Büyük patlamanın ardından kaç yıl geçmişti kim bilir? En son durduğu bölgenin eskimiş bir halinde olduğunu farketti. Burada olmuştu o patlama. Bu üç arkadaş aktif etmişti. Arkadaşlarıyla alakalı hiçbir şey bulamamıştı. Toz olup gitmişlerdi resmen. John canlı kimseyle uzun zamandır konuşmamıştı. Artık etrafta sadece cesetler vardı. Büyük tabletlerin çözülmesi ile birlikte farklı boyutlardan iki topluluk gelip tüm dünyayı mahvoluşa sürüklemişti. Ne garip değil mi? Ne geldiyse meraktan gerçekten.
John yavaşça sendeledi. Hala inanmakta zorluk çekiyordu. Bir pisliğin içinde boka bulanmaktan farkı yoktu bu durumun. Nefes almak çok zordu hava kasvetli ve pisti. Etraf kan ve pislikle doluydu. Bu durumdan en az etlilenen kişiydi kendisi. Giydiği zırh korumuştu onu. Alışılmadık bir metal sayesinde bu hilkat garibelerine karşı durabiliyordu. Kollarında ve bacaklarında her birinde ikişer tane taş bulunuyordu. Bu taşlar, zırha öyle bir giydirilmişti ki taşlar aktifleştiği anda süper hızlı darbelerde bulunabiliyordu. Yan etkileride oluyordu elbette omuz çıkması veya kemik çatlaması gibi sarsıntılar yaşamamak için dikkatli kullanmak şarttı. Yemek bulmakta bir hayli zorlaşmıştı. Artık hiçbir şey yetişmiyor, hayvan olmuyor ve içebilecek su bile bulamıyordun... "Kahrolası varlıklar...". Çok kahroluyordu bu duruma her şahit olduğunda. Tecavüz edilmiş, parlaçalanmış ve yenilmiş insan cesetleri görmekten bıkmıştı. En kötüsü onlarla karşılaşmaktı. Çok pislerdi, İğrençlerdi ve nefret saçıyorlardı. Savaşılmayacak tipte güçlü ve pisliklerdi. Her gün onlarla karşılaşıp savaşmak insanı yoruyordu. Neyseki bulunduğu bölgede çok yoklardı ve varlığıda onları pek rahatsız etmiyordu. Yok etmek isteseler bir kişi için bile koca orduyu gönderebilirlerdi. Hem üstüne üstlük bu canavalarların rütbelileri daha güçlü ve daha zekiydi. Bir kere görmüştü rütbelilerden birini. Komutan sadece ellerini kaldırarak ortamdaki tüm taşları hareket ettirip ilerletebiliyordu. O gün büyük bir soykırıma şahit oldu. Çoluk çocuk demeden herkesi öldürmüştü canavarlar.
Canavarlar genellike geceliyin dışarı çıkardı. Güneşi sevmezlerdi fakat güneştende etkilenmezlerdi. Bundan çıkarılabilecek en büyük not önceden yaşadıkları yerde bu kadar ışık yoktu. John en azından böyle düşünüyordu. Yavaşça barakasına doğru ilerlemeye devam etti. İçindeki huzursuzluk her zamanki gibiydi. Barakası yer altında eski bir acil durum eviydi. Hani özel insanlar için kıyamet gelirse diye inşaa edilenlerden! Evi raslantı eseri bulmamıştı Rick'in planları sayesinde burada böyle bir yerin olduğunu biliyordu. Rick çok derin planlamalar yapan azimli birisiydi. Fakat John öyle değildi. John daha basit ve ağır işleri yapan birisiydi. Zırhına alışması gerçekten çok zaman almıştı. Omzunu çok fazla yerinden çıkarmıştı. Takmak daha büyük marifetti! Başkalarıyla iletişimde imkansızdı tüm radyo frekansları ve altyapı kabloları harap olmuş ve yenmişti. İki topluluğun sadece birini görmüştü diğerini hiç bilmiyordu bile. Şu an tek düşündüğü hayatta kalmaya çalışmak. Yemek ihtiyacını bulduğu konserveler sayesinde halledebiliyordu. Bulunduğu alanda botanik yapabileceği minik bir alanda vardı. Elektriği güneş enerjisini dışarıya çıkartabildiğinde kullanabiliyordu. Sarj edebiliyordu fakat sürekli panelleri dışarıda bırakmak sıkıntıydı. Canavarların sağı solu belli olmuyordu. Yeri geliyor taş bile yiyorlardı. Zırhını çıkarıp dezenfekte etti. Su ihtiyacını kendi filtresi olduğu için temizleyip kullanabiliyordu. Direkt yemeğini yiyip temel yapması gerekenleri yaptıktan sonra her tarafı iyice kitledi. Sonra yatağına geçip canavarların çığlıklarını duya duya uyumaya çalıştı...