johnny ise ilk ve en büyük adımı atan kişiydi⁷

178 31 8
                                    


İyi Okumalar

Yazarın Anlatımından:

Bazen; bize gelen ve gelecek olan iyiliklerin, güzelliklerin her birisini kendi ellerimizle itiyorduk. Öyle ki, sonrasında neden gittikleri hakkında oturup saatlerce hatta günlerce düşündüğümüz oluyordu.

İnsanoğlu, kendi hatasının farkında çok sonradan varıyordu ancak bunun için çokça geç oluyordu.

Johnny kolları arasına sardığı küçük bedenin saçlarını okşarken işittiği küçük iç çekişlerin ardından gözlerinin dolmasına engel olamıyordu. Agnes babalarının arasında geçen o saçma kavgaya şahit olup, Minhyung babasının söylediği sözleri işittiğinden beridir tek bir kelime etmiyordu. Bunun yanı sıra yemek yemiyor, amcaları zorlamasa tek bir lokmayı ağzına almıyordu.

Onun yanı sıra Donghyuck da suspustu. Sadece Agnes'ın yanında yüzüne bir gülümseme yerleştiriyor ve 'her şey iyi olacak' diyordu. Her şeyin iyi olacağına kendisi inanıyor muydu orası aşikardı.

Olayın olduğu günden beridir yurtta kalıyorlardı. Agnes için evlerine gitmelerinin iyi bir fikir olmadığını düşünen kişi Taeyong'du ve haklıydı da. Mark'ın nerede olduğunu bilmiyorlardı ancak günler sonra çıkıp geleceğini çok iyi biliyorlardı. Belki de onlara acının en büyüğünü yaşatmıştı, zaten ruhu yaralı olan küçük kızını daha da yaralamış ve belki de kapatamayacağı bir yara açmıştı göğsünün tam ortasına.

"Amca," dedi fısıldar gibi çıkan pürüzlü sesiyle Agnes. Günler sonra onun sesini duyabiliyor olmak Johnny'i mutlu ederken geriye çekilip kolları arasında ki bedene baktı. Ağlamaktan kızaran göz altları beyaz teninden dolayı oldukça belli oluyordu. "Efendim küçüğüm?" Agnes bakışlarını amcasının gözlerine dikip sadece baktı bir kaç saniye. Söylemek istemiyor ancak söylemek zorundaymış gibi bakıyordu ve bu Johnny'i gerdi.

Ve o an, günlerdir 'her şey iyi olacak' adı altında olan bütün uğraşlarını, inançlarını Agnes'ın iç çektikten sonra zorlukla sorduğu "Gerçek ailemi bulsak beni kabul ederler mi? " sorusu alt üst etti.

Johnny bekledi öylece. Duyduğu soruyu kelimesi kelimesine sindirmeye çalıştı, bir anlam kazandırmaya çalıştı. En sonunda ise kendisine sorduğu sorunun cevabını beklerken merakla ancak oldukça üzgün bakan Agnes'a öyle bir sarıldı ki, içi titredi.

O çocuğa bu soruyu sordurmak zorunda bıraktığı için Mark'ı öldürmek ve bu Dünya'dan yok etmek istedi.

Agnes küçüktü ancak her şeyin, yaşanan ve yaşanabilecek her şeyin farkındaydı. Terk edilme hissini biliyordu, o zaman belki de daha da küçüktü ancak anlıyordu Agnes. Bir anne figürü yoktu belki ancak anneden daha fazlasına sahip olduğunu düşünüyordu. Okulda ki çocuklar tarafından her aşağılandığında kendisine iyi gelen ebeveynleri olduğu için umursamıyordu bile ancak düşünmeden de edemiyordu.

Neden terk edilmişti? Neden tek başına buz gibi bir havada yapayalnız bırakılmıştı ki? Bebekken çok mu çirkindi ya da çok mu ses çıkarmıştı?

Yoksa, onların da mı gerçek çocuğu değildi?

Merak ediyordu, gerçek annesine ve babasına ne kadar benziyordu. İleride onlar gibi olur muydu düşünmeden edemiyordu?

"Agnes..neden soruyorsun bunu güzelim benim?" sesi titrerken kollarını biyaz daha sıktı Johnny. Onu hissetiklerinden uzak tutmak istermiş gibi sıkı sıkıya sarıldı.
"Minhyung..babam," diyebildi Agnes, sanki babam derken içinde kopan fırtınaları dindirmeye çalışıyor gibiydi. "yani o..dedi ya öyle hani." günler önce işittiği cümleyi dile getirmek istemiyor, düşüncesi bile kendisini yerle bir ediyordu. Zaten sesine de yansıyan bu durum Johnny'nin çenesinin titremesine neden oluyordu.

Toparlanmaları lazımdı. Sonucunun ne olduğunu bilemedikleri bir savaşın içinde gibilerdi şimdi. Bir kazanan ve bir kaybeden olmalıydı elbet ancak öncelikleri kaybeden hiç bir kimsenin olmamasıydı.

"Senin Minhyung baban, ahmağın teki güzelliğim. Tamam mı? Biz onun küçük beynini kaybolduğu yerden bulup geri yerine koyacağız." Johnny kasvetli ortamı dağıtmak adına güzelce konuştu ve bir anda Agnes'ı yattığı yerden kendisi ile birlikte kaldırıp kucağına oturttu.

Onun güzel çehresinin gülmesi demek, günlerine güneş doğacak demekti. Bir çocuğun gülücüğü, bütün dertleri unutturabilirdi. Tıpkı gözyaşlarının her şeyi yerle bir edebileceği gibi.

"Üzülmek, ağlamak, güçsüz düşmek yok." parmakları ile ilk önce yeğeninin yüzünün önüne gelen sarı saçlarını geriye doğru iteledi, ardından gözlerinin altında biriken gözyaşlarını usulca sildi.

Bir şeyleri, bir yerden toparlamak gerekirdi. Johnny ise ilk ve en büyük adımı atan kişiydi.

"Hem," Agnes kendisine bakarken kocaman gülümsedi ona. "biz daha akıllıyız değil mi? Her şeyi düzelteceğiz." Agnes başını sallayıp onu onaylayınca kucağında onunla beraber ayaklandı Johnny. İlk önce odadan çıktı, içeriden sesler geliyordu ve olur da olmadık bir konunun ortasına ansızın girerler diye koridorun ortasında durup "hadi en sevdiğin şarkıyı söyleyelim bir tanem. Neydi? Başlatsana," diyerek Agnes'a dikti gözlerini.

Agnes ise sadece bir çocuktu. Ve kendisine iyi gelen her şeyi kabul edecek yaştaydı.

"Güller kırmızı, sevgilim. Menekşeler mavi!" Johnny Agnes'ın bir elini omzuna koyup diğer elini avuç içine alarak dans edermiş gibi salona doğru ilerletti ikisini. Salona girmeden önce bir tam tur dönerek şarkının "şeker tatlıdır, sevgilim ama senin gibi tatlı görünmez." kısmını söylediklerinde Agnes'ın gülüşü yayılmıştı.

Donghyuck oturduğu koltukta dikelerek kızının yüzünde ki mutlu ifadeyi izledi bir süre. Ona, hayatının geri kalanında daha iyi bir yaşam sunmak için söz vermişlerdi kendi içlerinde Mark ve Donghyuck. Evliliklerinin temeli gibiydi küçük kızları. Aralarına sonradan katılmış olması hiç bir şeyi değiştirmiyordu.

Ve Donghyuck onun hep böyle gülebilmesi için her şeyi yapardı. Yapacağı ilk şey ise Mark'ı kendine getirmek olacaktı.

Ayağa kalkarak amcasının kucağında ki kızına doğru ilerledi, Agnes'ın da bakışları kendisine döndüğünde kocaman gülümsedi Donghyuck. Kendilerini izleyen abileri de biliyordu ki o bir yolunu bulur ve eksik olan, kendisini üzen her şeyi ortadan kaldırırdı. İnatçıydı, bir şeyi istediği zaman sonuna kadar giderdi ki gideceğini de biliyorlardı.

"Uyanmış mı benim sarı papatyam?" Agnes'ı amcasının kucağından alıp kendi kollarını etrafına sararak yanaklarından koklaya koklaya öptü, saçlarının arasına yerleştirdiği yüzüyle kokusunu içine çekti bolca. O an, Donghyuck kendine geldi.

"Karnın aç mı aşkım?" sorusuna "aç babacığım." cevabını aldığı gibi koltuklarda oturan abilerine baktı. "Peki o zaman, kimler krep ister?" diye heyecanla sorduğunda ilk önce Agnes "ben!" diye atıldı ortaya, onun mutlu sesine karşı ise diğerleri gülerek istediklerini söylediler.

Günler sonra evlerine güneş doğmuştu ve bu son da olmayacaktı.

-♡-
*
*
*
*

Mark'a sövenler ve Johnny'i övenler olarak ikiye ayrıldık doğru mudur?

JOHNNYM DE JOHNNYM NİR TANEM EYFEL KULEM ÖZGÜRLÜK ANITIM DEVİM HER ŞEUİM

öhöm, neyse

Uzun zaman sonra geri döndüm ve bomba gibiyim ehehehe

Umarım bölüm hoşunuza gider çiçeklerim 💞💞

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen 💖💖

Sizleri çok çok seviyorum✨️

Kendinize iyi bakın❤️‍🩹

-jae💛

baby, this for you° markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin