Aynadaki yansımama bakarken sertçe yutkundum. Günlerdir ölümün kıyısında yürüyordum ama hiç bu kadar yaklaştığımı hissetmemiştim. Damarlarımdaki morarma göğsümü çoktan geçmiş boynumdan yukarı doğru yükseliyordu.
Çekinerek arkamı döndüm. Bütün sırtıma yayılmıştı.
Banyodan çıkıp odama dönerken dizlerim titriyordu. "Derek." diye mırıldandım güçsüzce. Eve gelip gelmediğini bilmiyordum ama geleceğini söylemişti. Buradaysa duyabileceğini biliyordum. Saniyeler sonra kapım açıldı ve Derek içeri daldı. Gözleri yüzümden çıplak göğsüme inerken yüzündeki dehşet ifadesine şahit oldum. Sırtımı görünce ne yapacaktı? İçeri girerken yavaşça arkamı döndüm.
Hızla yanıma geldi, yüzünü göremediğim için mutlu oldum. Sadece sessizliği bile beni korkutuyordu. "Dün hiçbir şey yoktu." dedim telaşla. "Derek, sırtımda dün hiçbir şey yoktu!"
"Stiles." Omuzlarımdan tutup beni kendine çevirdi ve yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Sakin ol tamam mı? Deaton'ı arayıp öğreneceğim." Tüm vücudum titremeye başlarken nefes alışverişlerim sıklaştı. Güçsüzleşen dizlerim artık beni tutamayacak hale gelince Derek'in omuzlarına tutundum. Beni sarsmamaya çalışarak kucağına aldı. "Daha dördüncü gün." diye mırıldandım. Yatağa bırakıldığımda sayıklamaya devam ediyordum. "Bugün daha dördüncü gün."
Derek anlayamadığım şeyler söyleyip hızla odadan çıktı. Telefonla konuşarak geri döndüğünde maviye dönmüş gözleri parlıyordu. Konuşma sesleri benim için sadece uğultudan ibaretti. "Deaton geliyor." dedi yatağa oturup. Kafa sallamakla yetindim.
"Lydia'yı veya Liam'ı çağırayım ister misin?" diye sordu nihayet kalp atışlarım normale dönerken. Kafamı iki yana salladım. "Yanımda kal."
"Tamam, buradayım."
Deaton'ın gelmesi tam bir saat sürdü. Ben üstümden ilk şoku atabilmiştim ama Derek her geçen dakika ile daha da gerilmişti. "Nihayet!" diye bağırdı, Deaton yanında Liam ile odaya girerken.
Endişeli gözler beni bulunca "İyiyim." diye mırıldandım. "Bu kadar yayılmasını beklemiyordum sadece."
Deaton yanıma gelip beni muayene etmeye başladı. "Ağrın var mı?" diye sorunca "Her zamanki kadar." diye yanıtladım.
"Korkarım daha da artacak." dedi endişeli bakışlarla. "Bir günde bu kadar yayılmasının beni de şaşırttığını söylemeliyim üstelik bu sadece görünen yüzü." Üçümüz de anlamayarak ona bakarken "Şimşek çakması gibi düşünün," diye açıkladı. "Işığı önce görürsün sesi sonra gelir." Eliyle vücudumu işaret etti. "Görüntü var. Gürültüsü de gelecek."
Deaton'ın sözlerini takip eden gök gürültüsü hepimizi yerinden sıçrattı. "Tanrım..." diye mırıldandı Liam kalbini tutarken.
"Ne yapacağız?" diye sordu Derek.
"Ağrı kesici getirdim. İnanılmaz bir etkisi olmayacak ama biraz hafifletir. Buraya gelmeden de bir karışım hazırladım, önceden hazırladığım merhem ile sürünce lokal anesteziyi andıran bir etkisi olacak. Ancak durum çok ciddileşirse kullanmalısın.Canını biraz... yakabilir."
Küçük şişeyi bana verirken ağzımın içinde bir teşekkür mırıldandım. Durum ne kadar ciddileşebilirdi ki ve ben o kadar acı içinde zamanın geldiğini nasıl anlayacaktım?
"Dün Peter'ın yanındaydım." dedi Derek kısa bir sessizlik sonunda. "Bruxadan haberi olduğunu söyledi. Meğer kasabanın yakınlarında olduğundan bizim dışımızda herkesin haberi varmış. Avcılar dahil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't leave me | sterek
Fanfiction|tamamlandı| hayalini kurmaya bile cesaret edemedim ama belki sen de beni severdin.