(3.) Kayıt

86 12 1
                                    

"Eren, Eren uyan. Geldik."
"G-geldik mi?"

"Geldik" lafı uyanmama yetmişti. Normalde dilenmeye gitmeyeceksem başımda top patlasa uyanmam. Beni, sadece babam kemerini göstererek uyandırabilir.

Gözlerimi hafifçe aralayıp yarı uykulu bir şekilde minibüsün camından dışarı baktım. Hava aydınlanmıştı. Minibüs üstünde uzun, jiletli teller bulunan yüksek bir duvarın önünde durmuştu. Tellerin arkasından büyük gri bir bina göze çarpıyordu. Etrafta herhangi bir ev ya da apartman görünmüyordu. Devasa, boş bir arazi vardı sadece. Büyük bir demir kapı, kapının önünde de silahlı ve maskeli iki asker vardı. Uzaktan da bir takım çam ağaçları manzarayı süslüyordu. Etraf çimen ve killi toprakla kaplıydı. Muhtemelem burası tamamen boş bir arazi üzerine kurulmuştu.

Minibüsün, binanın önündeki büyük demir kapının açılarak içeri girmesini bekliyordum. Daha doğrusu, minibüsteki herkes bekliyordu.

"Ne kadardır yoldayız?"
"İki saat."

Hiç bu kadar uzun yol gitmemiştim. Benim için ayrı bir deneyim olmuştu. Gerçi tüm yolu uyuyarak geçirdiğim için tam bir deneyim olamamıştı.

Bu kadar uzun süre gittiğimize göre bayağı uzakta bir yere gelmiş olmalıydık.

Bir kaç soru kafamı kurcalamaya başladı. Neden etrafta hiç bir şey yok. Biz dışarı çıktığımızda nereye gideceğiz? Şehre gitmek için tekrar bu minibüslere mi bineceğiz?

Bu sefer o kadar meraklanmamıştım çünkü tüm bu sorularımın cevaplarına birazdan ulaşacaktım.

Şoför, camını açtı ve başını camdan dışarı uzattı. Askerlerden biri minibüsün yanına geldi ve şoförle konuşmaya başladı. Ama arabanın iç sesi yüzünden bu diyaloğu iyi pek iyi duyamadım. Sadece, "Arabada yeni "Servus" sınıfı personeller var." kısmını duydum.

Servus da ne demek oluyor? Yine şu saçma sapan bilimsel adlardan olsa gerek... Ama niye bize böyle dedi ki? Bunu içeri girince sorarım artık.

Derken arabanın yanındaki asker arabanın önünden dolaştı ve kapıya yanaştı. Şoför de arabanın kapısını açtı ve asker içeri girdi.

Askerin o kocaman taramalı tüfeğini görünce ister istemez bir tırstım. Sanki bizi vuracakmış gibi hissettim.

"Kimlik kontrolü."

dedi asker.

Herkes kimliğini çıkarmak için hazırlandı. Anne ve babam da öyle.

"İrfan, Erenin kimliği sende mi?"
"Hayır. Almadın mı?"

Bunu duyan ben tekrardan bir şok geçirmiş gibi oldum. Kimliğim yoksa ne olacaktı?

"Kimliği olmayanı içeri alamayız."

Hah, işte şimdi yandık!

"Anne, bir daha baksana. Bu kadar yolu boşuna gelmiş olamayız. Baba, sende bak."
"Tamam oğlum, bakıyorum ama yok."

Anne ve babam kimliğimi ararken bende arabadaki askere döndüm. Yan koltuktaki bir adamın kimliğini elindeki tabletle tarıyordu. Kimlik tarayan bir tableti ilk defa görüyordum. Bayağı değişik ve teknolojik gelmişti.

Sıra bize gelmek üzereydi. Arkamızdaki kişi kimliğini taratıyordu. Ben ise soğuk terler dökmeye başlamıştım. Nefes alıp verişim hızlanmış ve derinleşmişti. Yoksa o kadar yolu boşuna mı gelmiştik?

"Evet, kimlikleri göreyim."
"Bir saniye lütfen."

Babam kimliğimi bulamamış gibi gözüküyordu. Annem ise hala çantada kimliğimi arıyordu.

GenetikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin