BÖLÜM 3

24 2 4
                                    

Angee böyle diyince gülümsemekten kendimi alamadım ama aniden nefesim kesilir oldu. Kardeşimin endişelenmesiyle kendimi toparlamayı başarmıştım. Korkuyla gözlerime bakıyordu. İçtenlikle de gülümseyerek "ablacım, iyisin değil mi? Korkutuyorsun beni."

"Endişe etme. Sadece bir anlıktı. Yalan söylemiyorum, tamam mı?"

Birkaç gün sonra da üşüttüm. Ama o güne kadar neden nefesimin kesildiğini hiç anlayamamıştım. Daha sonra anlayacaktım.

Hasta olmadan önce anneme hediye almayı unuttum. Ağlayarak kardeşimin yanına, odaya gidip derdimi anlatınca "tamam, ağlama. Benide ağlatacaksın şimdi. Al bakalım. Biriktirmiş olduğum parayla annemize hediye alabilirsin." Önceleri itiraz ettim ama nafile. Israr edip almamı ve bunu annemiz için yapmamı çünkü ortak bir hediyemiz olacağını söyleyince kabul ettim. Tabii bir şekilde geri ödemek şartı ile.

Hediyemizi alıp annemize verdik. Annemizin yüzünde güller açtı ve bizi sevdiğini söyleyip durdu. Bizde gülümsemekle yetindik. Ama Angee'ye baktığımda "meleği bu kadar yakın görebileceğimi hiç düşünmezdim" diyerek içimden geçirmeden yapamadım. Bildiğiniz Angee, gerçekten bir melekti.

Çok geçmeden hasta oldum. Annem beni ilaçlarla kısa zamanda iyileştirirken Angee, hep yanımdaydı. Bazı geceler sayıklamışım. Angee ise hiç yanımdan ayrılmamış ama çok sakin olduğunu annem anlatmıştı. Endişe duyduğu için yanımdan ayrıldığı bir gerçek ama sakin durması annemi endişelendirmiş. Angee, o gün kulağıma fısıldayarak "bu bir sır. Seni herkesten çok seviyorum ve hep yanında olacağım. Tıpkı senin benim yanımı bırakmadığın gibi. Sen yaşamalısın. Çünku sen ablamsın. Ablalar, kardeşlerini ne annesiz ne de ablasız bırakır. Söz veriyorum."

Onca yıldan sonra beraberken benim hastalığımdan sonra kendisi hastalandı ama hiç kucağından ayırmadığı o süs kedisini elleriyle sımsıkı tuttu. Bir kaç gün değişen bir şey olmadı. Onun söylediklerini aynen ben ona iade ettim. Aradan 4, 5 gün geçince annem çok endişelenmeye başladı. Doktorumuza gittik. Muhayeneye hemen aldı. Bizde endişeli bir şekilde beklemeye başladık. Doktor ne diyecekti. Bir ne duyacaktık. Kendi şahsıma göre oldukça sakindim. Tıpkı onun gibi. Bana koşarak "söz verdiğim gibi asla seni bırakmayacağım." Demesini bekliyordum. Onun...

"Olamaz... Emin misiniz, Doktor Bey? Hiç bir mudahale edilemez mi?"

"Ne yazık ki! Tanrı'dan ümit kesilmez. Onun yanında eğer gözyaşlarınızı göstermezseniz daha iyi olur."

Doktorun söyledikleri sanki kulaklarımda yankılanarak duyamaz hale geliyordum. Açıkçası umrumda bile değildi. Sonra öğrendim ki hastalığına çare olacak bir ilaç yokmuş. Bir müddet yanına gidemedim. Çünkü kendimi kırgın hissediyordum ama yine de gitmem gerektiğini hissederek odaya girdim. Annem ve babam da oradaydı. Yüzüne baktığımda o melek gibi gülümseyişini takındı. Bende aynısını yaptım. O zaman anladım ki Angee, ölebileceğini biliyordu. Biz de ama kabullenmek istemedik. Özellikle ben. Çünkü ikimizin sevgi bağını koparacak hiç kimse yoktu. Bunu anne ve babamız bile biliyordu. Yanına oturdum. Ona baktım. O da baktı ve birbirimize gülümsedik.

ÖLÜMÜN SESSİZLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin