minik ailemizin yapı taşı¹

532 36 20
                                    


(GÜNCELLEME UYARISI!
Bu fici yaklaşık bir yıl önce falan falan yazmaya başladım. Hatalarım vardı ve onları da düzelttim zaten. Bir anlık hevesle yazdığım bir fic bu. O yüzden yok şuna benziyor yok şundan çalmışsın gibi şeyler söylemeyin, yok söyleyecek varsa da bi zahmet geri tuşuna bassın >.<)

İyi Okumalar


Bazı isteklerimizin sonunu düşünmemiz gerektiğini öğrendiğimiz zaman; ben yirmi altı, Mark ise yirmi yedi yaşındaydı. Elimize avucumuza sığmayan gençlik heveslerimizin bize getirisinin ağır olacağını söyleyen insanları da hiç kafamıza takmamıştık. Böyle bir niyetimiz yoktu, böyle bir çıkmaza girmeyeceğimizden de emindik üstelik.

Emindik emin olmasına ancak hayat istediğimiz gibi ilerlememekte biraz ısrarcı gibiydi.

"Agnes, düşeceksin dikkatli ol." ardından koşar adımlarla ilerlediğim kızımız, biricik meleğimiz benden önce pratik odasına doğru ilerlerken ardından iç çekmeden edemedim. Onu ilk gördüğümüzde tutulmuştuk ikimizde. Yetimhanenin bahçesinde bir kedinin ardından kahkahalar atarak koşarken bir o yana bir bu yana dağılan sarı saçları ile o kadar tapılası duruyordu ki kendimizi ona mest olurken bulduk.

Mark ile gözlerim kesiştiği an dolu gözleri ile sadece başını sallamıştı o an hafifçe, 'işte o,' dediğimi hatırlıyorum içimden, 'bizim geleceğimiz olacak çocuk o.'

Öyle de olmuştu zaten, Kanada'da ki bir yetimhanedeydik o an ve görevli kadın belgeleri önümüze koyarken kızımızın çokça inatçı olduğunu söylemişti bize. 'Onu çetin bir kış gecesi bulduk bahçede. Sabaha karşıydı ancak soluk ve buz gibi olmuş teni geceden beridir orada olduğunu belli ediyordu. Bu yüzden ona Agnes adını verdik, tanrı onu kutsamış olmalı. Hayata tutunmasından belli.' dediğinde bile içimizi titretmişti bu sözleri.

O hayata böylesine tutunmuşken bize de tutunur umudu ile bir aile kurmuştuk kendimize. Umduğumuz gibi giden tek şey de bu olmuştu zaten.

"Babacığım, Mark babamı çok özledim. Lütfen biraz hızlan!" sızlanışına karşı gülümseyerek hızlı adımlarımla yetiştim ona. Üç yıl önce, henüz ikimiz de oldukça toyken girmişti hayatımıza. Hoş, hala toyduk ancak öncesine nazaran biraz daha olgunduk hayata karşı. Agnes o zamanlar yedi yaşındaydı belki ancak biz de onunla beraber büyümüştük, hayatın sadece kendimizden ibaret olmadığını ise işte tam da o an anlamamız uzun sürmemişti.

Pratik odasının kapısını açtığımda benden önce davranıp daldı odaya. Üzerinde ki kırmızı mevsimlik elbisesi sarı saçlarıyla uyum içerisindeydi ve ona çok yakışıyordu. "Baba!" deri koltukta nefes nefese kalmış bir şekilde oturan Mark ile göz göze geldiğimde ne kadar yorgun olduğunu bakışlarından anladım, yüzümde ufak ancak buruk bir gülümseme oluşurken bana karşılık vermesini bekledim. Sadece bekledim çünkü benden bakışlarını kaçırıp direk kızımıza odaklandı ve ona canı gönülden gülümsedi.

"Meleğim benim, bu ne sürpriz böyle?" direk babasının kucağına atlayan Agnes Mark'ı umursamadan yerde uzanan Taeil hyunga karşı "Yaşlı adam, uyuyor musun yoksa?" dediğinde kahkaha atmadan edemedim. Sırtımda ki çantayı çıkarıp duvar dibine bıraktıktan sonra ceketimi de çıkarıp koltuğun üzerine bıraktım. Diğer hyunglar kahve almaya gitmiş olmalılardı.

"Babanı özlemedin mi sen yoksa?" Mark hafif sinirle homurdanır gibi konuştuğunda kızımız başını anında hayır anlamında iki yana sallayıp "özledim babacığım, onun için buradayım ya." diyerek sızlandığında yanaklarını ısırmak istedim. Babasının boynuna sarılıp kucağına bir kedi gibi kıvrıldığında onları izlemeye o kadar çok odaklanmıştım ki kapı tarafından gelen kıkırtıyı duyana kadar Taeyong, Johnny ve Yuta hyungun geldiğini bile duymamıştım.

baby, this for you° markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin