meleğin kanatları dünyaya bağlandı

619 91 33
                                    

Jeonghan o gece zifiri karanlığı geçirebilecek bir yer bulması gerekiyordu. Junho’nun yanından ayrıldıktan sonra araç onu istediği her yere götürebileceğini söylese de Jeonghan eski evine yakın bir yerlerde indi. Yarın gün batımına kadar zaman geçireceği bir yere ihtiyacı vardı. 

En başında düşündüğü gibi günbatımını seyrederek atlamak istiyordu o parmaklıklardan. Son gördüğü şeyin annesinin en sevdiği an olmasını istiyordu. Gittiğinde hatırlayacağı ilk şeyin bu olduğuna inanıyordu. 

Elinde el valiziyle tanıdık sokakları bir bir gezdi. Son birkaç ayda dış dünyayla o kadar kopmuştu ki arası etrafın bu kadar değişmiş olması tuhafına gitti. Bir zamanlar ailesiyle gezindiği her yer şimdi onun için yabancı gibiydi. Sanki dünya zaman geçtikçe tüm anılarını ondan almaya yemin etmiş gibiydi. 

Sabaha karşı bir parkın bankında sızdı ve öğlene kadar uyanmadı. Öğlen etraf insanların gürültüsüyle dolmaya başladığında başının altına koyduğu valizini de orada bırakıp sahile doğru yola koyuldu. 

Yolu çok uzun sürmese de kısa da değildi. Yürüdükçe insanların gürültüleri ve şehrin kalabalığı yavaş yavaş azalmıştı. Ta ki araçların sesi bile kesilmeye başladığında köprünün başına gelmişti. 

Demir parmaklığın kenarında durup bekledi gün batmaya başlayana kadar. Burada şimdiye kadar geçirdiği tüm vakitleri düşündü. Hepsi kendisi için ışıl ışıl anlardı. O zamanlarda ki gün batımı bile ışıl ışıldı. Şimdi ise batan güneş gözünde dünyanın kargaşasından kaçmaya çalışır gibi geliyordu. İstediği zaman işte tam bu andı. 

 Bir süredir kenarında durduğu parmaklığın üzerine çıktı ve dünkü gibi rüzgârın ona çarpması için bekledi. Yine tatlı tatlı esiyor ve soğuk bir şekilde tenini okşuyordu. Bugünü dünden ayıran tek şey ise Jeonghan’ın buna dünden daha hevesli olmasıydı. Dünkünden daha erken bölündü intihar seremonisi. 

“Gerçekten yalan söylemiyormuşsun.”

Sesin sahibine dönmek için sırtını denize doğru döndü. Junho’nun babası Bay Choi yolun karşısında öylece duruyordu. Bir adım arkasında da Wonwoo sakince izliyordu. Bay Choi elindeki sigarasının son dumanını da çekti. 

“Gittiğin yerde oğluma verdiğin sözü tutabilir misin?”

Neden burada olduklarını veya onun işine neden karıştıklarını merak ediyordu. Onlarla olan tüm ilgisini bitirdiğini düşünüyordu hâlbuki. Söyleyecek bir şey bulamadı o an. Kafası karıştı ve bacakları titredi. 

“Eğer tutamazsan Junho’nun ne kadar üzüleceğini biliyor musun?”

Yavaş adımlarla karşıya geçti. Wonwoo olduğu yerde öylece bekliyordu. Kendisinden sadece iki metre ötede duran adama tepeden bakıyordu Jeonghan. 

“Onu üzmeye hakkın olduğunu sanmıyorum.”

Dediği şey ile içi burkuldu Jeonghan’ın istemsizce. Kendisinin de üzülmeye hakkı yoktu gözünde. Yıllarca ailesi için en iyisini düşünüp hep bunun için hareket ettikten sonra bunu hak etmediğini düşünüyordu. Kimse neden bunun farkında değildi? 

“Sen haklıydın.”

Bir an ne demek istediğini anlamadı. Ona bir şeyler söyleyen adam bir yandan deriden eldivenlerini çekip çıkardı. 

“Bay Jung gece yarısı birkaç kez ayarını kaçırıp Junho’ya vurduğunu itiraf etti ve onu bağışlamamı istedi.”

Jeonghan ona tuhafça baktı. 

“Neden bana bunu anlatıyorsunuz?”

Yüzündeki ciddiyetin Junho’dan sonra ilk defa yumuşadığını gördü Jeonghan. Buna öyle şaşırdı ki düşecek gibi hissetti kendini. Geriye doğru hafifçe eğildiğinde eli tutuldu bir anda. Tekrar dik durmasını sağlayana kadar Bay Choi sıcacık eliyle onu çekti. 

Don't Wanna Cry | JeongcheolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin