2.Bölüm

1.6K 122 67
                                    

-10 Yıl Sonra-

Odamda yatağımın üzerinde oturmuş duvar ile bakışıyordum.Duvar bana bakıyordu ben de duvara. Şuan on sekiz yaşındayım.Annemi çok özledim onun kokusunu bakışlarını bana sarılmasını hatırlıyorum da annemin acısı hala geçmemişken ve daha yeni yeni kendime gelirken saraya bir çocuk gelmişti. Adı neydi? Na? Kız ismiydi
(Y.N; Natsu genelde kızlarda kullanılır) hatırladım Natsu. Bize gelip bir hafta kalıp gitmesi gerekiyordu. Ama hiç gelmedi tüm saray halkı seferber oldu ve bulamadılar. Ülkeler yarışa girdi bulmak için ancak ortada kimse yoktu. Ben on altı yaşındayken geri dönmüştü. Yaklaşık iki yıl önce. Sekiz yıl kadar ortada yoktu. Natsu'yu görmek istedim ancak babam kesin bir dilde 'gidemezsin!' dediği için gidemedim.Natsu geldikten kısa bir süre sonra gaddar çok zalim biri oldu önüne gelen kişiyi zevk için öldürmeye başladı. İşte o zaman neden beni yollamak istemediklerini anlamıştım.Ben derinlemesine bunları düşünürken kapım çaldı yatakta oturur pozisyonda olduğum için sadece kapıya baktım. Kapı açıldı, içeriye bir hizmetçi girdi saygı duruşunda durdu ve konuşmaya başladı.

''Prensesim Kral sizi çağrıyor''

''Peki teşekkür ederim'' dedim ve hizmetçinin odadan çıkması ile derin bir nefes aldım. Beni ne için çağırmıştı şimdi?

Her zamanki alışkanlıkla aynamın önüne geçtim. Elbisemi kontrol ettim. Ancak beğenmedim ve annemin çok eskiden giydiği kıyafeti elime aldım. Elbise ile bakıştım ama yerine geri koydum hazır değildim. Hemen yanında mavi renkli yere kadar uzanan elbiseyi aldım ve değiştirdim. Olabildiğince yavaş adımlarla babamın odasının önüne geldim. Kapıyı tıklattım sakince içeriye girdim. Saygı duruşuna geçtim ve konuşmaya başladım.

''Beni çağırmışsınız majesteleri''

''Evet Lucy lütfen beni sakince dinle'' saygı duruşumdan normal duruşa geçtim ve elim ile oynamaya başladım. Babamın 'sakince dinle' dediğine göre kötü bir durum var.

"Misa'' bir anda elimle oynamayı bıraktım ve babamın gözüne bakmaya başladım.

''Ne oldu Misa ablaya?''

''Öldü''

''N-ne?'' Misa abla ölmüş müydü ? Beni anlayan tek insan annemden sonra beni hayata döndüren insan acılarımı azda olsa azaltabilmiş ve benim için uğraşmış bana okuma yazma öğretmiş insan ölmüş müydü? Benim ablam olarak gördüğüm insan ölmüş müydü!

''Hayır kabul etmiyor ö-ölmüş olamaz!'' sesim çok yüksek çıkmıştı.

''Lucy...'' babam bir şeyler diyordu ancak ben onu dinlemiyordum. Nasıl bu durumu bu kadar sakince karşılayabilirdi ki? Bir insan ölmüştü, yıllarca bize eşlik eden insan artık yanımızds değildi. Kalbime saplanan acının nasıl minik bir kısmını bile babam hissetmedi?

''BENİ RAHATSIZ ETMEYİN!'' dedim koşa koşa odama geçtim. Artık gerçekten yaşama sebebim kalmamıştı. Akşamları gelip başımı seven , bans hikayaler okuyan tek kişi. Gerçekten , ablam olan tek kişi gitmişti. Şimdi bana ne olacaktı?  Buradan kesinlikle gitmeliydim. İşin kötü yanı gidebilecek bir yerim yoktu çaresizdim. Dolabımı açtım ve Misa ablanın bana aldığı pantolon ve t-shirt gözüme çarptı bana dediği şeyi hatırladım 'eğer bir şey olursa ve senin gitmen gerekirse bu kıyafetleri giy, bu haritadan sana dediğim çayıra git orada bir ağaç var ve yanından akan bir göl çoğu insan burayı bilmez gidip kafanı dinleyebilirsin' o zaman demiştim ki 'Ben neden gitmek isteyeyim ki sen varsın Misa abla' bunu dedikten sonra ise içtence gülmüştüm. 'İnsanlar her zaman mutlu olmaz Lucy üzülebilirler, her an her şey yaşanabilir böyle zamanlar  ne zaman olur belli olmaz kıyafetleri her yıl dolabına ben bedenine göre koyacağım merak etme' demişti ve her zaman ki gibi burnuma dokunmuştu. Gülüp geçmiştim ama Misa abla haklıydı bu kıyafetleri iki gün önce değiştirmişti.Hemen kıyafetlerimi giydim zaten hava bir iki saat sonra kararıcaktı. Üzerimdeki kıyafet buram buram Misa abla gibi kokuyordu. Kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım bir süre sonra uyuya kalmışım.

