ayaklı serumu taşımaya özen gösteriyordu zira Jeonghan onun varlığını tamamen unutmuştu.
"Hannie artık gitmeyeceksin dimi. Bizimle kalacaksın."
Jeonghan bu soruya karşı çocuğun sıfatına bakakaldı. O an yok diyemedi ama evet demek de istediği çok söylenemezdi. Yine de bekledikçe yüzü düşen çocuğu öyle görmeye dayanamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Wanna Cry | Jeongcheol
FanficJeonghan sırtını güneşe doğru döndü. Son kez Tanrı'ya ailesini görmek için yalvardı. Arkasından esen sert rüzgâr sanki onu durdurmak ister gibiydi. Hayır, hayır, bu hayatta onu durduracak hiçbir şey kalmamıştı. Parmaklığın üzerinde ayakucuna yükse...