0.5

115 16 5
                                    

yeni işine başlayalı bir hafta olmuştu. bu bir hafta oldukça sıradan geçmişti; sabahları prens ile kahvaltı ediyor aslında prens ile değil bütün kraliyet ailesi ile ki bu onun için çok gericiydi hala alışabilmiş değildi. kahvaltıdan sonra yeonjun'un peşinden kai'nin eğitimine gidiyor ve bir ya da iki saat boyunca orada zaman geçiriyorlardı. bu da bittiğinde yeonjun odasına çekiliyor ve bütün günü odasında geçiriyordu. ona da kapının önünde bekleme görevi düşüyordu.

bütün hafta aynı şeyleri yaparak geçmişti en azından yeonjun'un yüzünü sadece eğitim ve kahvaltıda gördüğü için mutluydu. yine de gördüğü saatler az olmasına rağmen yeonjun beomgyu'nun sinirlerini bozmayı başarıyordu.

bugün ise izin günüydü. bu kadar çabuk izin yapacağını düşünmüyordu çünkü önceki işinde sadece toplam üç kere izin hakkı vardı. şu an ki işinin en katlanabilir kısmının izin olduğuna kanaat getirdi çünkü kim yeonjun'a uzun süre katlanabilirdi ki?

büyük yatakta yatmaya devam ederken bunları düşünüyordu. üzerindeki ince örtüden kurtularak yatağında oturur pozisyona geldi. sırtını yatağının ahşap başlığına yaslayarak karşısındaki kapıya yani kendi odası ile yeonjun'un odasını birleştiren kapıya baktı.

doğruyu söylemek gerekirse böyle bir şey beklemiyordu. yeonjun'un agresif olduğu doğruydu ama beklediği kadar değildi ya da şu anlık göstermiyor da olabilirdi. içeride ne yaptığını merak etti.

kendisi bir prens olsaydı bu krallık ona kalsaydı bütün günü odasında geçirir miydi? kafasını iki yana sallayarak prens ile ilgili olan düşünceleri uzaklaştırdı.

yataktan istemeye istemeye kalkıp önüne gelen saçlarını geriye itti. geniş odanın içinde ilerleyerek aynanın karşısında durdu. kendi yansımasına göz ucuyla bakıp aynadan uzaklaşarak odanın içinde kendisine ait olan banyoya ilerledi.

küveti soğuk su ile doldurduktan sonra üzerindeki kıyafetlerden kurtularak onları yerde bırakıp suyun içine girdi. soğuk su yüzünden anlık olarak titrese de suya alıştı.

küvet hemen büyük camın önünde olduğundan sarayın arka bahçesini rahatlıkla izleyebiliyordu. odasının insanların göremeyeceği bir noktada olduğu için minnettardı. kafasını iyice geriye yaslayıp bütün düşüncelerinden uzaklaştı.

su soğuk olmayı bırakana kadar orada oturdu belki bir ara uyumuş da olabilirdi. tam olarak emin olamıyordu. durulanıp sudan çıktı. asılı olan havlulardan birini alarak kendisine sardı ve odasına döndü.

üzerini değiştirmesi ya da yemek yemesi gerekiyordu. ikisine de çok üşeniyordu. bütün günü odasında geçirmek varken bir şeyler yapmak gözünde büyük işler gibi duruyordu. yine de üzerini değiştirdi.

beyaz pantolonunun üzerine siyah gömleği giyerek gömleğin kollarını yukarıya doğru kıvırdı. kemerini takıp her ihtimale karşı kılıcını da yanına aldı. boynuna gelen saçlarını arkadan küçük bir at kuyruğu yaptı. çok uzamadan kesmesi gerekiyordu artık.

kahküllerini düzelttikten sonra ayakkabılarını da giydiğinde hazırdı. son kez bir şey unutup unutmadığına bakıp odadan ayrıldı.

boş koridor onu karşıladı. beomgyu'ya göre bu kat sarayda kullanılan en az kattı. hem üst katta olduğundan hem de büyük ihtimalle yeonjundan dolayı buraya geldiğinden beri sadece üç kişi görmüştü muhafız olmayan. onlar da ya kendisinin odasına ya da yeonjun'un odasına giren yardımcılardı.

kafasını sağına çevirip yandaki kapıya baktı. büyük ihtimalle huysuz içeride oturuyor tanrı bilir ya ne yapıyorsa onu yapıyordu.

kafasını çevirip merdivenlere yöneldi. onu ilgilendiren bir şey yoktu sonuçta. bugün için planları vardı ve prensin o planlar içerisinde yeri yoktu.

sarayın mutfağı en alt bahçe katındaydı. buraya her girdiğinde onu saran tatlı kokusu onu mutlu ediyordu. büyük ihtimalle şu an çoktan akşam yemeğini yapmaya başlamışlardı.

"günaydın beomgyu hazretleri biraz daha uyusaydın."

beomgyu arkasından gelen ses ile sese doğru döndü. sesi duyar duymaz yüzünde beliren tebessüm karşısındaki kızı görünce gülümsemeye dönüştü.

"bugün izin günüm biraz geç kalkmaya hakkım var diye düşünüyorum."

"vardır herhalde."

elindeki şeftali sepeti ile tezgaha ilerleyen kızın peşinden yürüdü. yeri'nin peşinden ilerlerken mutfaktaki diğer kişilere de başıyla selam veriyordu.

yeri ile saraya geldiği ilk gün tanışmıştı. kendisinden büyük olduğunu tanıştıktan neredeyse beş ay sonra öğrense de arkadaşlıkları güzeldi. ona her geldiğinde tatlı veren bir arkadaş ile kim iyi geçinmezdi ki?

"kahvaltıdan bir şey kalmadığını düşünüyorum."

"doğru düşünüyorsun."

"ben biraz açım sanki."

"tahmin edebiliyorum."

yeri gülerek elindeki sepeti bırakıp başka bir şey ile ilgilenmek için ayrıldığında beomgyu mutfağın ortasında terk edilmiş hissetmeden edemedi. çok geçmeden elinde tabak ile geri gelen yeri'ye gülümsedi.

"sen gerçekten mükemmelsin bu yüzden en sevdiğim arkadaşım sensin."

"biliyorum biliyorum hadi ye sonra sana yeni yaptığımız kurabiyelerden veririm."

kafasını sallayarak mutfağın en ucundaki masaya doğru ilerledi. burayı seviyordu eğer şu an yaptığı işi yapmamış olsaydı mutfakta çalışmak isterdi. buranın havası manzarası ona çok hoş geliyordu.

bahçeyi görebileceği bir sandalyeye oturup önündeki sandviçleri bitirdi. bitirir bitirmez önünde beliren kurabiye tabağı ile geç kalktığı için keyfi yerindeydi.

"keşke hep geç kalksam."

"o zaman seni buraya almazdı biliyorsun."

yeri gülümseyip beomgyu'nun omzuna dokunarak geri mutfağa döndü. beomgyu bazen yeri'nin arkadaştan çok onunla ablası gibi ilgilendiğini biliyordu ve bundan şikayetçi değildi.

kurabiyeleri keyfini çıkararak yedikten sonra artık kalkması gerektiğini biliyordu çünkü taeyong hyung birazdan sinirlenip ya burada çalışmaya başla ya da buradan git kılıç salla diye bağırmaya başlayacaktı.

tabağını geri götürüp yeri ile vedalaştıktan sonra mutfağın bahçeye açılan kapısından çıktı. şimdi sırada kendi iki arkadaşını bulmak vardı.


bu diğerlerine göre biraz daha yavaş ilerleyecek gibi duruyor bilmiyorum umarım beğeniyorsunuzdur. haftada bir bölüm atmayı düşünüyorum ama hangi gün karar vermedim. istediğiniz bir gün varsa çekinmeden söyleyebilirsiniz 😽🫂

lonely boy, yeongyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin