Deaton'ın kasabanın diğer tarafındaki evinde otururken herkesin suratı asıktı. "Bu ne böyle cenazeye gelmiş gibi." diyerek güldüm. Benden başka kimse gülmedi.
Scott, Isaac ve Malia'nın gidişi üzerinden bir saat kadar geçmişti. Klinikten çıkıp eve uğramış ve eşyalarımı toplamıştık. Kararlaştırdığımız gibi babama durumdan kimse bahsetmemişti. Sonuçta bir hafta içinde ölmeyebilirdim de. Koca bir hafta bu korkuyla yaşamasına gerek yoktu. Onunla vedalaşmak zor olmamıştı, bir anlığına ben de tatile gidiyor gibi hissetmiş ve mutlu olmuştum.
Şimdi ise bu kasvetli salonda hiçbir yalan yoktu. Herkes kafasında benim ölümümü düşünüyorken ben yine tatile gidiyor gibi davranmak istiyordum. Babam gurur duyarak bunu hak ettiğimi söylemişti çünkü.
Duvardaki saat gece yarısını gösterirken ayaklanıp Liam'ın yanına gittim. "Geç oldu Liam, hadi."
İnatla omuzlarını silkti. "Bir yere gitmiyorum."
"Yarın yine gelirsin. Şimdi eve git ve güzelce uyu tamam mı? Benim bir yere gittiğim yok."
"Ya geri gelirse Stiles? Ben de burada olmalıyım."
"Geri gelmeyecek. Hem Derek de yanımda. İkizler ormanda nöbet tutuyor." dedim ikna olmasını umarak. "Bir şey olmayacak merak etme." İstemeye istemeye ayağa kalkıp bana sarıldı. Onunla beraber kalkan Lydia'ya bakıp "Bırakırsın değil mi?" diye sordum. "Tabii ki." diyerek kafasını salladı. Yanıma gelip yanağıma uzun bir öpücük kondurdu. Gülümseyerek onları yolcu edince evde Derek ve benden başka kimse kalmadı.
Geldiğimizden beri ortalarda görünmemesinin endişesiyle "Derek?" diye seslendim.
"Buradayım."
Sesinin geldiği odaya ilerleyip kapıyı ittirdim. Yatağın ucuna oturmuş halıyı izliyordu. Yavaşça yanına oturdum. Konuşmuyordu. "Başına bela oldum." dedim gülmeye çalışarak. "Önce gelip seni sevdiğimi söyledim şimdi de ölüyorum. Kurtuluyorsun benden."
"Şöyle konuşmayı kes!" diye bağırdı bana dönerek. "Bütün bu olanlar sana şaka gibi mi geliyor?"
"Öyle gelmesini istiyorum!" dedim. Sesim beklediğimden yüksek çıktı. "Görmezden gelmeye çalışıyorum ama inatla gözüme sokuyorsunuz." Tişörtümü kaldırıp karnımı açığa çıkardım. Isırık izinin etrafındaki damarlar simsiyahtı. "Bu yarayı taşıyan benim. Elbette ki her şeyin farkındayım."
"Özür dilerim." dedi. Sesi pişmanlık doluydu. Tişörtümü indirip derin bir nefes aldım. "Önemli değil." diye mırıldandım. "Uyumak istiyorum."
Ayağa kalkıp yatağa uzanmama yardım ettikten sonra gidecekken elini tuttum. "Ben uyuyana kadar kal."
Kafasını sallayıp yatağın kenarına oturdu. "Seni seviyorum." diye fısıldadım. Sesimdeki acı elle tutulur cinstendi. Bana yine cevap vermedi. Zaten bir cevap beklemiyordum.
Gözlerim kapanırken saçlarıma konan ufak bir öpücük hissettim. Son duyduğum kapının kapanma sesi oldu.
***
"Dışarısı temiz."
Derek ve Liam evin çevresini kolaçan edip döndüklerinde Deaton yaramı inceliyordu. Lydia'nın kucağına uzanmış, gözlerimi kapatmıştım. Saçlarımdaki parmakları beni sakinleştiriyordu.
Derek ve Liam uzandığım koltuğun yanına gelip yarama baktılar. Deaton hazırladığı merhemi sürmeyi bitirip ısırığın üstünü bandajladı. "İyi geldi." diye mırıldandım, ağrısını dindiriyordu.
Kazağımı giydikten sonra Liam'a döndüm. Gözleri hala karnımdaydı. "Hey." diye seslendiğimde kafasını kaldırıp bana baktı. "Mutfakta yemek var, git ye." Kararsız birkaç saniyenin ardından aramızdan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't leave me | sterek
Fanfiction|tamamlandı| hayalini kurmaya bile cesaret edemedim ama belki sen de beni severdin.