24.Bölüm "Sana demiştim Gökyüzü sonsuz diye..."

414 32 10
                                    

  Yine en sevdiği koku burnunda yer ediniyordu. Önce kısarak açtığı gözlerini annesinin kahvaltıya çağırmasıyla birlikte biraz daha açmıştı. Kokuyu takip ederek masaya koştu çocuk. Yine en sevdiği çöreği yapmıştı annesi, zeytinli olanından... Bir çırpıda sandalyesine oturdu. Bu sevince karşılık babası başını okşadı. Büyük bir iştahla çöreğini yedikten sonra bahçede beslediği köpeğine koştu. Yaşıtlarına göre fazla sessiz ve içine kapanık bir çocuk olduğundan pek arkadaşı yoktu. "Buruk" ismini verdiği köpeğiyle çok iyi arkadaşlık kurmuştu. Bir süre çimlerde onunla birlikte yuvarlandıktan sonra babasının ona doğum gününde hediye olarak aldığı bisikletine atladı. Rotası yine aynıydı; masmavi denizin gördüğü çınar ağacının tepesi... Bisikletini ağacın dibine bırakıp yanına aldığı çantasıyla birlikte ağaca çıktı.

Son 1 senedir günlük yazmaya merak salmıştı. 6 yaşındaydı ancak annesi öğretmen olduğundan dolayı çok erken öğrenmişti okuma-yazmayı. Gün içinde gördüğü, duyduğu, hissettiği her şeyi kaleme dökmeye bayılıyordu. Yine aynısını yapmak için çantasından kalemini ve günlüğünü çıkarttı. Bir süre bu yazma serüvenine kuş cıvıltıları eşlik etti. Kafasını kaldırdığında gözü denizin kenarındaki kıza ilişti. Kendi yaşlarında olabileceğini tahmin ediyordu. Diğer arkadaşlarından daha farklı bir ışıltısı vardı sanki. Meraklı gözlerle ne yaptığını izlemeye başladı.

Babasından gizlice aldığı gazetenin sayfalarından kayık yaptı. Her bir kayığın üzerine hayalini kurduğu şeylerin resmlerini çizip denize bıraktı. Bunu ayda bir kaç kez yapmayı seviyordu. Hayallerini bu şekilde var edebiliyordu çünkü.

Annesinin pazara gitmesini fırsat bilip gizlice gelmişti buraya. Telaşlı ve tedirgin hali her hareketinden belli oluyordu. Sürekli eteğini çekiştirip saçlarını uçan rüzgarda kontrol altına almaya çalışıyordu.
Bir süre deniz üstünde süzülen kayıklarını izledi. Kendi içinde oyun haline getirmişti bunu. Kayıkların batmadan ne kadar yol alabileceklerini tahmin etmeye çalışıyor tahmini doğru çıktığında ise hayallerinin gerçekleşeceğine inanıyordu. Etrafının farkına varmayacak kadar odaklanmıştı kayıklarına.

Saçlarının bu kadar kıvırcık ve kabarık olması ilgisini çekmişti. Dizlerini kendine doğru çekmiş ve çenesini üstüne koyup kayıkların gidişini izliyordu. Kız, gözünü 1 dakika bile onlardan ayırmadığı için yüzünü hala görememişti çocuk. Bu gizemli hisleri kaybetmemek adına sandığına saklarcasına gözlemlerini günlüğüne not ediyordu. İlgisini çekmişti ama kız onu göremeyecek kadar kendi halindeydi. Çocuk ise yanına gidemeyecek kadar utangaç ve çekingendi. Bir süre ağacın tepesinden izledikten sonra kızın gitmek için hazırlandığını görünce en sevdiği eşyasını kaybedecekmiş gibi hissetti bir anda. Telaşla ne yapması gerektiğine karar vermeye çalıştı.

Oynadığı her oyunda geri planda kalmış ve hep kaybetmiş bir çocuktu. Yine oyunu kaybediyordu. Üstelik ilk defa kazanmak istemişti. Kızın hala gözlerini denizden ayırmadığını gördüğünde ise hayal kırıklığına uğramıştı. Oysa gökyüzü de maviydi neden yukarıya bakmıyordu ki...

Aklına babasının ona verdiği mızıka geldi. Babası müzisyen olduğundan evde her türlü alet vardı. Enstruman çalmaya o da mızıka ile başlamıştı. Hala çalmayı tam beceremediğinden cesaret edemedi ilk başta. Ama "ben burdayım" demenin başka bir yolu da yoktu onun için. Tüm nefesiyle babasından öğrendiği tüm teknikleri kullanmaya karar verdi.
Kız ise duyduğu melodinin şaşkınlığı ile etrafına baktı. Müzik dinlemesi dahi yasak olduğundan onun için tek şarkı kuş cıvıltısıydı. Bir süre sesin geldiği yeri bulmaya çalıştı. Melodinin yanlışlarını göremeyecek kadar güzel geliyordu bu ses ona. Sesin ağaçtan geldiğini fark ettiğinde adımlarını biraz daha hızlandırıp sesin geldiği yere doğru koştu. Ağacın yanına geldiğinde ses de kesilmişti.

Papatya Mevsimi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin