2. BÖLÜM AĞLAYAN BULUTLAR

69 14 3
                                    

     Okulda işlerimi halletmiş biraz gezdikten sonra ise merkez de bir kafesinin kapalı terasında oturmuş yüksek binadan istanbulu izliyordum. Hafif yağmur çiseliyordu. Bulutlar sabahtan belli olan yerlerini almış gözyaşlarını döküyordu, yeryüzüne. Bence yağmur yağmazdı bulutlar ağlardı. Bulutlar neye mi ağlardı? En çok insanlara ağlarlar dı. insanların cahilliğine, nankörlüğüne ağlardı bulutlar. Insan oğlu bencildir. Her zaman her koşulda. Kimisi bulutların ağlamasını severdi. Kimisi nefret ederdi. Herkes kendini düşünürdü. Buna tüm canlılar dahil. Mesela çiçek, bulutun ağlamasını ister. ister ki kendi yaşasın. Susuzluğunu gidersin. Ama bulutu düşünen yoktur. Bulutların neden ağladığını düşünen yoktur.

     Yağmur daha da bastırırken ben önümde ki kahvemden bir yudum aldım. Ve tekrardan gözlerimi şehrin üzerine çevirdim. Çokta yüksek olmayan binadan insanları görebiliyordunuz.

     Kimi insanlar yağmurdan sağlanacak yer ararken, kimi insanlar ise yağmurun keyfini çıkartarak yollarında devam ediyorlardı. Bir de hava durumuna bakıp sabahtan yanlarına şemsiyelerini alan insanlar. Işte anlatmak istediğim bu kimisi bulutun gözyaşlarından kaçar kimisi bulutun gözyaşlarının keyfini çıkartır kimisi ise bulutun gözyaşlarına kapılmamak için şemsiyelerini yanında taşır. Ben hangi insan grup'undayım diye düşünürsem. Galiba üçündeyim de. Bulutun gözyaşlarından; kaçarım da, keyfini de çıkarırım ve ve önlemi mi alıp şemsiyemi açarım. Ama bugün pekte önlemimi almamıştım. Şemsiyem yanımda değildi.

    Kahvemden bir yudum daha alıp bardağı tekrar masaya bıraktıktan sonra önümde ki buraya gelmeden önce aldığım test kitaplarını çektim önüme. Test kitabının ilk sayfasını açtıktan sonra ilk soruyu çözmeye başladım.  

  Fakat soruyu 4 kere okumama rağmen anlayamıyordum. Aklım sürekli sabah yaşanan olaya gidiyordu ve aklımı sorular ele geçiriyordu. Kimdi o kişi? Neden sessizce hareketlerimi izlemişti? Tanıyor muydum? Neden koşarak gözden kaybolmuştu? Hep aynı sorular ile boğuşup duruyordum.

Hiçbir soruya da cevap alamıyordum. En kötüsü de buydu. Kolumdaki saatten saati kontrol ettiğim de saat 12.35'di. Ve annem hala beni aramamıştı. Belki işi uzamıştır diyerek masanın üstündeki telefonumu alıp tuş kilidini girdikten sonra rehbere girip annemi aradım ve bu sefer telefon 3. çalışında açıldı;

- "Efendim?"

- "Anne, aramadın?"

- "Eve geldiğim de uyumuşum koltukta o yüzden arayamadım."

- "Anladım. Sabahın erken saatlerinde ne işin vardı ki ?"

- "Eve geldiğin de konuşuruz"

- "Tamam, görüşürüz"

- "Görüşürüz."

Telefonu kapatıp tekrardan masaya koydum ve arkama yaslandım. Garsondan hesabı isteyip ödedikten sonra eşyalarımı toplayıp cafe'den çıktım. Yağmur durmuştu ve çok güzel toprak kokuyordu. Yağmur evet durmuştu ama hava, birazdan tekrardan sağanak yağmurun başlayacağını ön gösteriyor du bize. Biraz ileride taksi durağı vardı oraya ilerleyip bir taksiye bindim ve şöför'e adresi tarif ettikten sonra arkama yaslandım ve gelen mesajlara girdim.

SİTE KURULU

Mehmet: Ne yapıyorsunuz?

Arda: Yemek yiyorum

Melisa: Yatıyorum sen?

Kumsal: Tabiki dizi izliyorum

Mehmet: Oyun oynuyorum

Açelya: Anca oyun oyna

Arda: Yemek yiyin.

ATLAS "Kaybolmuş Hayatlar Meselesi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin