(4.) Tanışma

81 10 0
                                    

Dün gece erkenden uyudum. Yaşadığım hayal kırıklığı canımı sıkmış ve bende erkenden uyuma isteği uyandırmıştı.

Uyumaya çalışırken hep; bana sürekli şefkat gösteren annemi, beni ara ara dövse bile beni seven babamı düşündüm. Acaba şuan ne yapıyorlardı? Muhtemelen yine benim gibi bir odaya kapatılmış, benim gibi hayal kırıklığı yaşamış, ve benim gibi erkenden uyumuşlardı.

Gerçekten hiçte böyle bir şey beklemiyordum. Beni anne ve babamdan ayıracaklarını, küçücük metal bir odaya hapsedeceklerini hiç düşünmezdim.

Yatmadan önce üstümü çıkarıp masamdaki beyaz temiz kıyafetlerimi giydim. Ama bunu yaparken çok utanmıştım çünkü odanın içinde bile biri önde biri arkada olmak üzere iki güvenlik kamerası vardı ve beni izliyorlardı.

Kıyafetlerimi giydim. Bayağı temiz ve çok da rahatlardı. Tam üzerime denk gelmişti. Üstünde küçük dikdörtgen bir arma ve üstünde okuma yazma bilmediğim için okuyamadığım bir yazı vardı ve yanında "4197" yazıyordu.

Sonra yatağıma uzandım. Pek rahat değildi ama olsundu. Sanki eski püskü, bir kısmı yanmış, sinekli yer yatağı çok mu rahattı?

Gözlerimi kapadım, annemi ve babamı düşünerek uyumaya çalıştım...

Ama ışık açık olduğundan ve odada yüksek sesli klasik müzik çaldığından bir türlü uyumayı beceremiyordum. Çok rahatsız ediciydi.
Ben yatağa girdikten tahmini bir buçuk saat sonra müzik durdu, robotik bir ses;

"Uyku vakti, tüm "servus" sınıfı personellere iyi geceler."

dedi ve ışık söndü. Ben de ancak o zaman uyuyabildim.

Ne kadar uyudum bilmiyorum ama sabah olunca ışıklar kendiliğinden açıldı. Uyumadan önce duyduğum robotik ses tekrardan;

"Uyanma vakti, tüm "servus" sınıfı personellere günaydın. Kahvaltınız birazdan hazır olacak ve hücrenize getirilecektir."

dedi ve dün gece duyduğum klasik müzikten farklı bir klasik müzik başladı. Bu müzik, dün geceki müzikten daha heyecanlı, daha hızlıydı. Ortak yanları ise, ikisi de piyano, keman ve adını bilmediğim ama birbirine benzeyen ensturmanlarla çalınıyordu.

Yatağımdan yavaşça doğruldum. Biraz kollarımı esnettim. Ve ayağa kalktım.

Peki, şimdi ne yapacaktım? Kahvaltıyı beklemem gerekiyordu. Ama bu süre zarfında ne yapacaktım? Uğraşabileceğim bir şey yoktu ki...

Odanın içinde volta atmaya başladım. Git, gel, git, gel...
Neredeyse 15 dakika böyle dönüp dolaştım. Sonra bundan sıkılıp masanın şu ana kadar hiç bakmadığım çekmecesine baktım. Ne şans ki içinde kurşun kalem ve bir kaç boş kağıt çıktı. Kalem hiç kullanılmamış gibiydi. Buna bayağı sevindim. Bende, masanın önündeki sandalyeye oturdum ve kalemi elime alarak resim çizmeye başladım. Sıkıntı şu ki, en son ne zaman resim çizdim ben bile hatırlamıyorum. Bir kaç uyduruk çöp adam çizdim, beğenmedim, kağıdın arkasına geçip ev çizmeyi denedim, ev dışında herşeye benzedi. Kuş çizeyim dedim, olmadı, kedi çizeyim dedim, bir halta da benzemedi.

Sinirlenip kağıdı buruşturduğum gibi köşeye fırlattım. Ellerimi yüzüme koyup kara kara düşünmeye başladım. Ben burada ne yapacaktım? Kahvaltı bile daha gelmemişti. Neyse ki açlığa alışıktım yoksa ben nasıl yapacaktım böyle? Kimse yoktu. Kimse... Dilenirken en azından insanları görürdüm. Burada kimse yok. Eğer böyle devam ederse kesinlikle deliririm.

Hiç de düşündüğüm gibi bir yer değilmiş burası. Tamam, çok büyük ama öyle çok güzel, sosyal bir ortam değil. İnanılmaz bir hayal kırıklığı yaşıyordum şuan. Beni resmen kandırmışlardı. Sinirlenmiştim. Gözlerimi kapattım ve sakinleşmek için derin nefesler alıp verdim. Ama olmuyordu, sakinleşemiyordum.

GenetikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin