Yoğun baş ağrısı ve mide bulantısıyla gözlerimi araladım. Odadaki aydınlık gözlerimi acıtınca inledim. Yavaşça bulunduğum yerden doğrulduğum sırada üzerimde hiçbir şeyin olmadığını fark ettim. Neredeydim ben böyle?
Gözlerimin sonuna kadar açılmasına engel olamazken odanın içindeki başka bir kapıdan çıkan bir çocukla karşılaştım. Vücudu ve mavi gözleri göz kamaştırıcıydı. Belinde bağlı olan havlu neredeyse düşmek üzereydi. Ah!
''Sen kimsin?! Ve bu havlu... Tanrım, benim kıyafetlerim nerede?!''
''Sakin ol. Hiçbir şey aklından geçirdiğin gibi değil. Sana dokunmadım. Gece yanında bile yatmadım. Merak etme.''
''Peki benim üzerimde neden bir şey yok?''
''Dün çok fazla içtiğin için hiçbir şey hatırlamıyorsun, anladım.'' Dediğinde arkasına dönüp elindeki tişörtü bana fırlattı. ''Bunu giyin. Ben aşağıdayım.'' Diyerek odadan çıkıp gitti. Gözlerimi devirip yataktan kalkarak dediğini yaptım. Tişörtünü üzerime geçirdikten sonra saçlarımı toplayıp yavaş hareketlerle merdivenlerden indim. Ben dün ne içmiştim ki hiçbir şeyi hatırlamıyordum? Hem ben dün ne yapıyordum ki?
''Artık beni aydınlatmaya ne dersin?'' Diye sordum koridorda ilerlerken. Buralarda bir yerlerde olduğunu biliyordum. Kendimi bir kapıdan içeriye attığım gibi kızarmaya başlamıştım. ''Ah! Ö-özür dilerim. Ben-''
''Önemi yok. Gel.'' Dedi pantolonunu giyerken. Islak saçlarını da eliyle karıştırdı. ''Seni ne konuda aydınlatmamı istersin?''
''Sen kimsin? Ve ben neden senin evindeyim? Ah, daha buranın senin evin olduğunu bile bilmiyorum.''
''Dün barda dudaklarıma yapışıp seni evime getirmemi istediğini ne çabuk unuttun? Ah, sen çok fazla içmiştin. Unuttum.''
''Dudaklarına mı yapıştım? B-ben-''
''Evet. Çok istekliydin. Ama sen baygın bir haldeyken bunu yapmak istemedim. Kafan yerindeyken daha eğlenceli ve zevkli olacağını düşündüm.'' Dediğinde kendime engel olamayıp çocuğun yüzüne vurmuştum. Öncelikle biraz afallasa da sırıtarak gözlerini tekrar benim gözlerimle buluşturdu.
''Ukala! Yalan söylemeyi bırak ve gerçekleri söyle!''
''Yalan söylemiyorum Ashley O' connell.''
''Sen? Benim adı-''
''Beni dinle güzelim... Dün seninle barda karşılaştım. Gelip beni dudağımdan öptün ve seni evime getirmemi istedin. Bende dediğini yapıp evime getirdim. Ama kesinlikle sana dokunmadım. Eve gelene kadar yolda sürekli konuştun. Bara arkadaşlarınla gitmişsin. Chloe ve John. Sanırım bir kutlamaydı. Lise son sınıf öğrencisisin. Birkaç sebep yüzünden bir veya iki yılını dondurmuşsun. Son olarak, Jeremmy adında birini anlattın. Ondan nefret ettiğini söyledin ve ağlamaya başladın... Jeremmy kim Ashley?''
Lanet olsun, tanımadığım bir insana her şeyimi anlatmıştım. Oysa ben daha anlattığım kişinin ismini bile bilmiyorum.
''Şey... Ben...''
''Özür dilerim. Bunu sormamalıydım. Sonuçta beni daha tanımıyorsun. Aslında içtiğin birçok tekilanın etkisinden dolayı beni hatırlamıyorsun. Adım Louis, Louis Tomlinson.''
''Pekala. Sanırım ben kendimi tanıtmama gerek yok. Kendimde olmadan her şeyimi anlatmışım.''
''Doğru.'' Diyerek gülmeye başladığında gülerken gözlerinin kısıldığını fark ettim. Bende gülünce sustu ve saçlarımı karıştırdı. ''Benden 2 yaş küçüksün, güzelim.''
''O elini hemen çek! 2 yaş küçük olmam hiçbir şeyi değiştirmez.''
''Haklısın. Birkaç konuda büyük gösteri sergileyebilirsin.'' Diyerek göz kırpıp salondan çıktı. Ben ise hala arkasından ne dediğini anlamaya çalışır gibi bakıyordum. Omuz silkip ayağa kalktığımda odayı gezdim ve son olarak camın karşısına geçip Londra' ya baktım. Bir kez daha büyülenmiştim açıkçası. Ben etrafı izlerken aklıma Chloe geldi. Hızla odadan çıktığımda Louis' nin yanına mutfağa gittim.
''Telefon... Telefonum nerede?''
''Yattığın odada olması lazım.'' Dediğinde başımı sallayarak yukarıya çıktım. Odaya girip komodinin üzerindeki telefonumu aldım ve yatağa oturdum. Kesinlikle bana kızacaktı. Ona haber vermemiştim. Louis' nin anlattıklarına göre buraya geleceğimi bilmiyorlardı. Birkaç çalıştan sonra telefonun diğer ucundan Chloe' nin uykulu sesini duydum. Ah, benim yokluğumdan hala habersiz miydi?
''Alo?''
''Chloe?''
''Efendim Ashley?''
''Dün haber vermeden bardan ayrıldığım için üzgünüm.''
''Haber vermeden mi? Ashley dün bana mesaj gönderdin.''
''Mesaj mı gönderdim?''
''Evet. 'Selam benim canım arkadaşım. Bu gece bir arkadaşımda kalacağım. Erken çıkmam gerekiyor. Görüşürüz.'''
''Ben gönderdiğimi hatırlamıyorum.''
''Tabi ki hatırlamayacaksın. Ne kadar tekila içtiğini söylemek istemiyorum.''
''Pekala.''
''Başka bir şey diyecek misin? Yoksa ben telefonu kapatacağım. Çünkü çok fazla uykum var.''
''İyi. Görüşürüz.'' Dediğimde telefonu kapattım. Dün mesaj gönderdiğimi gerçekten hatırlamıyordum. Evet, birkaç şey aklıma geliyordu. Çok fazla tekila içmiştim. Ve deli gibi dans etmiştim. Daha sonrası ise Louis' nin anlattığı gibiydi.
Düşüncelerimi bir kenara savurup odadan çıktım ve Louis' nin yanına mutfağa gittim. Kahvaltı hazırlamayı bırakıp arkasına döndüğünde birkaç saniye gözlerini bacaklarıma odakladı.
''O gözlerini üzerimden çek, lütfen.''
''A-aç mısın?''
''Sence?'' Diyerek sandalyeye oturdum. ''Dün Chloe' ye sen mi mesaj gönderdin?''
''Evet. Sana söylemeyi unuttuğum için özür dilerim.''
''Önemi yok. Sadece bir an arkadaşım beni deli sanacaktı.''
Kahkahası mutfakta yankı yaparken bende hazırladığı kahvaltıya bir göz gezdirdim. Çok acıkmıştım. Louis' yi beklemeyi bırakıp karnımı doyurmaya başladım. Louis yavaş yemem gerektiğini her defasında uyarsa da onu dinlemeden karnımı doyurmaya devam ediyordum. İtiraf etmeliyim ki John' un hazırladığı kahvaltıdan muhteşem olmuştu. Umarım bunu John duymaz. Yoksa bir daha bana istediğim şeyleri yapmazdı. Onun ne kadar inatçı biri olduğunu bilmiyorsunuz!
![](https://img.wattpad.com/cover/32346893-288-k127563.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Irresistible (Louis Tomlinson FanFiction)
Fanfiction''Seni severek büyük bir hata yaptım ben.'' ©Tüm Hakları Saklıdır.