Tüm gece ayaktaydı. Heyecandan bir türlü uyku tutmamıştı. Kalkıp ,yanına en sevdiğı yastığını alıp, terasın yolunu tuttu. Parmak uçlarıyla ahşap evde yavaş yavaş yürürken yine sakarlığı tutmuş olacak ki şöminenin yanındaki vazoyu düşürdü. Gecenin verdiği sessizlik ile evde muazzam bir ses çıkmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. "Eyvah! Eyvah!" diye etrafta koşuşurken kapı yavaşça aralandı. Ne olduğunu anlamak için kapıya bakarken, ince ve uzun bir karartı gördü. Eli ayağına dolanmış bir şekilde etrafta koşup: "Hayalet! Hayalet!" diye bağırıyordu. Tavanda dört tarafı aydınlatan büyük kristal avize ortamı aydınlatırken zarif bir ses odada yankılandi.
"Ne oldu? Niye bağırıyorsun?" Der demez": Anne, hayalet. Hayalet var evde. Şöyle upuzun, kocaman!!"
"Tamam sakin ol kuzum. Hiç öyle bir şey olur mu? Yanlış görmüşsündür."
" Ama anne kocamandı."
" Bir tanem, hayalet diye bir şey yoktur. Hem gecenin bu saatinde ne arıyorsun salonda." dedi naif bir sesle. Masmavi gözlerle bakarken, aynı mavilikteki gök renkli annesine, bir taraftan da elindeki yastığı küçük bedenin arkasına saklamaya çalışıyordu. Küçük bedeninin tamamını saklayamadığı yastığı gören annesi şunları ekledi.
"En sevdiğin yastığını aldığına göre terasa gidiyorsun demi. Heycandan duramıyorsun. Bir an önce sabah olmasını istiyorsun ama uyursan daha hızlı sabah olur kuzum." dedi. Etrafa bakınıp duran Payiz. Bir türlü annesinin güz kokulu yüzüne bakamıyordu. Biliyordu bakarsa annesi onu ikna edeceğini . O yüzden sürekli yüzünü saklıyordu. Biraz Payiz'in çekinmesi birazda gecenin verdiği havadan dolayı etraf iyice sessizleşmişti. "Ama anne bu seferlik izin versen terasta biraz dursam söz çok geç kalmam. Yarım kalan hikâyeme devam edeceğim . Sonra söz hemen yatağa geçerim."bu sözleri sarf ederken , bir türlü kacamıyordu annesinin güz kokulu yüzünden . Sevdiği kadının bakışlarına,tenine, ruhuna ve kokusuna maruz kalmak ne güzel bir duygu. Ne ulaşılması zor bir mutluluk. Birden pamuk gibi yumuşak elleri hissedince yanağında , hafif bir titreme geldi Payiz'in ruhuna bedenine.
"Hadi o zaman benim deniz gözlüm . Beraber terasa gidelim. Hem uzun zamandır yazdığın hikayeye bakamdım. Umarım bu aralar boşlamıyorsundur kitabını."der demez Payiz'in yüzünde tebessümler uçuşmaya başladı. Az sonra terasa geçen Payiz , masanın üstünde duran defterini eline aldı. Ardından annesi iki sıcak çikolata ile içeri girdi. Bir taraftan Payiz 'i kucağına alıp bir taraftan da son yazılanları okuyordu.
Elindeki sıcak çikolatadan yudumlarken annesinin yüzünde oluşan gülümsemeye denk geldi. Ve "Anne hemen ver defterimi . Çabuk çabuk . " deyip annesinin elinden defterini çekti. Ne olduğunu anlamaya çalışan güz kokulu annesi sadece onu izliyordu. Payiz defterine bir şeyler yazmaya başlamıştı. Ardından annesine uzatarak
"Bak anne az önce sen gülümsedin ya işte bende bunu yazdım sana."
Eline alıp sesli bir şekilde: " Güz vakti çoktan solmuş giderken kukusunu teninde bırakmanın verdiği hazzı yaşıyordu. O da biliyordu güz kokusunu teninde taşıyan kadına ,en çok kışın parlayan bu dolunayın sahip çıkacağını."
Yazılan son mısrayı okurken gök mavisi gözleri bulutlanmaya başlamıştı . Yere düşen her göz yaşı sanki Payiz'in ruhunu ıslatıyordu."Ne oldu anne? Neden ağlıyorsun?"
"Hiç sadece biraz duygulandım. Çok güzel yazıyorsun. Kelimelerini ince ince örüyorsun. Kalbe ve ruha hitap ediyor. Ve en önemli özelliği ise duyguların çok saf çok temiz. Belki bu yüzden,bu kadar tesir ediyor."
"Ama anne sen ağlama. Benim senden başka kimsem yok ki."dedi.
Ve annesinin gözyaşlarını silerken ufacık elleriyle son yazdığı mısranın bulunduğu kağıdı yırtıp ufak küllük de yaktı.
"Mutluluktan bile ağlamanı istemiyorum. Hem o kutsal gözyaşlarını bir daha dökme. "
Bunları dile getirirken hafif sinirli bir tavır takınmıştı. Rüzgar tersten esmiş olacak ki annesinin o meşruh ve güzel güz kokusu Payiz'e ulaşmıştı. O az önceki sert tavır yerini kendini yumuşak bir yüze bırakmıştı. Bulutların gökyüzünü örttüğü gibi Payiz'in göz kapakları da gözlerini örtüyordu. Oğlunun masum yüzüne baka kalmış bir anne . Annenin yüzüne takılı kalmış bir ay. Nasıl bitecekti bu gece ?Nasıl kavuşacak aydınlığa ? Gün kendini geceden sıyırıriken zaman da kendini bir önceki vakitten kurtarıyordu. Zaman böyle ilerlerken insanlara yeni umut vaat eden 'güneş' gitmesi gereken yolu çoktan yarılamıştı. Geceye mahkum insanların gündüzü yaşması kadar zor, acı ve umutsuz bir durum yok....
"Payiz oğlum kalk hadi. Öğlen oldu. Bak geç kalacağız. "
Gözünü açıp etrafa baktığında güneşin sıcaklığı yüzüne vuruyordu. Saate baktı. Saat 14:45'ti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
payiz
Teen Fictionaslında hayatın tek gerçek tarafı ölüm ve ölümden hemen öncesi. Peki ya hayatın geri kalanı bi önemi yokmu..?