Arabaya binmek için dışarıya çıktığımızda gökyüzü ortadan ikiye ayrılmış gibi yağmur yağıyordu. Biz ıslanmadan arabaya giderken şimşek eşliğinde gök gürlediğinde Zeus'u görmeye çalışıyormuş gibi yukarı baktım. Tanrılar bize kızgın olmalıydı belki de. İnsanoğlu olarak dünyada çok iyi işler çıkardığımız söylenemezdi. Hepimiz günahlarımızın kölesi olmuştuk. Bir kez daha gök gürültüsü duyulduğunda arabanın yanına gelmiştik. Daha fazla ıslanmamak için ikimizde binerken acele ediyorduk. Arabanın içindeki kuru karanlıkta Apo'nun endişeli yüzünü görmeye çalıştım.
"Sence nereden başlamalıyız?" Sorusunu karşında fazla vakit kaybetmemek için kısa bir an düşündüm. Bible'ı tanıdığım bunca zamanı film şeridi gibi gözden geçirince pek fazla sonuç çıkmıyordu ortaya. Onu içindeki savunmasız küçük çocuğun yönlendirdiğini elbette biliyordum. Çünkü hepimizin kendince zayıflıkları vardı. Bizlerde onların esiriydik. Bir anda ortaya çıkıp kulağımıza fısıldar ve beynimize girerlerdi.
"Bible karmaşık biri değildir. Hızlı ve basit düşünen bir karaktere sahip. Bence kendini en çok güvende hissettiği, sığınağı gibi gördüğü yere gitmiştir." Ben arabayı çalıştırırken ikimizde konuşmadık. Yağmurlar gece dansını yaparken gök gürültüsü kendi şarkısını çalıyordu. Aramızdaki sessizliğe doğanın hırçın senfonisi müdahale ederken daha fazla dayanamadım. Merak damarlarımda cirit atıyorken bilmezlikten gelmek güçleşiyordu.
"Bana neler olduğunu anlatmayacak mısın?" Elini çenesinin altına koymuş dışarıyı izleyen Apo sıkıntılı bir iç çekti. Hiçbir tepki vermediği için sorumu duyduğundan emin değildim. Belki de duymazlıktan geliyordu ama bu sefer ne olursa olsun yüzsüzlük yapmaya kararlıydım.
"Build benim kuzenim. Beraber büyüdüğümüz için kuzenden ziyade kardeş gibiyiz. Ben Amerika da yaşadığım zaman o da benimleydi." Gamzeli çocukla neden bu kadar yakın olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. O tür bir samimiyet için illaki güçlü bir geçmişe sahip olmak gerekiyordu. Kendimi suçlamıyordum herkesin aklıma ilk geçmiş ilişkileri gelirdi. Çünkü insan doğasının önyargısının temel kuralı buydu.
Ben anlatmaya devam etmesini beklerken o dışarda bir şeye odaklanmış halde dikkatle baktı.
Gözlerini kısarak görmeye çalışırken "Şu Bible'ın motosikleti değil mi? Aman tanrım yoksa.. Durdur şu lanet arabayı!" diye bağırmaya başladı. Gölün yanında yere devrilmiş halde duran motosikleti zar zor da olsa bende görebildim. Eğer bu kaza olsa Bible da orada olmalıydı fakat etrafı gayet boş görünüyordu.
"Apo sakin olur musun? Bible'ın evi gölün ilerisinde zaten." Onu mantıklı düşünmeye davet ettim. Birimizin açıkça soğukkanlı davranması gerekiyordu çünkü panik şu an en büyük düşmanımızdı. Onu sakinleştirmek için dizinde duran eline uzandım. Başını benden tarafa çevirmedi ama elimi hafifçe sıkmayı es geçmedi.
Biraz daha ileride eve yakın bir yere park ettim. Az önce yağmur yağdığı için her yer fazla kaygandı aniden durmaya çalışan lastiklerin sesi iç gıcıklatıyordu. Apo hemen inip çamurlu zemine aldırmadan eve doğru koştu. Yağmur bu geceki eğlencesine ara vererek biraz yavaşlamış gibiydi.
"Bible! Orada mısın?" Bağırırken nemli hava yüzünden sesi çatlıyordu. O kapıya vardığında bakışlarımı loş alanda gezdirdim. Gecede çığlıkları bile yutacak cinsten ağır bir sessizlik hakimdi. Bahçede atölye olarak kullandığı kulübesinde ışık yandığını görünce adımlarımı oraya hızlandırdım. Kapıya geldiğimde içeriden adeta bir yıkım geçmişti. Dağılan ve hasar almış her eşya da Bible'ın hissettiklerinin izlerini görebilmek mümkündü. Hepsi kırılacak şeyler olsaydı kesinlikle şimdiye paramparçaydılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Öptüğü Çocuk - MileApo
JugendliteraturBenim ilgilendiğim tek şey ortamın en aydınlık yeri olan bar tezgahı ve arkasında dikilen koyu tenli silüetti. Bakışlarımı açık sarı renkteki kokteyl bardağından kaldırıp onun yakışıklı yüzüne baktım. Beni hatırlamadığına artık emin olmuştum. Ufak...