Lisa'dan
Başımdaki korkunç derecede şiddetli ağrıyla göz kapaklarımı aralamaya çalıştım. Islak kirpiklerim arasından sızan güneş ışığı göz bebeklerimi acıtırken uzun süredir aynı pozisyonda yatmış olduğumu bünyemdeki tutulmuşluktan anlamıştım. Gözlerim zorlukla aralanırken bakışlarım gökyüzüyle kesişti, birkaç saniye zorlukla açık tuttuğum kapaklar kapanırken rahatsızlıkla sağıma doğru döndüm ve gözlerimi yeniden araladım.
Gördüğüm bacak arası ile irkilirken gözlerimi tekrardan kapatarak eski yatış şeklime geri döndüm, gözlerimi sımsıkı kapatırken bunun bir rüya olup olmadığını sorguladım. Başımı yavaşça iki yana sallayarak, çok sarsmamaya özen göstererek, ıslaklıktan birbirine yapışmış kirpiklerimi ovaladım. Kirpiklerim tamamen ayrıldığında şaşkınlıktan açılmış irislerim gökyüzüyle buluştu.
Yeni doğan güneşten ötürü gökyüzündeki renk şöleni öylesine güzel görünüyordu ki, yüzümdeki hafif tebessümle bakışlarımı sağa doğru çevirdim ve göz göze geldiğim kişiye bakarken yanaklarım alev aldı.
Jungkook, yarı açık gözleriyle sırtını duvara yaslamış, gözlerimin içine bakıyordu. Ne uyanıktı, ne de uyuyordu, yarı uyuklar halde beni izlerken gözlerinin altındaki mosmor torbaları fark ettim. Uyumamış mıydı? Uyumamış ve tüm gece beni mi izlemişti?
Gözlerime bakan irisleri bir süre hareket etmeden durduktan sonra tüm yüzümde dolaştı, susuzluktan birbirine yapışmış dudaklarını aralamaya çalıştı ve dilini dışarı zorlukla çıkardığında kurumuş dudaklarını ıslattı. Bakışlarım dudaklarına kaydığında vücudumdan hafif bir titreme geçti ve ben kendime geldiğimde hızla doğrulmak için atağa geçtim.
Kollarımdan destek alarak doğrulmaya çalıştığımda gözlerimin önüne bir el perde çekmiş, alnımdan tutarak beni az önce yatmış olduğum, rahatsız ama tuhaf bir şekilde huzur verici bacağına geri uzandırmıştı. Gözlerimi kapatan elini direkt çekmeden yanağıma, oradan da kurumuş dudaklarıma sürterek karnımın üzerine bıraktı.
"Uyandın mı? Nasıl hissediyorsun?" Cevap veremeyecek kadar dilim dolanmıştı. Sertçe yutkunduğumda o da aynı şekilde karşılık vermişti, gözlerimi kaçırmak istediğimde bakışlarım önce çökmüş suratında gezindi ve gökyüzüne döndü. Bulutlar yeni yeni kaybolurken, hâlâ uzaklardaki yıldızların parlaklığını görebiliyordum. Bu manzara, görüp görebileceğim en güzel manzara derken görüş alanıma önce Jungkook'un saçları, gözleri ve ardından tüm yüzü girmişti.
Lafımı geri alıyordum, benim görebileceğim en güzel manzara onun yüzüydü ve şu an yüzümle arasında birkaç santimetre varken ben nefes almayı tamamen unutmuştum. Karnımdaki elini unutarak yüzüme yanaşmış yüzünü iteledim ve doğruldum, karnımdaki eli hareket ederek belimi sardı fakat bundan sonra hareket etmeyi kesti.
Cebime ne ara koyduğumu bilmediğim, dün ne olduğunu hatırlamadığım hâlde bir an bile düşmemiş olan tokamı bileğime geçirdim ve ardından da saçımı toplamaya giriştim. Üstten gevşek bir topuz yaptığımda iri bir elin saçlarımın arasına girmiş olduğunu fark ettim. Saçlarım arasındaki el yavaşça at kuyruğuma doğru yol aldı ve zarif parmakları tokamı kavradığında saçımı salmak uğruna geriye doğru çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
o kız • liskook
Fanfictionjeongguk: hey lisa, tatilde eğlence düzenliyormuş okul. gelecek misin?? lisa: üzgünüm ama hayır. ders çalışmam gerek. jeongguk: hadi ama! 'o kız' olmaktan ne zaman vazgeçecek ve etrafındaki eğlencelerle ilgilenmeye başlayacaksın? lisa: öldüğümde...