10. p2

144 11 16
                                    

Zor da olsa gözlerimi Cedric'ten çekmeyi başarabilmiştim. Şuan plana aykırı hareket etmem kimse için iyi olmazdı. Benden başka kanı alacak bir sürü insan olduğuna emindim, ayrıca Potter yine ölürdü. En azından yarın sabah uyanacağımız iğrenç ve boktan dünyada iyi bir yere sahip olurdum, ne büyük motivasyon ama! Pettigrew yanıma geldi ve bana bir bıçak uzattı "S-senin sıran." dedi gülümsemeye çalışırken. Bıçağı alıp Potter'a doğru yürüdüm, elimi bileğinin hizasında kaldırınca Pettigrew tekrardan konuştu "Düşmandan zorla alınmış bir damla kan." Potter'ın gözleri kocaman olmuştu. Elimin titrememesine özen gösteriyordum, umarım herhangi bir şekilde beni tanımazdı.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve bıçağın sivri ucunu derisine değdirdim, yapabilirsin Amora. Yapabilirdim ama yapmamalıydım, ben bir cani değildim. Artık düşünmek için geç olduğunu farkettim ve çok derin olmamasına dikkat ederek bileğini kesip bıçağın kanla dolmasını sağladım. Ben bunu yaptığım sırada Potter avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Ellerim titremeye başlarken gözlerinden akan yaşlara bakmıştım. Özür dilerim Potter, her şey için...

Titreyerek bıçağı kazana götürdüm. "Ahh, evet." dedi yine aynı ses, muhtemelen Voldemort'tu bu. Bıçağı eğdim ve kanı kazana boşalttım, bu sırada büyük bir kahkaha yükselmişti. Mattheo yanıma gelip bıçağı aldı ve yere attı, daha sonra elimi tuttu. Beni kenara çekti, Pettigrew geri kalan malzemeleri de koymuştu. Sonunda yerden ufak bir örtüyle örtülmüş beden almıştı, yeni doğmuş bir bebek kadar küçüktü. Bunun evrenin gelmiş geçmiş en güçlü kötüsü olduğuna inanmak zordu, çünkü çok çaresiz ve güçsüz görünüyordu. Potter'ı öldüreceğine inanmak güçtü doğrusu.

Doğruca kazana attığında yeşil ışıklar her yeri sarmıştı. Birkaç saniye sonra büyük bir gürültü kopmuştu ve işte oradaydı. Birkaç metre ötemde, benden oldukça uzun, kel, burunsuz, kırmızı gözü ve siyah pelerinleriyle Voldemort duruyordu. Potter'a bile bakmadan önce bize döndü. Mattheo nihayet elimi bırakıp birkaç adım ileri gitti "Lord'um." dedikten sonra bir dizinin üstüne çöküp başını eğdi. "Sevgili oğlum," NE!
Oğlum mu? Mattheo Voldemort'un oğlu muydu? Ama bu imkansızdı, her şekilde imkansız. Voldemort Potter'ı öldürmeye gittiği geceden sonra bir daha görülmemişti. Eğer ondan önce bir çocuğu doğmuş olsaydı bunu herkes bilirdi, durum çok ama çok garipti. Bu gece yaşadığım kaçıncı şoktu sayamıyordum.

"Sen olmasan geri dönemezdim." diye tamamladı sözünü, Mattheo ayağa kalktı "Bu görevimdi, bana berdiğin bunca şeyden sonra bu küçücük bir iyilikti." daha sonra inanamayacağım bir şey daha oldu, Voldemort kollarını açtı ve Mattheo ile sarıldı. Dünyanın en sevgisiz insanı nasıl olur da sarılabiliyordu? Eğer bir çocuğa sevgi besleyebiliyorsa Lily ve James Potter'ı da anlayabilmesi gerekiyordu. Oğullarını kaybetmekten ne kadar korktuklarını biliyor olmalıydı. Bunlar olurken kafamı Potter'a çevirdim, Mattheo'yu tanımadığını görebiliyordum. Sanırım maskeler sesimizi değiştiriyordu. Voldemort nihayet Mattheo'yu bıraktı ve bana bakmadan Potter'a yöneldi.

"Harry, Potter. Uzun zamandır senin karşına çıkmaya çalışıyordum ve işte buradayım." dediğinde Potter bir çığlık daha atmıştı, yara izi yanıyor olmalıydı. Umarım acı çekmeden ölürdü, kıvrandığını görmek midemi bulandırıyordu. En ufak bir ihtimalim olsa onu kurtarırdım. "Yanına bile yaklaşamıyordum," dedi Voldemort ve bir elini kaldırdı "Ama artık sana dokunabilirim." dedikten sonra işaret parmağını Potter'ın yara izine bastırmıştı. Potter acı içinde çığlıklar atarken benim de kalbim yanmaya başlamıştı. Öyle bir ağrı girmişti ki gözlerim karardı ve dizlerimin üstünde yere çöktüm. Bağırmamak için dudaklarımı bütün gücümle ısırıyordum, bana neler oluyordu!

Mattheo hemen bir kolunu belime dolayıp beni kaldırmış ve kendine bastırmıştı. Ondan iğreniyordum, dokunmak bir yana, aynı havayı bile solumak istemiyordum. Bana, arkadaşlarıma, bütün okula aylardır yalan söylüyordı. "Dayan," dayan mı? neden bu halde olduğumu sormak yerine bana güç mü vermeye çalışıyordu. "D-dokunma bana." dedim kalan son gücümle. "Bu senin verebileceğim bir karar değil." dedi sertçe ve beni tutmaya devam etti. Voldemort elini Potter'dan çekip uzaklaştı ve bir kahkaha attı, işte o zaman bende kendime gelebilmiştim. Ayaklarım tekrardan tutmaya başlayınca kendimi Mattheo'dan kurtarabilmiştim.

Unknown Enemy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin