hoş geldiniz,
sonunda dediğinizi duyar gibiyim..iyi okumalar🤍
-
james blunt - goodbye my lover
(medyaya koydum, bunu dinleyerek okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.)taehyung, motorunu yavaşça jeongguk'un evinin önüne park etti. sakin adımlarla kapıya doğru ilerlerken içinde beliren o nostaljik hisse engel olamadı. kalbi ağrıyordu ve zihninde aynı anda binbir şey dönüyordu: bu kapıdan jeongguk'la beraber ilk girişleri, jeongguk'u kapı pervazlarına yaslayarak öpüşleri, onu sıkıca kolları arasına alışları...
şimdi ise aynı kapıdan içeri bambaşka biri olarak giriyordu. jeongguk'un sevgilisi taehyung değildi artık. birdi ve birbaşındaydı.
derin bir nefes aldı ve zili çaldı. buraya jeongguk'u son kez görmeye gelmişti ama içinde öyle bir his vardı ki bir türlü kabullenmek istemiyordu her şeyin sonlandığını. ondan nasıl gideceğini bilmiyordu. kilometrelerce uzaklaşsa, dünyanın öbür ucuna da gitse bir yanı her zaman jeongguk'ta olacaktı.
çok geçmeden kapı açıldığında düşüncelerinden uzaklaşmaya çalıştı ve dudağını dişlemeyi bırakıp hızla başını kaldırdı. kaldırır kaldırmaz karşılaştığı görüntüyle ise olduğu yerde kalakaldı.
onu hayatında ilk kez bu kadar bitkin ve zayıf görüyordu.
üzerindeki siyah tişörtün içinde küçücük kalmış, göz altlarında mor halkalar belirmişti. dudakları ise kupkuru, renksizdi.
iki haftada öylesine çökmüş, öylesine zayıflamıştı ki taehyung o an yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendini zor tutmuştu. kıyamıyordu ona hâlâ.
"hoş geldin." dedi jeongguk kapıyı sonuna dek açıp taehyung'a içeri geçmesi için izin verirken.
taehyung nefeslerinin bir taş yığını gibi boğazına dizildiğini hissetti. göğsü sıkışıyordu onun bu hâlini gördükçe. sesinin tonu dahi değişmişti, konuşmaya gücü yok gibiydi.
"hoş buldum." diye karşılık verdi daha fazla beklemeyip içeri geçerken. gerginlikten ölecek gibi hissediyordu. ne diyeceğini, ne yapacağını bile unutmuştu o an.
ellerini stresle pantolonuna sildi ve jeongguk'u arkasında bırakarak o çok iyi bildiği salona doğru ilerledi. salona girdiğinde bir şey duraksattı onu:
içerisi buram buram jeongguk'u gibi kokuyordu.
öyle tanıdık, öyle güven verici bir duyguydu ki onunla yaşamayı, aynı evi paylaşmayı ne kadar özlediğini bir kez daha fark etmişti taehyung. jeongguk'un kokusuna bile ağlayabilirdi o an.
aylar sonra ilk kez birlikte yaşadıkları eve geri dönmüştü ve bu geceden sonra bunun üstesinden nasıl geleceğini bilmiyordu. jeongguk'un kokusunu hafızasından nasıl silecekti? bu aitlik hissini bir daha nerede bulacaktı?
gözleri yavaşça etrafta gezindi, göğsünden bir şeyler dolup taşıyordu.
hatıralar bir bir gözlerinde canlanıyordu. her akşam köşedeki kanepede uyuyakaldığı için jeongguk'u yatağına taşıyışları, mutfakta dans ederek yemek yapışları, kapıları sessizce kapatışları, her sabah yapılan banyo kavgaları..
içeri doğru birkaç adım attı.
neredeyse hiçbir şey değişmemişti, yalnızca rafların her biri üzerine koydukları fotoğraf çerçeveleri -içlerinde birlikte çektikleri çeşit çeşit fotoğraflar bulunuyordu- kalkmış, yerine birkaç biblo eklenmişti.