22.02.2015 / Pazar
Sabah Uyandığımda daha erken olduğu için kafamı yastığa geri yaslayıp gözlerimi kapadım. Uykumun olduğunu belli eden belirsiz mırıltılar çıkardım.
Bir kaç saat sonra tekrar uyandığımda, saatin epey geçmiş olduğunu tahmin ettim. Annem mutfaktan seslendiğinde, yatağımın yanında duran küçük çalışma masamın üzerinden telefonumu aldım. Kiliti açtım ve saate baktım. 10 olduğunu gördüğümde tam zamanında diye geçirdim içimden. Yorganımı kaldırdım ve yatağımdan çıktım. Kıyafetlerimi değiştirmeye gerek duymadan odamdan çıktım. Rahat olmayı seviyorum, evet.
Odamın hemen yanında olan mutfağa girdim. Annem in tek başına oturduğunu gördüğümde sessiz bir şekilde arkasından yürümeye devam ettim. Beni görmediği için hala dalgındı. Dalgınlığından yararlanıp, yanağına bir küçük öpücük kondurdum ve konuştum "günaydın annem!" Hafif yerinden sıçramıştı ama olsun. "Günaydın oğlum!" Diye beni selamladı. Oturacağım Sandalyeyi biraz geri çektim ve rahat bir şekilde oturdum. Bir beş dakika sonra içeriye babam girdi. Girer girmez "günaydın" dedi. Ben başımı yukarı aşağı sallarken; annem "günaydın" diye geri karşılık verdi. Babamda yerine geçti sonra.
Bugün tatil ve en önemlisi pazar olduğu için rahat davranıyorum. Yemeğimi yavaş yemek için çabalıyorum. Annem çayları koydu, şekerlik babamın yanında olduğundan "baba şekerliği uzatsana," diye seslenmek zorunda kaldım. Babam şekerliği aldıktan sonra uzattı, "al oğlum." Dedi. "Ee baba nasılsın? Bugün neler yapacaksın?" Dedim kendimi gülümsemeye zorlayarak. "İyiyim oğlum, sen nasılsın?" Dedi babam ikinici sorumu es geçerek. Kısaca " iyiyim," demekle yetindim. Bugünlükte baba-oğul konuşmamızı bitirdik. Bu konuşmadan sonra kahvaltı sofrası sessizleşti. Bense bir daha ağzımı açmadım.
Elbetye hayatım bu kadar sıkıcı değil. Tamam. Kimi kandırıyorum ki? Tam olarak bu. Sıkıcınında sıkıcısı. Sevgilim yok, olmasını da istemiyorum. Zaten yakışıklı değilim, sivilcelerim var ve çok zayıfım. Öyle 6-7 kişilik bir arkadaş grubum da yok Veya size anlatabileceğim bir hikayem de. Öyle kendi halinde yaşayan asosyal bir tipim. Bir arkadaşım var; Ahmet. Bu kadar. Tek iyi yönüm zeki olmak diyebilirim.
Tabaktaki zeytine batıramadığım çatala sinirlendim. Çatalı kenara koyup zeytini elim ile aldım ve ağzıma attım. Zeytinini çiğnemem bittikten sonra çayımdan bir yudum aldım. Annem ile babam bişeyler konuşuyordu. Karnımın doyduğunu hissettim ve elime bitmemiş çayımı alıp odama gittim. Telefonumu elime aldım ve Twitter'da takılmaya başladım. Güzel tweetler vardı.
Ona dalmışken annem'in sesini duydum. Bana çağırıyordu, "oğlum çayın bitti mi?" Evet bitmişti. "Geliyorum anne" çay bardağımı elime aldım ve telefonumu cebime koyarak kapımı açtım. Mutfağa girdiğimde annem yine yalnızdı. "Babam nereye gitti anne?" Diye sorduğum da annem, "işi varmış çıktı yavrum." Diye cevap verdi. Tamam anlamında sallayıp annemin yanındaki sandalyeye oturdum. Annem ikimize çay koydu ve konuşmaya başladık.
■ ■ ■ ■
Bugün pazar ve ben ders çalışmak zorundayım. Yaklaşık bir ay sonra teslim etmem gereken bir adet proje ödevim var. Onun üzerinede ev ödevleri eklenince katlanılmaz bir hal alıyor. İkinci döneme yeni başladığımıza aldırmadan ödev veriyor şu hocalar. Proje ödevi tesliminden hemen sonra yazılılarında başlayacağını düşünürsek cidden battım.
Evde kimse benden önce kalkmadığından, ses yok diye derse başladım. Tamam! Bu nadir olan bir şey aslında en son ben kalkarım...
Çalıştım, çalıştım...
1 saatin ardından evde tıkırtılar çıkmaya başladı. Annemdir diye pekte umursamadım. Evin sessiz, bir şey olduğunda köşesine çekilen bireyiyimdir. Abim, annem, babam ve son olarak ben; dördümüz bir çekirdek aileyi oluşturuyoruz. Babam küçük çaplı iş adamı. Abim elektrik-elektronik mühendisliğinde son sınıf. Annem ev hanımı ve halinde çokça memnun. Son olarak ben, lise 3. Sınıfım. Belirli bir hedefim yok ama üniversite sınavı için çok çalışıyorum. O kadar da zeki değilim.
Defterleri ve test kitablarını kapaltıp, kalemlerimi de topladım. Kapıyı açtım ve mutfağa doğru yola koyuldum.Mutfağın kapısına geldiğimde annemin ocağın başında bişeyler yaptığını gördüm. Hızlı bir şekilde yanına gidip beline ellerimi dolayıp yanağını öptüm. "Günaydın sultan!" Dediğimde sakin bir şekilde, "Günaydın kızım" dedi. Bir şey demeden gittim masaya oturdum. Hemen annemin hazırlayıp koyduklarından yemeye başladım. Sırasıyla abim ve babam mutfağa geldiğinde bizi "günaydın" diyerek selamladılar. Bizde aynı şekilde cevap verdik. Bir ara babam, "bugün işim var yani evde yokum. Size söyleyeyim dedim." Dedi. Bizde hep beraber onayladık. Ve yemeğimize devam ettik. Bir birimize nasılsın? Nasıl gidiyor? Gibi sorular sorup cevaplarıda alınca herkes sustu.
Karnımın doyduğunu hissettiğimde, çayımın son yudumunu içtim ve odama çıktım. Matematik çalışmam lazım. Her ne kadar biraz da olsa zeki biriyim ama matematiği kafam almıyor. Çalışıyorum biraz anlıyorum sonra bir kaç gün çalışmayınca herşey gidiyor. Zaten okul da da tek arkadaşım Ayşe var. Ama yinede insanlara karşı soğuk biriyim.
Duvara tosladığımda kendime geldim. Odamın kapısına doğru yürüdüm ve açtım. İçeriye girdim ve kendimi yatağıma fırlattım. Gözlerimi kapadım...
■MEHMET KARAEL;
Ailem ile konuşup, kahvaltımı ettikten sonra dışarıya çıktım. İşler bozulmaya başlamıştı ve ailemin haberi yoktu. Ölüm ile tehtit ediliyordum. Her geçen saniye ölüm ensemdeymiş gibi hissediyor, her an öleceğim zannediyordum. Doğruya zaten beni izleyen birileri var. Bugün de onlar ile yüzleşmeye gidiyorum. Borcum çok da değil 10 bin lira. Arabama bindim ve oraya sürdüm. Benim sonum olan mekana.
İçeriye girdiğimde adamaları saymadım. Sadece birinde silah vardı, şaşırdım. Masanın ucunda oturan adama nefret dolu gözlerim ile baktım. O da bana bakıyormuş. Son nefeslerim olduğunu bilsem konuşmazdım bile. "Size söylemiştim, paranızı getireceğim." Diye konuştuğumda, kahkaha attı. İğrenç sesiyle konuştu, "artık para mühim değil. Senin canını istiyorum." Bu dediğine güldüm. Para muhim değilmiş. Canımı istiyormuş. Sanki beni öldürdükten sonra ailemi para için sıkıştırmayacakmış gibi konuşması sinirimi bozmuştu. Cevap vermedim adama. Adamlara başı ile işaret ettiğinde anladım neler olacağını, iğrenç bir durumda ölecektim. Daha ailemin hayatlarını düzeltemeden ölecektim. Hayatlarını mafederek ölecektim. Kolumdan tutulduğunda tepki vermedim. İzin verdim beni götürmelerine. Sonum olan odaya girdik...
■YAZARDAN;
Mehmet bey, odaya girdiğinde buradan sağ çıkmayacağının farkındaydı. İçinden kızı Aylin'i, oğlu Onur'u, karısını düşündü. Geleceklerini düşündü. Kendinin nasıl bu hâle geldiğini düşündü. Ailesinin geleceğini düşündü...
Mehmet bey dalmış gitmişken, kirli sakallı bir adam silahın namlusunu kafasına doğru götürdü. Kilitini açtı silahın ve elini tetiğe doğru götürdü. İşi buydu onun. Patronu adam getirir, o tetiğe basardı. Mehmet bey'ede aynısını yaptı. Tam tetiğe basarken Mehmet bey kafasını kaldırdı. Kendi yaşlarında bir adam gördüğünde bir yerden tanıdı onu. Bu onun eskiden tanıdığı biriydi. Kendi kızı yaşlarında bir oğlu olmasını gerekiyordu diye geçirdi içinden Mehmet bey. Doğru tahmin ediyordu kızı yaşlarında bir oğlu vardı. Adı Erdem...
Tetiğe bastı kirli sakallı adam. Mehmet bey son kez düşündü ailesini. Son nefesini aldı ve gözlerini son kez kıpraştırdı. Son kez kapadı gözlerini...