canımı yakanın en sevdiğim kişi oluşu³

251 33 37
                                    

İyi Okumalar

Ter damlaları tek tek anlımdan boynuma doğru akarken sinirle tekrarladım zaten ezbere bildiğim tüm hareketleri. Durmadım, durmak ne demek aklıma getirmedim çünkü eğer durursam tam çaprazımda sanki hiç bir şey olmamış gibi dans eden bedenin üstüne atlamam bir olurdu.

Eve gelmeyişinin ve telefonlarımı açmayışının üstünden geçen ikinci gündü. Onunla her ne kadar konuşmaya çabalasam da yüzüme dahi bakmıyordu ve bu, nasıl desem öyle bir yakıyordu ki canımı anlam veremiyordum. Canımı yakanın en sevdiğim kişi oluşuna anlam veremiyordum. 

"Mola," kulaklarımda ki uğultuyu kesen sesin ardından kafamda ki şapkayı bir hışımla çıkarıp avucum arasında sıkıştırdıktan sonra duvar dibinde ki çantama ilerleyip aynı hızla aldım elime. Hiç birisi bir şey demiyordu, hatta bu saatlerde normalde olsa Mark ile birlikte çıkıp gideceğimizi de biliyorlardı ancak onun kılı bile kıpırdamıyordu. Pratik odasından hızla çıkmadan önce son kez bakmak istedim ona. İçimi kaplayan hisse engel olmaya çabaladıkça canım daha çok yandı. O, yakmazdı ki benim canımı.

Çantamın ön cebinden arabanın anahtarlarını çıkartıp asansör bekleme derdine girmeden merdivenleri ikişer ikişer indim. Otopark katına geldiğimde nefes nefeseydim ama şu anda bu umursadığım bir şey değildi. Benimle konuşsun istiyordum, derdi ne ise anlatsın, yine beraber çözmeye çalışalım istiyordum. En azından, gidip Mina'nın yanında ne yaptıysa benimle beraber yapsın istiyordum. Beni kırdığını ve darmadağın ettiğini fark etmesini de.

Arabaya binip şirketten çıkarken gözlerimden akan yaşları umursamadım. Şu an tek ihtiyacım olan şey Agnes'a sıkıca sarılmak ve onun güzel kokusunu içime çekmekti. Okuluna gidinceye kadar ağlamalarım da, telefonumun çalması da durmadı. Gözyaşlarımdan dolayı yolu zor görüyordum ama önemli değildi. Yolun sonu kızıma çıkacaksa bu önemli değildi. Agnes'ın okulunun önüne çıkış saatine on beş dakika kala geldiğimde gözyaşlarımı kuruladım, kendime gelmek adına bir çok telkin verdim. Çünkü Agnes küçük olsa bile anlıyordu bir çok şeyi. Hatta hepimizden iyi anlıyordu bazen ve bu bizi şaşırtıyordu ister istemez.

Yavaş yavaş okulun önünde hareketlilik oluşmaya başladığında yüzüme samimi olduğuna inandığım bir gülümseme yerleştirdim. Ardından arabadan indiğimde anında gözlerim bana doğru koşan kızıma takıldı. Okul forması hafif üstüne bol geliyordu, sabah okula gitmeden önce özenle ördüğüm saçları ise sırtına doğru dökülüyordu. İşte tam da o anda, yüzünde ki gülümseme beni alıp götürdü negatif olan her şeyden uzağa.

Ve belki de ihtiyacımız olan tek şey uzaklara gitmekti.

"Babacığım!" Agnes adeta kucağıma atladığında kıkırdayarak sardım kollarımı zayıf bedenine. Bir kadın olmuyor oluşum, onu taşıyacak bir rahime sahip olmuyor oluşum onu başkalarından, en azından onu bırakıp giden kendi öz anne babasından daha çok sevmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Kısacık bir zaman gibiydi ancak bana asırlar gibi geliyordu. Agnes ilk evimize geldiğinde sanki yeni doğmuş da, onu incitmekten korkarcasına kucağıma alacakmışım gibi hissettirmişti. Onun her hareketini sanki ilk kez yapıyormuş gibi merakla izlemiştik ikimizde. 

"Bebeğim, nasılsın? Okulun nasıl geçti?" benden ayrıldığında çantasını elime alıp koluma geçirdim. O ise yüzünde açan gülücükleri ile içine derin bir nefes alarak anlatmaya başlamıştı bile. "Bir sürü resimler yaptım babacığım. Öğretmenim her birisinin çok güzel olduğunu ve istersem sınıfta ki panoya asabileceğimizi de söyledi." kapısını açıp arka koltuğa binmesini beklerken beni fazla bekletmeden çocuk koltuğuna oturdu. Çantasını yanına koyup kemerini bağladıktan sonra yüzüne dökülen saçlarını geriye iteleyip anlına kocaman bir öpücük bıraktım.

baby, this for you° markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin