12

2.3K 59 8
                                    

herkese selam. pota bayılganlığı bana bu bölümü yazdırdı belki son kez diyerek. biraz kısa.


Ogeday

Berkan'la Hikmet'in barkasında oturmuş, günün değerlendirmesini yapıyorduk. Konseyde Atakan aday olmuştu ve iki dokunulmazlığı kaybettiğimize göre benim de aday olduğum kesin gibiydi. Önümüzdeki son dokunulmazlığı muhakkak almalıydık.

"İyi yırttın bugün. Boncuk boncuk terliyordun gördüm." Berkan'a güldüm.

"Kardeşim senin tuzun kuru tabii, dokunulmazsın."

"Çalış senin de olur canım. Kıskanmayalım."

Arkamızdan gelen ayak seslerine döndük.

"Benim." Gelen Nisa'ydı. Üzerinde siyah kapüşonlusunun önünde kollarını bağdaştırmış yavaşça yanımıza yürüdü.

"Ooo duygusal Çek'imiz gelmiş." Nisa Berkan'ın söylediklerine hafifçe gülümsedi. Pek keyfi yok gibiydi. Berkan bir ona bir bana baktı.

"Neyse size doyum olmaz gençler, hadi iyi geceler." Konuşacaklarımız vardı. Berkan'a iyi geceler dinledikten sonra ayaklanıp yanımızdan ayrıldı.

Hala arkamda olan Nisa'ya döndüm. "Gelsene."

Yavaş adımlarla yanıma gelip arkadan kollarını boynuma sardı.

"Seninle böyle olmayı sevmiyorum." dedi. Ne demek istediğini anlamıştım.

Bir elimi beni saran ellerinin üzerine koydum.

"Olma o zaman."

Dolanıp bankta yanıma yerleşti. Bacaklarını kendine çekerek oturdu. Başını hafifçe omzuma yasladı. Son haftalar kolay geçmemişti ve gerçek bir sınav veriyorduk. Önce ayrı takımlarda olabilmeyi iyi yönetememiştik, Nisa kırılmış, benim ise bunu telafi edecek vaktim ancak tekrar aynı takımlarda buluştuğumuzda olmuştu. Birbirimizi dinleyip anlamış, konuşarak çözemeyeceğimiz bir sorun olmasa da daha önce yaşamadığımız problemlerle baş etmek durumunda kalmıştık.

Şimdi ise bu son takımlarla iki dokunulmazlık kaybetmiş, Nisa, Atakan veya muhtemelen benim elenme tehlikesiyle karşı karşıyaydık. Nisa takımdaki tek kadın olmanın yükü altında eziliyor, bizim için elinden geleni yapamadıkça kendine sinirlenip zarar veriyordu. Mutlu olmadığını, stresli ve huzursuz hissettiğini görebiliyordum.

Belki bu adada beraber son günlerimizdi. Kaybediyor bile olsak ne olursa olsun birbirini seven insanlarla birarada olduğumuz, kaderimizde ne varsa birlikte yaşayacağımız için içimizin rahat olduğuna birbirimizi ikna ediyorduk. Bil bakalımdan, göl kenarı oturmalarımızdan, ormanda yürüyüşlerimizden, birlikte ateş başında erzağımızı yemekten, belki de son kez olacağının bilinciyle keyif almaya çalışıyor, bu kadar baskının içinde mutlu bir an yaratabilmeyi takım olarak başarmaya çalışıyorduk.

"Duygusal Çek." diye Berkan'ı tekrarladım. Gülümsedi. Her ne kadar bana aday olma mevzusunda içten içe kırgınlığını hissetsem de gitme düşüncesi bu konuyu derinlere bir yerlere gömmüştü bile.

Kolumla omzunu sararak onu göğsüme yasladım.

"Seninle aynı potada olmayı hiç istemiyorum." dedi.

"Elersin işte beni. Evimden oy atarım sana merak etme." Hafifçe bacağıma vurdu. Güldüm.

"Ogeday, demesene öyle. Kalbim sıkışıyor vallahi."

Bana dönüp gözlerimizi birleştirdi. Gülümsemem yüzümde dondu.

"Biliyorum." dedim. "Ben de hiç istemiyorum, ama oldu."

"Dışarıda." dedi. "Umarım her şey güzel olur."

Bu cümlenin altında yatanları okuyabiliyordum.

Ne bu adadan gitmek kolaydı ne onunla vedalaşmak, birimiz elenirse diğerini uğurlamak kolaydı. Dışarıda nelerle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Dış dünyayla, aileyle, arkadaşlarla, belki haberlerle, sosyal medyada tanımadığımız insanlarla tek başımıza yüzleşecektik. Her şeyin nasıl sonuçlanacağını düşünmek ayrı bir dertti, bütün bunların sonunda nasıl devam edebileceğimiz, bu kadar duygusal yüke rağmen hala birbirimizin yanında koşulsuz şartsız durabilecek miyiz, sonuna kadar beraber ilerlemeyi gerçekten başarabilecek miyiz düşünmek ayrı bir dertti.

Curaçao'da binlerce kilidin arasına bizi birbirimize bağlaması için taktığımız o kilit, her şeye rağmen bizi birarada tutmaya yeter miydi? O tel örgülerde takılı kilitler kim bilir hangi aşıklara aitti. Dünyanın her yerinden gelmiş insanlar, belki evlenmişler, belki ayrılmışlar, belki de ölmüşler, ileride ne olacak olursa olsun, ama o an o köprüde bulunmayı, "buradayım ve hayatımın sonuna kadar yanında olmak istediğim kişi yanımda" demeyi o bir kilitle kanıtlamayı seçmişlerdi. Artık biz de başlarına ne geldiği, geleceği bilinmeyen o insanlar arasındaydık.

Başını iyice boynuma gömdü. "Korkuyorum." dedi kısık bir sesle.

Başımla onayladım. "Bana inanıyor musun?"

Beklemeden, Evet, dedi.

"Sen bana inanıyorsun, ben sana inanıyorum, nasıl olur da bize inanmıyoruz?"


bölümün şarkısı: jay jay johanson - believe in us

"You believe in me
I believe in you
How come that you don't believe in us?"


baya korkuyorum ve içimden bir ses ogeday gidecek diyor. allahım sen koru









beni anla | ognisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin