Hayatım boyunca kendimi böylesine yalnız, çaresiz ve korkmuş hissetmemiştim. Kafam karmakarışık oltanın düğüm olmuş misinası gibi, ya saatlerce uğraşıp çözecektim ya da düğümü kökünden kesip atacaktım. Bu öyle saatlerce uğraşıp çözülecek gibi değildi ama. Daha çok, çözmeye çalışırken o misinayla kendimi boğacak gibiydim ama kesmek için de cesaretim yoktu. Kafamdaki karmakarışık oltayı da alıp koşmaya başladım. Sakinleştikten sonra karar vermeliydim. Eğer şimdi panikle herhangi bir şey yaparsam sonunda pişmanlık kaçınılmaz olacaktı. Koştum, sadece koştum. Bunun sadece filmlerde olduğunu sanırdım ama benim başıma da gelmişti işte hem de ansızın.
Koşarken aklımdan geçenlerle, bir an kendimi kahkaha atarken buldum. Nefes nefese olduğum yerde çöküp devam ettim sesli kahkahalarıma. Dokuz- on yaşlarındayken anneannemlerin yayla evinden bakkala, oradan çeşme başında oynayan arkadaşlarımın yanına koşardım; zamanın nasıl geçtiğini anlamadan onlara takılırdım. Sonra ablamın sesiyle geç kaldığımı fark eder, aynı hızla sofrada ekmeği bekleyen kalabalığa inanmayacaklarını bildiğim saçma bahaneler anlatmak için böğürtlenlerin çizdiği bacaklarıma aldırmadan yokuşlarda nefes nefese can havliyle koşardım. Beni çağırmaya gelen ablam hızıma yetişemez, geç kalırdı. Yaylada tamamen başka bir çocuğa dönüşürdüm: Yaramaz, yerinde durmaz, pasaklı... Oysa tatil bitip de eve dönünce o sakin, titiz, herkesin örnek gösterdiği uslu kız oluverirdim.
Ben bunları düşünürken yüzüm şekilden şekle giriyor olmalı ki karşı kaldırımdan gelen orta yaşlarının başında, belli ki mesaiye kalıp yorulmuş, bezgin bir adam beni görünce karşıya geçip sormak zorunda hissetti:
-İyi misiniz?
Sorduğu soru o kadar zordu ki ne diyeceğimi bilemedim. "Evet, iyiyim" deyip geçiştirebilirdim ama birine ihtiyacım olduğundan olsa gerek, durup yüzüne uzun uzun baktım. Öyle ki artık "iyiyim" cevabına inanmazdı. Adam otuzlu yaşlarının ortalarındaydı ama öylesine yorgundu ki en az on yaş daha büyük görünüyordu. Omuzlarından biri bilgisayar çantasının ağırlığından çökmüş gibi görünse de aslında o yük omuzlarında değil ruhundaydı. Sonradan bu tezimin doğruluğu kanıtlanacaktı ama şimdilik sadece varsayımdı. Ben bunları düşünürken o kadar çok beklemiş olacak ki sorusunu bu sefer daha endişeli tekrarladı:
-Hanımefendi iyi misiniz? Bir şey mi oldu?
Acaba biri bir şey yapmış olabilir mi diye sokağa bakındı ama sokak bomboştu.
-Ben... Sanırım biraz tansiyonum düştü önemli bir şey değil. Teşekkür ederim.
- Rica ederim. İsterseniz köşeye kadar size eşlik edebilirim. Büfeden bir ayran alırız, kendinize getirir. Ya da hastaneye gidelim belki başka bir şey vardır.
-Iııııı, yo yo! Hiç gerek yok hastaneye falan ben iyiyim sık sık olur böyle önemli değil. Ama içecek bir şeyler iyi gelebilir sağ olun.
O an köşedeki büfeden ayran alıp içmek yerine iki sokak ötedeki bara gidip bir şeyler içmeyi teklif etmesini beklerdim ama adam o kadar yorgundu ki evine gidip ayaklarını uzatmaktan başka bir şey düşünemezdi. Kalkmama yardım etti ama ben sarhoş gibi dengemi kaybettim ve yine kahkaha atmaya başladım. En son sarhoş olup kaldırıma çöktüğümde eski sevgilim kucaklayıp beni eve götürmüştü. Onun için ne büyük işkence olacak ki bir daha beni aramadı. Eminim bu adam da bu belaya nereden bulaştığını soruyordur kendi kendine. Böyle düşünmemesi için kendimi toparlayıp özür diledim.
-Aslında ben sarhoş değilim.
-Farkındayım.
-Ama neden böyle olduğumu, bu saatte burada ne işim olduğunu merak etmişsinizdir.
-Hayır etmedim.
-Desenize, yorgunluktan bir şey düşünecek halim mi var. Bir de üstüne ben bela oldum size gerçekten çok özür dilerim.
-Yok, öyle düşünmeyin. Evet, yorgun olduğum doğru ama bela olmadınız sorun yok.
Böyle söylediğine çok pişman olacaktı belki de.
-Size bir şeyler ısmarlayarak kendimi affettirebilir miyim acaba?
-Çok teşekkür ederim ama saat çok geç oldu ve ben yarın sabah çok erken kalkmak zorundayım.
Adam kibarca beni reddetmişti. Zaten ne yapacaktı ki? Ben o kadar yalnızdım ki sokaktan geçen, daha önce hiç görmediğim bir adamla, yaşadıklarımdan tamamen bambaşka şeyler konuşmaya ihtiyacım vardı. Sanki hiç bu hayatı yaşamamış gibi.
-Anlıyorum. O zaman tekrar teşekkür ederim beni yalnız bırakmadığınız için.
-Ne demek insanlık vazifesi kim olsa aynısını yapardı.
-Bu arada benim adım Başak.
-Ben de Kerim. Memnun oldum.
Dakikalardır ilk defa gülümsediğini gördüm. Bu arada büfeden çıkmış, vedalaşmak için tokalaşırken konuşuyorduk. Yine filmlerden bir kare... Yeni biriyle tanışırsın ve ellerini ayıramazsın... Aynı gecede bu kadar film fazlaydı. Zaten gerçek hayata dönüş hızlı oldu. Elimi bırakıp yoluna döndü ve ben yine kafamdaki oltayla baş başa kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ces(ar)et
General FictionMurat Bey'in arkamızdan geldiğini hissediyordum. Şunu anladım ki beni biri takip ediyorsa bunun farkına varabilirdim ama şimdiye kadar hiç böyle bir şey hissetmedim. Nasıl takip ediyor o zaman bu beni? Günlerdir doğru düzgün bir şeyler yemememe rağm...