Bir bu eksikti mahidevran olacak o cadı sultandan hem tokat yemiştim hemde zindana tıkılmıştım. Bu saraya geldiğimden beri tokat yediğim yetmezmiş gibi bir de o bana tokat atmıştı. Kapıkulu askerleri beni zindana çöpmüşüm gibi atınca yeri öptüm. Bu zindan hem karanlık hemde soğuktu etrafı 4 duvarla kapatılmış ve küçücük bir gözlem yeri vardı oradanda azıcık ışık geliyordu. Kapıkulu askerleri zindanın kapısını kapatmadan önce içeriye bir meşale koydular. İyikide koymuşlardı.
3 saat sonra
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama meşale çoktan sönmüştü ve içerisi daha karanlık olmuştu bu yetmezmiş gibi havada soğumaya başlamıştı. İçerisi çok soğuktu özellikle zeminler çok soğuktu burada hasta olmamak imkansızdır. Bir köşeye sindiğim için belim ağrımaya başlamıştı bu yüzden bende ayağa kalktım ve çığlığı bastım çünkü içeride kafam kadar böcek vardı. Bu arada böceklerden nefret ederim. Böceğin uzak olduğu başka bir köşeye gittim ve orada ayakta bekledim. Artık ayakta zar zor duruyordum ve yere çöktüm başım hem ağrıyordu hem de dönüyordu. Ama en çokta midem bulanıyordu. Uykum gelmişti bu yüzden gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu taki zindanın kapısı açılana kadar. Kapı açılmaya başlayınca hemen ayağa kalktım ve kalktığım gibi başım döndü ve gözlerim karamaya başladı ben bunları umursamayıp zindanın tam karşısında duran Nigar kalfaya ve yanındaki kapıkulu askerlerinin yanına gittim. Nigar'a
---Nigar senin zindanın kapısını açmaya nasıl izin verdiler, dedim. Nigarsa sırıttı ve
---Ben bir şey yapmadım daha doğrusu yapamadım neyse seni burdan hünkarımız çıkarttı, dedi. Nigar'ın bu söylediğine çok mutlu olmuştum. Nigar eliyle yukarı kata çıkan merdivenleri gösterdiğinde Nigar kalfayla beraber merdivenlerden yukarı çıktık. Hareme geldiğimizde tüm cariyeler gözleriyle bana dik dik bakarken Maria yanıma gelip " Ale-Hürrem sen nerdeydin seni çok merak ettim" dedi. Bende bakışlarımı cariyelerden Maria'ya çevirip " boşver" dedim. Başım döndüğü için hemen yatağımın yanına gittim zaten aradan bir kaç saat geçince tüm cariyeler yattı. Sabah Nigar'ın beni kolumdan cimciklemesiyle uyandım ve "ahh" diye bağırırken Nigar kalfa eliyle ağzımı kapatıp "sessiz ol cariyeleri uyandıracaksın şimdi" dedi. Ben ne olduğunu anlamadığımı Nigar anlayınca "Hünkarımız seninle kahvaltı yapmak için seni has odada bekliyor oyalanmadan ve sessizce hazırlanıp haremin sağındaki koridora gel" dedi. Ben mutluluktan fink atarken "tamam" dedim. Nigar sesizce haremden çıkınca bende hazırlanmaya başladım. Hazırlığım bitinceharemin sağındaki koridora geldim. Nigar kalfa henüz gelmemişti bende bu yüzden orada bekliyordum. Haremdeki konuşmalardan anladığım kadarıyla cariyeler kalkmıştı ama Nigar kalfa daha gelmemişti. Sırtımı duvara yaslayıp Nigarı beklemeye başladım kafamıda tavana çevirdim ve ülkemi, annemi, babamı ve çocukluk aşkım olan Benjamin'i düşünmeye başladım. Bir kadının sesiyle irkildim büyük ihtimaller Nigar'ın sesiydi ama değilmiş bu ses Mahidevran sultanındı. Bu kadın nerden çıktı ya şimdi derken mahidevran sultan
--- Bana bak cariye hünkarımız seni zindandan çıkardı diye kendini haseki sultan sanma,dediği an onun yüzüne tokat yapıştırasım geldi ama bunu yamapazdım eğer yapsaydım kellem giderdi. Mahidevran Sultan
--- Anladın mı kızıl kafa ,dedi. Ben sorusuna cevap vermeyip
--- Sultanım kusura bakmayın gitmem gerekiyor zira beni hünkarımız bekler, dedim. İyikide dedim, çokta iyi dedim. Oradan uzaklaşırken Nigar Kalfayla çarpışınca başımı duvara çarptım. Biraz acımıştı ama daha çok başım döndü ve Nigar bana
--- İyi misin, başını sert çarptın mı?diye sordu. Bende iyim anlamında başımı sallayınca
---Nerdesin sen iki saattir seni bekliyorum,dedi. Büyük ihtimalle ben Nigar kalfayı yanlış yerde beklemiştim. Yaklaşık 1,2 dk sonra has odadın önüne geldiğimizde Nigar bana doğru dönüp
--- Kahvaltını ettikten sonra odadan çık, dedi. Bende "tamam "dedim ama odadan akşama kadar çıkmaya pek de niyetim yoktu. Has odaya girdiğimde bir kaç cariye sofrayı hazırlıyorlardı. Cariyelerden birini durdurup "Hünkarımız nerde" diye sordum. cariye eliyle balkonu işaret ettiğinde bende balkona çıkıp hünkarın yanına gittim. Sesimi duymuş olacak ki arkasını dönüp "Hürremim hoş geldin" dedi. Bende "Hoş buldum hünkarım" dedim cilveli bir ses tonuyla. Beni alnımdan öptü ve "gel kahvaltımızı yapalım" dedi. Birlikte içeri geri girdik. Sultan Süleyhman "çıkabilirsiniz" dedi. Cariyeler bir kaç şeyi düzelttiler ve odadan çıktılar. Başımın dönmesi artınca elimle hemen sultan Süleymanın kolundan tuttum Sultan Sülemanda belimden tutup "iyi misin hürrem pek iyi gözükmüyor gibisin" dedi. Bunlar bayılmadan önce duyduğum son kelimelerdi .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜRREM SULTANIN HAYATI
Historical FictionKaradeniz'den Boğaz'a yavaşça giren ve bir sürü esir cariye taşıyan Osmanlı gemilerinden birindeydi. Artık onun hayatı hiç olmadığı kadar çok değişecekti. İlk önce bir sultan sonra bir haseki sultan en sonda ise 3 kıtaya hükmeden Kanuni'nin söz geçi...