————Yarım Saat Sonra———-

''Ahh'' esneyerek kalktım. Saate baktığımda yarım saat uyuduğumu gördüm. Hemen yataktan kalktım. Nasıl uyuya kalırım! Elime haritayı aldım. Kırmızı bir 'X' vardı. Gideceğim yer bir dağın arkasındaydı. Haritanın arkasını çevirdim. Misa ablanın yazısı vardı huh?

'Lucy canım benim sen eğer bu haritayı eline alıp bu yazıyı okuyorsan söylemek istemiyorum ama büyük ihtimal ben ölmüşümdür. Lütfen kendini üzme ve haritanın üzerindeki X'e git ben sana nasıl saraydan çıkacağını buraya yazıyorum lütfen dikkat et...

Sevgiler Hep Seni Seven Misa'

'1. Adım Hizmetçilerin olmadığı kör noktaya git dediğim yer malzeme odası'

Hemen Malzeme odasına ses çıkarmadan gittim.

'2. Adım Oradaki merdiveni al ve camdan dışarı çık'

Hemen ikinci adımı uyguladım. Camdan dışarı çıkınca önüme dev gibi bir duvar çıktı tabi benim gözüme başta öyle görünmüştü aslında benim atlayabileceğim boyuttaydı.

'3.Adım Oradan atla bunu yapabileceğini biliyorum'

Hemen atladım ve sonunda özgürlük.

'Devamı sende lütfen haritaya dön ve yolu takip et'

—————15 Dakika Sonra—————

Sonunda gelebilmiştim artık ayaklarımı hissetmiyordum ancak buna değmişti. Hava kırmızı-turuncu bir renkteydi. Bu renk göle yansıyordu. Gölün yanında ise bir ağaç tam manzarayı görüyordu. Hemen ağacın dibine oturdum temiz havayı içime çektim hafifçe gülümsedim.

Misa abla sen beni benden daha iyi tanıyorsun. Bir süre bu manzarayı izledim. Misa abla da benim gibi bu manzarayı bir kez olsa görmüş müydü acaba? Çok geçmeden hava karardığında ise ay göle vurmaya başlamıştı bu görüntü cidden mükemmeldi. Sabah , öğlen, akşam demeden harika bir manzaraya sahipti. Ağlamamak için kendimi zor tutmuştum ağlamayacaktım güçlü olacaktım annem ve Misa abla için güçlü olacaktım!

Manzaraya bir süre daha baktıktan sonra geldiğim gibi saraya geri döndüm. Kimse benim yokluğumu fark etmemişti.

Odama geçtim. Bir süre sonra acıktığımı anladım mutfağa indim.

''Aşçı abi lütfen bana yemek yapabilir misin?''

''Hemen Prenses''

Odama geri çıktım ve düşünmeye başladım. Benim bu dünyada yapabileceğim bir şey var mı? Bir tane bile arkadaşım yok. Bir keresinde Misa abla ile kasabaya inmiştik. Adıma Lia demiştik ben o gün bir sürü kişi ile oyun oynamıştım yedi yaşındayken hayatım boyunca sadece bir kere oyun oynadım. Belki benim yerimde olmak isteyen yüzlerce binlerce insan var ama prenses olarak hayat güzel değil. Hatta tamamen yük. Dik durmak zorundasın, koşamazsın, oynayamazsın nefes alışın bile düzenli olmak zorunda!

Kapımın çalınması ile kendime geldim.

''Prenses Lucy bugün size Türk yemeği öneriyorum Mantı''

''Mantı? lütfen getirin teşekkür ederim''

(y.n; mantı olsa da yesek twt?)

Usta geldikten sonra Mantı ile baş başa kalmıştım. Ağzıma bir tane atınca çok güzel olduğunu anladım yemeğimi yedim. Beş dakika sonra geldiler ve alıp gittiler.Kendimi uykunun kollarına teslim ettim. Belki yarın çok güzel bir gün olurdu kim bilebilir?

'Belki...'

PRENS VE PRENSES FAİRY TAİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin