medya🛐🛐
Elinde şapka ve atkıyla yanıma yaklaşırken "Abartma Derek!" diye bağırdım. Dışarı çıkmak için hazırlanıyorduk ve ben üşüdüğümü söylemek gibi bir hata yapmıştım. "Haziran ayındayız farkında mısın?" Dediklerimi umursamadan yanıma geldi ve o gidince açtığım hırkamın fermuarını geri boğazıma kadar çekti.
"Deaton bağışıklığının iyice zayıflayacağını söyledi." dedi geri çekilirken. "Bir de üşütmeni istemiyorum."
"Tamam anne." diye homurdanıp onu ittirdim ve kendimi kapıdan dışarı attım. Beni karşılayan gri bulutlarla çevrili bir gökyüzü oldu. "Yağmur mu yağacak?"
"Sanırım."
Kapıyı kilitleyip yanıma gelmesini izlerken mutluydum. "Şehrin bu tarafına hiç gelmemiştim." dedim yavaşça yürümeye başladığımızda. Burası ormanın diğer kıyısında yer alıyordu. Seyrek evlerin geniş bahçelerini izlerken imrendiğimi hissettim. Arka tarafa dolanıp ormana doğru ilerlemeye başladık.
Hiç konuşmadan yanımda yürüyordu. Gözlerinin deli gibi etrafımızı taradığını görebiliyordum. "Biraz rahatla." dedim gülerek. "Bir şey olmayaca-" Üstü yapraklarla örtülmüş bir girintiye takılınca dengem bozuldu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan beni tutmuştu bile. "Ne diyordun?" diye sordu sinirle. "Ah," dedim. "Bir ayağım çukurda." Ben zevzekçe gülerken o yine gülmedi.
Biraz ileride değişik bir çiçek görünce ona doğru birkaç adım atmıştım ki bileğime sarılan eli bana engel oldu. "Yanımdan ayrılma."
Oflayarak geri dönmeme rağmen beni bırakmadı. Fırsattan istifade, bileğimi biraz kaydırıp el ele tutuşmamızı sağladım. Kalbim ağzımda itiraz etmesini beklerken parmaklarını parmaklarıma kenetledi. Sanırım sonunda ölmüştüm ve cennetteydim.
Kendi kendime gülümserken beni yakaladı ve neye güldüğümü sordu. "Bu garip," dedim kafamı iki yana sallayarak. "Hayal kurardım hep. Seni bizi hiç kimsenin tanımadığı bir yere götürmek istiyordum. Bütün bu kurtadam işlerinden uzaklaşabileceğin bir yere, sadece Derek olabileceğin bir yere."
Adımlarını durdurup bana döndü. Gözlerimi kenetli ellerimizden gözlerine çıkardım. Yine o son zamanlarda sık karşılaştığım derin ifade vardı. "Okumaya hiç vakit bulamadığın kitapları yanımıza alacaktık. Kuzeye doğru gideriz diye düşünmüştüm çünkü sıcaktan hoşlanmıyorsun." İki adımla aramızdaki mesafeyi kapattım ve elini bırakıp kollarımı beline doladım. Beni bekletmeden sarılmama karşılık verdi. "Bunların hayalini çok kurdum. Seninle aynı böyle el ele yürüyüş yapacaktık, canımın istediği gibi özgürce sana sarılabilecektim." Dolan gözlerimi göremediği için rahattım. Kafamı omzuna yaslayıp devam ettim. "Ama bunları sadece bana acıdığından yapmayacaktın çünkü ölmek üzere olmayacaktım. Seni sevmeme izin verecektin. Hayalini kurmaya bile cesaret edemedim ama belki sen de beni severdin."
"Stiles..."
"Lütfen bir şey söyleme." dedim utançla ondan ayrılırken. Hafifçe çiselemeye başlayan yağmuru işaret ettim. "Dönsek iyi olacak."
Kafasını sallayıp beni onayladı. Gözleri ısrarla gözlerimi bulmaya çalışırken bakışlarımı yere dikip yürümeye başladım. Parmaklarım tekrar onunkileri bulmak için karıncalanıyordu ama onları cebime sakladım.
Çok yükseğe çıkmıştım, çakılmaktan korkuyordum.
***
"Selam baba."
"Stiles!" Sesini duyurmak için bağırmasına kendi kendime gülümsedim. Arkadan gelen telsiz seslerinden görevde olduğu anlaşılıyordu. "Parrish ile devriyedeyiz." dedi beni doğrularcasına. "Siz yokken kasabada hiç olay olmuyor. Gerçekten tüm sorun sizmişsiniz." Kendimi tutamadan gülerken onun gür kahkahasını duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't leave me | sterek
Fanfiction|tamamlandı| hayalini kurmaya bile cesaret edemedim ama belki sen de beni severdin.