hoca su getir oğlum dedi, gidip su getirdim içirdi atakan'a daha sonra başını okşayıp ah be oğlum bu kadar şerre bulaşmanın sebebi neydi be gencecik fidan gibi çocuksun diyor onu telkin ediyordu, atakan daha iyiydi şimdi en azından daha az korkuyordu gibiydi, hoca ona nasihat veriyordu bu sırada, eğer çıkarmanı isteyenler olursa çıkarma bu muskayı oğlum dedi, eğer ailen suretinde biri gelip çıkarmak isterse derhal sana öğreteceklerimi oku onların lafına uyma diyordu, atakan dikkat kesilmiş hocayı dinliyordu, hocam dedim bu kitabı şu anda derhal çıkıp şu gecenin karanlığında yaksak ne olur, arkadaşın da yanar oğlum dedi, maddi olarak değil ancak diğer türlü yanar dedi, ne yapacağız peki dedim, anlaşma yapacağız oğlum dedi, onlarla görüşüp ceddine gelmemeleri için anlaşma yapacağız, hocam dedim ne anlaşması nasıl oluyor bu, oğlum dedi, benim senden ırak olsun ama sen yaşlarda böyle bir derdi başına sarmış oğlum vardı yıllar evvel önce, diyip oğluyla gelinini anlatmaya başladı.hocam anlatmaya başladı, oğlum dedi bundan 37 sene evvel daha dün gibi hatırlıyorum, benim gözümün nuru 1 evladım vardı, annesini doğumda kaybettik, hem analık hem babalık yapıp gözümden sakındım, o bana can yoldaşlığı yapardı çok üstün bir ahlaka sahip karakterli bir çocuktu, 21 yaşındaydı o sene, beraber oduna gidiyorduk sık sık, benden daha iyi bir oduncuydu o yaşına rağmen, yine bir gün odun ihtiyacı gerekti lakin ben hasta yatıyorum, oğlum bugün sen git dedim, sağolsun beni hiç kırmazdı, derhal baltasını sırtına yükleyip oduna gitti, ancak normal gelmesi gereken saatten bir hayli gecikince başına bir musibet gelmesinden korktum, akşamın ilk ışıklarıyla beraber hasta halimle köyden birkaç ahbabımın kapısını çalıp ormana aramaya gittik, gaz lambaları vardı o zamanlar elektrik ne arasın aldık elimize evladımı arıyoruz, nitekim buldukta.Ormanda hepimiz farklı yönlere dağıldık ki oğlumu daha rahat bulalım diyordu hoca, gaz lambasının verdiği azıcık ışıkta ileride bir ağacın karşısında ayakta dikilip hareketsizce ağaca bakan bir insan silueti farkettim, yaklastıkça daha net belli oluyordu, evet bu oğlumdu, acelece yanına vardım, oğlum dedim, ses vermedi hala ağacın dibindeydi ve ağaca bakıyordu, arkası bana dönüktü, oğlum dedim ikinci kez yine ses vermedi, adeta bir heykeldi, taştandı sanki, en ufak bir kıpırtı yoktu, hiç bir tepki vermiyordu, omzuna dokunmamla ani bir hızla yüzünü bana dönmesi bir oldu, bundan sonra gözlerimi açtığımda oğlumu aramaya çıktığım dostlarım yanımdaydı, anladığım kadarıyla halen ormandaydık, ben ağaçların dökülen yapraklarının üzerinde oğlumu gördüğüm ağacın dibinde yatıyordum, dostlarım loş ışığın verdiği hafif parlaklıkta bana bakıyorlardı, kendime gelmem birkaç dakikayı bulmuştu, iyimisin diyolardı, kendimi toplayınca iyiyim, oğlum nerede dedim, oğlunu bulamadık dediler, nasıl olur buradaydı dedim, hayır senin bağırmanla geldik buraya, geldiğimizde de sen baygın yatıyordun dediler, sonra zihnimi topladım ve oğlumun yüzünü bana döndüğünde gördüğüm o dehşet verici manzarayı hatırladım, hayatmın her günü o yüzü hatırlıyorum, her saat her dakika aklımda, ne mi görmüştüm oğlum o yüzde.neydi hocam o görüntü dedim, oğlumdu dedi, lakin gözlerinde ve saçlarında bir gariplik vardı dedi, nasıl yani dedim, bana nefretle bakıyordu dedi, saçları normalden daha uzundu 1 günde uzayamayacak kadar dedi, öz babasını öldürmek ister gibi bakıyordu dedi, yüzüme bakıp kısık bir sesle konuştu dedi, arapça sadece bir kelime çıktı ağzından dedi, nedir o hocam dedim, 'hüm' diyordu oğlum dedi sadece 'hüm', acı çekiyor gibiydi, birileri ızdırap veriyordu sanki oğluma, daha fazla dayanamadım o görüntüsüne biricik evladımın, gözlerimden yaşlar boşandı diyordu, oğlumu o halde görünce kahroluyordum adeta, fiziken oğlumdu ama ruhen o gitmişti sanki başkasıydı benimle konuşan, bayılmışım o görüntüyü görünce daha sonra uyandıgımda arkadaslarım yanımdaydı işte oğlum dedi, o güne dek bu kadar kendimi ilime bağlamamıştım lakin tek varlığım oğlumu o halde görünce işim gücüm onlar oldu dedi, peki gelin nedir bu mevzuyla alakalı mı dedim, mevzunun ta kendisi oğlum dedi, o gece gelinimin nesliydi oğlumu o hale getiren diyordu, oğlunuzu gördünüz mü bir daha dedim, gördüm oğlum dedi, gelinimle beraber geldiler, anlatmaya devam ediyordu sen hiç onların düğününü duydun mu oğlum dedi, hayır hocam dedim, anlatayım dedi.Hocam onların düğünlerini anlatmaya başladı, oğlum iyi dinle nasihatlerime kulak ver dedi ormanlık, ıssız, yalnız olduğun zamanlar birtakım alanlardan toplu halde geçerler, bazı bölgeler onların yolları üzerindedir, eğer birgün yalnızken, böyle bir düğün alayı görürsen, bir gariplik hissedersen, bu düğün alayı fazla sessiz ise, yüzlerine garip bir ifade ve bir duygusuzluk var ise sakın ola bakma o tarafa, kendi yolundan git, o alaya takılıp gitme, dedi, tamam hocam dedim ama bu telkinden sonra yalnız kalmaya korkuyordum ki halen yalnız geceleri bir yere gitme konusunda çekincelerim olur düğünlerini göreceğim diye, işte benim kendi oğlum dedi onların arasına katılmış, her zaman tembih ederdim, bu konuda uyarırdım ama nefsine hakim olamayıp onlara bakmış ve oğlumu almışlar dedi, bu benim suçum diyordu, onu yalnız yollamamalıydım dedi, lakin ben de onların oğlumu almalarına karşılık gelinim dediğimi aldım dedi.Polise gittim, heryere başvurdum, oğlumu bulamadılar dedi, ancak bu olayların üzerinden bir hayli zaman geçmişti, birgün güneş battıktan sonra kendi kendime oturmuş gaz lambasının ışığında düşünürken kapı çaldı, açmamla hayrete düşmem bir oldu, oğlum karşımda bana bakıyordu, hem de hiçbir anormallik yoktu, gözlerine baktım evet bu yavrumun gözleriydi, sarıldım ona ancak o bana sarılmıyordu, aceleci bir tavrı vardı, gitmem gerek baba dedi sadece, dur dedim, aylardır hep bu anı beklemiştim, hazırlıklıydım, omuzlarından tutup okumaya başladım, birden oğlumun arkasından göründüler dedi, oğlumu alamadım ama onlardan da ben bir şey aldım, o gece gelinim dediğimi aldım diyordu, oğluma karşılık kızları dedi.Peki dedim oğlunuz hala onlarla mı, bilmiyorum oğlum dedi, ancak hislerim bana onlarla olduğunu hala hayatta olduğunu söylüyor dedi, hocam dedim atakan'ın durumu ne olacak, önce dedi mührü bozacağız eğer bozamazsak ilelebet rahat bırakmazlar dedi, nasıl bozacağız hocam dedim, gerekli malzemeleri söyledi, bu malzemelerin bir kısmı ormandan getirilecekti, ben giderim hocam dedim, zaten sabah güneş ışığında bir şey olmaz diye düşünüyordum, emin misin oğlum istersen beraber gidelim dedi, hayır hocam zaten bugün çok yoruldunuz siz istirahat edin dedim, atakan'a da gel sen de istersen hava alırsın kendine gelirsin dedim, o şaşkınlığı üzerinden atsa da yine de bir tuhaflık vardı ama kafasını sallayarak gelmek istediğini belirtti, her şeye rağmen onu da rahatlatmaya çalışıyordum, ihtiyacım vardı şu aşamada ona, atakan'la beraber ormana hocanın bize tarif ettiği şeyleri toplamaya gittik.Hoca bizi ormana gitmeden evvel bir takım hususlar konusunda uyarmıştı, bazı yazılardan ve bazı çizgilerden bahsetmişti, eğer birtakım ağaçlarda arap harflerine benzer şekilde yazılar görürsek derhal geri dönmemizi sıkı sıkı tembih etmişti, Hocanın evinin arka tarafından girdik ormana doğru, hocanın tarif ettiği şeyleri aramaya koyulduk, zaten çok uzakta olmayacağını söylemişti, bir taraftan yürüyor, bir taraftan göz ucuyla Atakan'a bakıyordum, yüzünü yere eğmiş düşünceli bir şekilde yürüyordu sadece, bir müddet böyle yan yana yürüdük, ikimizden de çıt çıkmıyordu, sadece kuş ve böcek sesleri vardı bu derin sessizliği bozan, ilerledikçe güneş ışığı azalıyordu, ağaçların dalları heryeri kaplıyordu, elimi atakan'ın omzuna vurdum hafiften gülümsedim ee bulabilecekmiyiz hocanın istediklerini dedim, amacım yaptıklarından çok pişman olan bir adamı teselli etmekti, yüzüme bakıp sahte bir gülümsemeyle buluruz be dostum dedi, ben de hafiften gülümsedim ama nedendir bilinmez ona karşı içim yumuşamıyordu aksine onu her gördüğümde nefret ediyordum.biraz daha yürüdükten sonra hocanın tarif ettiği bölgeye geldiğimizi anladım zira yerde içi sarı *** adındaki çiçekler vardı, bu çiçeklerin ortasındaki kısmı istemişti hoca onlardan topladık, ancak işimiz henüz bitmemişti, hocanın dediğine göre bu çiçeklerin yakınında bu çiçeğe benzeyen mor renkli çiçekler olacaktı, biraz daha ileri gidip bu çiçekleri aramaya koyulduk, etrafa bakarak ağır ağır yürürken birden gözüm bir ağaca çarptı, diğerlerinden çok farklıydı, çok kalın bir gövdesi vardı, ama dikkatimi çeken bu değildi, üzerinde bir şekil vardı sanki yaklaştım ağacın yanına Arapça'ya benzer bir şeyler kazınmıştı üzerine, ancak bıcakla değil sanki o ağaçta her zaman olan birşeydi ya da biri ağacın içinden kazımıştı, çok ilginçti, direk aklıma hocanın nasihati geldi, hemen geri dönecektim ancak arkama baktım Atakan yoktu, sonra tekrar yazılı ağaç tarafında dönünce atakan'ın ağacın diğer tarafına geçtigini gördüm, Atakan hadi gidelim buradan diğer çiçeği bulamadıgımızı söyleriz dedim, Atakan ayakta ağacın diğer tarafında bir şeye bakıyordu, tekrar seslendim Atakan sana diyorum hadi birader dedim, duymuyordu sanki beni, hocanın söylediklerini bir an boşverip ben de yanına doğru gittim.Yüzüne baktım, hiçbir gariplik yoktu, ne oluyor bilader nereye bakıyorsun dedim, işte çiçekler orada dedi, gösterdiği tarafa baktım, gerçekten hocanın tarif ettiği diğer çiçekler vardı, yazıları falan unuttum sevindim bir an, hadi hemen toplayıp gidelim dedim, topladık beraber, lakin son çiçekleri de toplayıp hocanın evine dönecekken dikkatimi bir şey çekti, tam karşı tarafımda duran ağaçta da bir takım yazılar vardı, sanki bir sınırdaydık, kalkıp o ağaca doğru yürüdüm, baktım diğerinin aynısı yazıyordu, bir hayli şaşırdım, ama artık alısmıstım böyle tuhaf seylere, atakan'ı cagırdım yanıma birader gel bi saniye buraya dedim, geldi, suna bak dedim biraz önce de surdaki agacta gördüm aynısı ne yazıyor dedim, dikkatlice baktı, yüzü sarardı birden, hemen gidelim buradan dedi, niye dedim, giderken acıklayacagım dedi, hızlı adımlarla geldigimiz yoldan tekrar geri gidiyorduk artık, birader konussana neydi anlamları bu ağaclarda yazan seylerin dedim, anlatmaya basladı.Bunu mühürlü kitapta görmüştüm dedi, hiçbirşey demeden yüzüne bakıyordum sadece ve dinliyordum, kardeşim dedi bu bir çeşit sınır dedi, nasıl yani dedim, onlarla ademoğulları arasında yapılmış bir anlaşma dedi, sessizce dinliyordum, bir taraftan hızlı bir sekilde yürümeye devam ediyorduk, iyi ki güneş ışığı altındayız dedi, niye dedim, emin ol dedi o kitapta bu sınırlar hakkında yazılanları duysan geceleri bu ormana girmek değil, yanından dahi geçemezsin dedi, ne olur peki diyelim ki gece geldik o yazılı ağaçların ortasına durduk dedim, ihlal etmiş olursun dedi, bu durumda senin vebalini onlar almaz, her türlü işkenceye ve ızdıraba kendin davetiye çıkarmış olursun dedi, bu laflardan sonra sustum sadece ilerliyorduk, nihayet ormandan çıktık hocanın evine vardık tekrardan, kapıyı açınca hayli şaşırdım, evde genç bir kız ve babası olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlarda kasketli bir adam oturuyordu selam verip girdik içeri, hoca bizim sağ sağlim döndüğümüzü görünce sevindi, hiç oturmadan direk lafa girdim, hocam simdi ne yapacagız dedim, şu an hiçbirşey yapmayacağız, güneşin batmasını bekleyeceğiz daha sonra mührü bozmak için elimizden geleni yapacağız oğlum dedi.Hocamın yanına yaklaştım hiç ormanda gördüğüm sınır mevzusunu açmadım baskaları da var diye, kulağına eğilip bu adam ve kız kim hocam dedim, otur oğlum yabancı değiller onlar da senin ve arkadaşının derdine benzer bir dertten muzdariptiler lakin dermanlarını buldular dedi, sessizce oturdum mindere, birkaç dakika kimseden ses çıkmadı herkes yerdeki desenlere bakıyordu, bu sessizliği hocam bozdu, yüzünü bana çevirdi, oğlum dedi Tuğba kızıma zamanında aşık olmuş bir tanesi, Tuğba dediği adamın yanındaki yani evdeki kızdı, çok güçlüydü ona bulaşan mahluk, lakin ar ve namus sahibi olan aynı zamanda iffetini koruyan bu kızımın azmi ve bir takım şeyler sayesinde uzaklaştırdık dedi, şaşırmıştım hocamı dinliyordum dikkatlice, bundan 2 sene evveldi oğlum Tuğba kızım banyo yapıyormuş, lakin banyoda avret yerlerini örtmemiş, bu tehlikeli bir durumdur oğlum dedi, dikkatimi iyice çekmişti anlattıkları, sadece dinliyordum, bu hatası yüzünden bunu görmüşler, bir tanesi buna aşk-ı musallat olmuş dedi.günleri geceleri korku ile geçiyordu, bizzat ben şahidim oğlum dedi, geceleri kalkıp kimi zaman ahıra gidiyordu kimi zaman ormana, oralarda yatmak istiyordu ama bunu istemsizce yapıyordu dedi, babası annesi perişan bir halde neredeyse her gece kapımı çalıyordu ve kızlarını eve götürmemi rica ediyorlardı bana dedi, çaktırmadan kızın yüzüne baktım o ise yere bakıyordu, çok saf bir güzelliği vardı, başörtüsü takmıyordu kız, ancak son derece kapalı ve hanımefendice bir giyimi vardı, siyah saçları büyük gözleri vardı, küçük bir burnu bebek gibi cildi vardı, babası söze girdi, sağolun hocam sizin yardımlarınız sayesinde diyordu, ama ben sadece kıza odaklanmıştım, tuhaf bir çekiciliği vardı, bir an kız kafasını kaldırıp bana baktı, hemen gözlerimi diğer tarafa çevirdim utanmıştım çünkü, o günlerde ilk defa bir umut ışığı doğmuştu içimde bu kızı görünce, hocam bana doğru baktı, oğlum dedi Tuğba kızımı kurtarmaktan çok daha zor mühür bozmak ancak sağolsun kendisi bize yardım edecek, bozmak için gerçekten çok ama çok kötü şeyler gerekiyor dedi, nasıl yani hocam dedim, tam bu sırada kızın babası konuşmanın kalanını dinlemek istemiyormuş gibi müsaade isteyip aniden kalktı gitti, ancak kız hala duruyordu.Odada hocam, Atakan, Tuğba ve ben kalmıştık, tekrardan hocam bu kötü şeyler neler, nasıl şeyler açıklayabilir misiniz dedim, hocam bir müddet durakladıktan sonra zar zor söyledi, hayız kanı gerekiyor dedi, şaşırdım direk kıza baktım bu sefer, hoca sözüne devam etti, hayızlı halde bekaretini yitirmemiş bir hanım kişinin hayız kanı dedi, kız kıpkırmızı oldu ama ben daha çok utandım bunları duyunca, gerçekler oğlum dedi, yapılması gereken bu, ne kadar arsızca utanmazca gelse de yolu bu devası bu dedi, odada bir sessizlik oldu kimseden çıt çıkmıyordu, zar zor kıza baktım, aynalardakini gördün mü dedim, kız bir müddet gözlerimin içine baktı ve kafasını evet manasında salladı çekinerek, belki kız bu yüzden ilgimi çekmişti, benim aynaların içinde gördüğümü o da gördüğü içindi belki, yalnızca ben bunları yaşadım zannederken, içime atarken, onun da benzer şeyleri yaşamasıydı aslında ilgimi çeken şimdi düşününce daha iyi anlıyorum.Kıza bakıp iyi misin peki şimdi dedim, iyiyim dedi sadece, sesi de kendi kadar güzeldi, bu kısa konuşmanın ardından yine bir sessizlik oldu, aslında hiç bahsetmiyorduk ama içten içe korkuyorduk akşamki mühür bozma olayından, hepimizin de aklı oradaydı, gece yakındı artık ve o yaklaştıkça üzerime bir ağırlık, bir hezeyan çöküyordu, sanki duvarlar üzerime geliyor gibiydi, daha fazla dayanamadım, birader dedim atakan'a dönerek, bana baktı, dışarıda oturalım mı biraz dedim, asıl amacım sigara içmekti, sonra hocama döndüm onay bekliyorum anlamında, kafasını çıkabilirsiniz manasında salladı, çıktık evin dışına orman tarafında bir taşa oturduk bununla, hatırlıyor musun dedim, neyi dedi, hiç cevap vermedim, cep telefonumu çıkardım mp3 olarak o şarkıyı açtım, çok dinlerdik çünkü özellikle rakı içerken iki iyi dostken, bıraktım ortamıza telefonu, birer tane sigara yaktık sessizce dinlemeye başladık, Atakan'a baktım gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akıyordu, onu öyle görünce başımı diğer tarafa çevirdim sessiz sessiz ağlamaya başladım, bir taraftan gözlerimizden yaşlar akıyordu, bir taraftan düşünüyordum, normal insanlar gibi niye değildim diye, niye normal bir sevgilim yoktu, normal bir yaşantım yoktu.Bir müddet böyle oturduk yarım saat falan geçmişti sanırım, hiç konuşmadık, arka arkaya sigaraları içtik, sonra içeri girdik tekrar, hoca yalnızdı kız mutfak tarafındaydı, atakan hocanın bulunduğu tarafa mindere oturdu, ben hızlı adımlarla mutfak tarafına geçtim, kız beni görünce biraz tedirgin oldu hafiften de utandı, senin yalan söylediğini hissediyorum dedim, başı yere eğikti, sonra gözlerime baktı, nereden anladın dedi, bu olaylar başladığından beri hislerim kuvvetlenmişti gerçekten de, ona da bunu söyledim, doğru dedi, yalan söyledim, niye dedim, artık annemin babamın üzüntüsüne dayanamıyordum dedi, gülümsedim, o duyguyu çok iyi bilirim dedim, hala musallatın mı dedim, evet dedi, ben sormadan ismini söyledi, ismi *** ydı, rüyalarında mı geliyor insan ya da hayvan suretinde mi dedim, benim dedi çok sevdiğim biri vardı evvelden, ama artık o yok, işte onun suretinde geliyor dedi, direk onun kılığında uyku halinde olmadığım zamanlarda bile geliyor dedi, sana nasıl oluyor dedi, ben rüyalarımda görüyorum dedim, peki dedim o sevdiğin ne oldu, anlatmaya başladı, buralarda biz odunlarımızı ormandan kendimiz getirriz, birgün babası ile ormana oduna gitmişti babası onu kucağında getirdi, ormanda fenalaşmış ondan sonra düzelmedi ve artık o yok dedi, ilk başta rüyalar ile başladı, her gece aynı rüyayı görüyordum, ormandayım o karşımda ancak hep yere bakıyor orman zifiri karanlık en ufak ses yok sadece karşı karşıyayız onun başı öne eğik ama suret onun sureti böyle devam ediyor sonra karşımdan kayboluyor arkama geçiyor ama onu göremiyorum kulağıma eğilip rüzgardan gelen bir fısıltı gibi 'Ana Ba heb bak' diyordu her gece, bu sözü duydugumda sanki bir rüzgar beni uyandırıyordu uyanıp sabaha kadar uyuyamıyordm, birgün hocama gelip anldıbını sordum bu arapça imiş dedi, 'seni seviyorum' demekmiş dedi, betim benzim atmıştı bunu duyunca, sana aşkını söylüyordu yani dedim, evet dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Cin Vakası
ParanormalSene 1998... Başımdan Geçen Korkunç Olaylar... Hikeyeyle İlgili Yorum Yaparsanız Sevinirim...