Haftalar geçmiş, okul iyiden iyiye derslere başlamış ve biz babamın ölüm nedenini araştırmada bir kademe daha ilerlemiştik. Erdem'in çocukluk arkadaşım olduğu gerçeğiyse beni çok mu çok sevindirmişti. Ağabeyime bunu söyleme gereği duymadım elbet. Erdem ile daha bir yakınlaşmıştık ve Ayşe de bizimle takılmaya başlamıştı. Erdemden sonra insanlara o kadar da uzak davranmıyordum. Biraz daha yardım sever olmuştum mesela veya biraz daha derse katılır...Erdem bana seni hatırlıyorum dediğinde bir an öldüm ve ilk bahar gelmişcesine yeniden dirildiğimi hissettim. Tek arkadaşım karşımdaydı daha ne olsun? Ha bir de yıllar sonra karşılaşmıştım! Ben şaşırmış, Erdem donup kalmıştı. Aniden bana sarılmasını beklemiyordum. Bana o anda sarıldığında nefessiz kaldım da diyebilirim sanırım. Ben ne yapacağımı bilemeden beceriksizce doladım kollarımı ona...
Daha sonrasında biraz dolaşıp, çokça muhabbet ettik. Cıvıl cıvıl bakan gözlerinden bile tanıyabilirdim onu ama ben o söyleyene kadar böyle bir şey olabileceği düşüncesini aklımdan bile geçirmemiştim. Zaten soğuk sokaklar biraz daha soğuk olunca Erdem artık eve gitmemiz gerektiğini hatırlattı ve evlerimizin bulunduğu sokağa doğru adımlarımızı çevirdik. Eve girmeden son bir kez daha sarılıp zorda olsa veda ettik birbirimize.
Şu an ne mi yapıyorum? Oturmuş Temel Matematik çalışıyorum. Evet, evet tam olarak o. Yıllar önce çalışsaydın böyle olmazdı dedim kendi kendime... Sınavlar başlamak üzereydi. Eksik olduğum konuları da tamamlamam gerektiği için dersten başımı pekte kaldıramıyordum.Erdem'in mantıksal düşünmesiyle rapor ve dilekçelere bakmış, babamın iş yerinde ki hesapları kontrol etmiştik. Her şey yerli yerine otururken tek bir yerde pürüz çıkıyordu. Babamın hesabına nereden geldiği belli olmayan bir para vardı ve bu tamda işlerin kötüye gittiği vakitte oluyordu. Babam bize işlerinin bozulduğunu söylemediğinden bunu da yeni öğreniyorduk elbette. Buna içimden kızsam da artık babam yanımızda olmadığı için dışarıya vuramazdım. Paranın kim üzerinden babamın hesabına aktarıldığı gözükmüyordu. Bu yüzden biraz daha araştırmak zorundaydık. Ki Erdem ile ikimizinde önünde büyük bir sınav olduğundan pekte araştırmıyorduk. Paranın kime ait olduğunu öğrenmek için ağabeyim uğraşıyordu. Onunda işleri tam olarak düzene oturmadığından iş yerinden izin alamıyor gece uykusundan feda edip öyle araştırıyordu.
■■■■■
Günlerdir evde soğuk bir hava hakimdi. Annem bir köşede babam başka bir köşede oturup konuşmadıklarından bende odamda günümü gün ediyordum. Saçmalamadan anlatırsam; odamda oturmuş ders çalışıyorum. Sınavların başlamasına çok az bir zaman olduğu gerçeği önümde olduğundan, çalışmak zorundayım. En düşük notum ve hiç anlamadığım ders olan fizik, bu sene başıma epey bir bela açacakmış gibi geliyor. Babamların pek umurunda değilim bu aralar. Annem ile sürekli kavga halindeler. Yine babamın bizden habersiz yaptığı bir şey yüzündendir dedim kendi kendime."Oğlum! Yemeğe gel hadi!"
"Gelirim birazdan anne!"
Annem bir şeyler dedi ama pekte taktığım söylenemez.
Aylin in babasının ölüm nedenini hala araştırıyoruz. Bulmaya çalıştığımız bir banka hesabı sahibi var ve bunlarla nasıl başa çıkacağımız konusunda en ufak bir fikrim yok. Onur abi bizden daha rahat ve daha fazla zamanı olduğu için bu kişiyi bulmayı o üstlendi. Bize de beklemek düştüğü için bekliyoruz.
O güne geri gidersek, hani Aylin' in benim çocukluk arkadaşım olduğunu öğrendiğimiz güne. Öğrendiğinde yüzü bembeyaz oldu, dondu kaldı öylece. Ne yapacağını bilemedi. Bende dondum kaldım. Bir iki saniye sonra kendime geldim ve Aylin'e kaburgalarını kıracak kadar sıkıca sarıldım. Yıllardır onu arıyordum ben, daha da kaybetmek istemiyorum...
Sabah evden çıkmadan önce anneme haber vermek amaçlı kapıyı hızla çarptım ve ayakkabılarıma yöneldim. Artık Aylin ve Ayşe ile beraber gidiyorduk okula. Ayakkabılarımın bağcıklarını bağladıktan sonra küçük basamakları da indim ve Aylinlerin evine doğru yürüdüm.
Evin oraya geldiğimde merdiveni çıktım ve kapıyı tıkladım. Kapının üzerinde bulunan oyuklarla yapılmış çiçek motiflerini izledim. Bir kaç saniye sonra kapının ardından ayak sesleri gelmeye başladı. Aylin kapıyı açtı ve aşırı bir neşeyle "günaydın!" Dedi. Bende onun tam zıttı olarak mutsuz bir şekilde "günaydın!" Dedim. Ne oldu ne bitti diye sormaz Aylin. Anlar halimden. Yine anladı. Kolunu omzuma attı, atabildiği kadar. Çelimsiz vücudum kolunun altına girdi. Bende ses çıkarmadım Ayşelerin evine kadar öyle yürüdük. Aynı boyda sayılırız ben biraz daha uzundum sadece. Keyfim yerine geldi de diyebilirim.
Ayşen' in kapısına geldiğimizde aynı pozisyon da kaldık. Ben solda olduğum için zile ben bastım. " Geliyorum!" Dediğini duyduk Ayşen'in, sonra da kapı açıldı zaten. "N'aber gençler?" Dedi cıvıl cıvıl. "İyidir!" Dedik bir ağızdan. Sonra zaten yola koyulduk. Ahmet'in evi okula daha yakın olduğundan bizimle gelmiyor direk okula kendisi gidiyordu. Kızlarla da tanıştırmıştım onu. Hep beraber takılıp, etkinlikler yapıyorduk. Aylin in babasının ölüm nedenini araştırıyorduk fakat bunu Ayşe ve Ahmet bilmiyor. Mehmet beyin borç aldığı insanın bir mafya olduğunu düşünüyorum ama Aylin ve Onur ağabey böyle bir şey yoktur diyorlar. Babalarının öyle insanlarla işi olmadığını falan düşünüyorlar. Bence tam da mafyadan aldı o parayı. Her neyse.
Ayşe ile Aylin gelene kadar sohbet ettiler ben katılmadım sohbetlerine. Sessizliği tercih ettim. Bir ara bizim kısa zaman da nasıl yakın arkadaş olduğumuzdan bahsettiler.
"Kızım ben inanamıyorum! Hem Erdem çocukluk arkadaşın çıktı hem de bizde çok yakın arkadaş olduk hepimiz." Dedi Ayşe.
"Aynen," demekle yetindi Aylin. Zaten sonra pek bir şey duymadım...
Çantam da Mehmet beyin raporları vardı. Kaçak çıkardığımız raporlar ve bunlar okulda yakalanırsa başım epey bir belaya girer. Okullarımızın önüne geldiğimizde kızlarla vedalaşıp sınıflarımıza gittik. Ahmet'in yanına geçer geçmez selam bile vermeden kafamı sıraya gömdüm. Daha 15 dakika vardı. Rahatça uyuyabilirim...
"Ahmet beni yoklama alınmadan önce uyandır,"
"Tamam kanka, uyandırırım ama çok dalma,"
"Tamam merak etme," dedim mırıltılarla.
Karanlık bir odada adımlarımı önüme bakmadan atıyor, düşmemeye çalışarak yürüyordum. Uğultular geliyordu ileriden. Kendimi karanlık bir odadayken bir anda uçurum boşluğunda buldum ve bağırarak şarkı söylemeye başladım. Sadece bağırıyordum ve sonsuz bir boşluktan sonsun bir sona düşüyordum.
Birinci dersin sonuna doğru Ahmet beni yoklama alınırken uyandırdı. Nasıl uyandığımı bilemeden sersemlikle öteye beriye bakındım. Öbür ders yoklama alınmaz umuduyla kafamı tekrar sırama yasladım. Uyuyamayınca kaldırdım ve kimya dinlemeye başladım...
Üçünde dersin sonlarına doğru sıkıldığımda raporları çıkartıp incelemeye başladım. Dersimiz fizikti ve hoca beni pek sevmez. Bende onu sevmem. Şu raporlara baktıkça kafam karışıyordu. Kurşunun çıktığı tabanca bulunamadı ama ölümün bir intihar olduğu düşünülüyor. Ki bence değil. "Oğlum ne yapıyorsun fizikçi çakarsa görürsün!" Dedi Ahmet uyarıcı bir ses tonuyla. O böyle şeylerden anlamadığı için sıkıntı yapmıyorum. Yani rapor olduklarını anlar ama ne anlattıklarını anlamaz. "Bir şey olmaz. Bu hiç bir şey anlamaz oğlum. Baksana yakın gözlüklerini takmış! Arkayı göremez o." Dedim hafif kısık bir kahkaha atarak. O da güldü. Cevap vermedi dikkat çekmeyelim diye. Bende rapor işlerine devam ettim. Meslek olarak daha tam olarak bir şey düşünmedim ama böyle yazılı falan bir şey olursa rahat ederim gibi geliyor. Daha doğrusu sürekli hesap yapabileceğim bir mesleğim olsa...
Bir kaç dakika sonra fizikçiyle göz göze geldiğimde büyük tırstım. Ne var der gibi başını salladığında, "bir şey yok hocam!" Dedim. Yanıma gelmeye başladığında hemen kağıtların üzerine boş kağıt koyup anlamaması için dua ettim. Yanıma geldiğinde kağıtları eline aldı ve boş kağıtları arkalara doğru tek tek koymaya başladı. Kalbim durmak üzere...
----
Ama her zaman bir şeyler eksik kaldı.