1

966 98 65
                                    

8 Ay önce.

"Benim senin gibi evladım yok! Bir daha arama bizi!" Babamın öfkesinden sonra yüzüme kapanan telefonla dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığa engel olamadım. Gözlerimden yaşlar akarken  dizlerimin üzerine düştüm.

Babamın sözleri beynimde dönüp dururken pişmanlığım bir kez daha sardı bedenimi. Keşke dedim içimden keşke Arif'i bıçaklamasaydım. Ama ben onu bıçaklamasaydım o benim rızam olmadan bana dokunacaktı. Sırf parmağımda nişan yüzüğünü taşıyorum diye bana dokunmaya hakkı var mıydı?

Eğer Arif'i sevseydim belki kıyamazdım ona. Ama sırf ailem uygun gördü diye evleneceğim adama içimde gram sevgi beslemiyordum.

Birisi kolumdan tutup beni yerden kaldırırken telefon sırasındakiler zamanlarını çaldığım gerekçesiyle bana hakaretler ediyordu. Koluma giren gardiyan beni sandalyeye oturtup uzaklaştı. Yalnızdım her zaman ki gibi. Bu dört duvar arasında görünmezdim. Beni ziyarete sadece Arif geliyordu, o da tekrar yüzüğü parmağıma taktığım takdirde şikayetini geri alacağını söylemek için.

Dermansız dizlerimle ayağa kalkıp ıslak yanaklarımı sildim. Koğuşuma doğru ilerlerken hoparlörde ismim anons edildi. "Gülfem Sazlı ziyaretçiniz var."

Sanırım Arif'in teklifini kabul edecektim. Aileme kendimi affettirmenin ve buradan çıkmanın tek yolu buymuş gibi görünüyordu. Kilitli kapının yanında duran gardiyanın yanına gittim. Beni ziyaretçi bölümüne götürürken hoparlörde bir kişinin daha ismi okundu."Esra Kozcuğaz ziyaretçiniz var."

Ziyaretçilerin beklediği bölümün kapısında durup içeriye göz gezdirdim. Kimisi anne babasıyla kimisi eşiyle kimisi de çocuklarıyla hasret gideriyordu. Bekleyen iki adam vardı. Birisi en arkada oturan Arif'ti. Mavi gözlerini masadan kaldırıp bana baktığında sırıttı. Onu görmek bile midemi bulandırırken tekrardan parmağıma yüzüğü takıp onunla evleneceğimi düşünmek beni strese sokuyordu.

Yumruk yaptığım elimi daha çok sıkarak bakışlarımı Arif'ten çektim. Arif'in önünde bekleyen adam az önce ismi okunan Esra Kozcuğaz'ın yakını olmalıydı. Arif'in yanına giderken Arif ayağa kalkıp oturduğu yerden çıktı. Bana sarılmak istediğini anlayınca geriye doğru bir adım attım. Elim yanımdaki masanın üzerinde duran yemek kutularına çarpınca telaşla yere dökülen yaprak sarmalarına baktım.

Yere dökülenleri toplarken aklıma annemin yaptığı yaprak sarmaları geldi. Annemin elinden yemeyi en çok sevdiğim yemekti. Gözlerim dolu doluyken az önce tek başına oturan adam elini uzatıp yere düşen kutuyu eline aldı. Elimden tutup benide ayağa kaldırdığında adamla göz göze geldik.

Adamın sert yüzü az önceki korkuma korku eklerken boğazımın kuruduğunu hissettim. Adam çatık kaşlarıyla yüzümün her bir karışını izlerken kuruyan dudaklarımın üzerinden dilimle geçtim. Adamın koyu kahve gözleri en son dudaklarımda kalırken ben "Çok özür dilerim. İnanın bilerek yapmadım," dedim.

Arif yanıma gelip adamın tuttuğu elimden tutarak beni yanına çekmeye çalıştı ama adam elimi bırakmadığı için yapamadı. Arif öfkeyle "Yanıma gel Gülfem," dedi. Karşımdaki adama bakmayı bırakıp Arif'e çevirdim bakışlarımı. Öfkeyle elimi tutan adama bakıyordu. "Bıraksana lan nişanlımın elini!" dedi.

Adama tekrar baktığımda çenesi seğiriyordu. Elimi tutuşu sertleşti. Elimi çevirip parmaklarıma baktı. Daha sonra da yüzüme baktı. "Nişanlın mı bu adam?" diye sordu sert sesiyle.

"Ha-hayır," dedim titreyen sesimle.

Arif "Gülfem beni deli etme geç otur şuraya!" dedi öfkeyle.

Arkamdan gelen bir kız sesi "Hayırdır abi ne oluyor burada?" diye sordu.

Gül Yangını 'Mahalle' Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin