dün akşam iyice dinlenmiş yeni işinde ki ilk günü için hazırdı. ne kadar istemese de yeni rahat yatağından kalkıp üzerini değiştirdi. ilk günü için asla heyecanlı değildi hatta mutlu bile değildi. şu an ölse de keşke gitmek zorunda kalmasa diye düşünüyordu. silahlarını çıkardığı masaya yaklaşıp her zaman yaptığı gibi sırayla silahlarını taktı.yaz ayında olmanın verdiği rahatsızlık hissi ile kapısını açıp gösterişli koridora attı kendini. kırmızı pahalı halıda ilerleyerek hemen kendi odasının yanındaki yaklaşık en fazla on adım uzaklıktaki kapıya baktı. kendi odasında duyduğu seslere göre çoktan uyanmış olması lazımdı.
kapıyı açıp açmama konusunda kararsızdı, bunlar onun görevi miydi ki? ne yapması gerektiğini bilmiyordu. kendisinin burada olması tamamen saçmalıktı. sinirle kapıya arkasını dönerek karşıdaki duvara kafasını gömdü. cidden bir şeyleri tekmelemesi gerekiyordu yoksa bu bünyesindeki sinir kolay kolay kendisini terk etmeyecekti.
beomgyu kafasını duvara yavaş yavaş vururken içinden kendisine lanetler yağdırıyordu. kendisine ve kral'a sinirlenmekle o kadar meşguldü ki açılan kapıyı ve içinden çıkan çocuğu fark etmemişti.
"salak olduğunu tahmin etmiştim de bu kadarını etmemiştim."
beomgyu duyduğu ses ile yerinden sıçramış refleks olarak eli belindeki hançere uzanmıştı. karşısında potansiyel bir düşman görmek yerine yaz ayına tezat oluşturacak şekilde siyah giyinen prensi gördü. prens ile iki saniyelik göz göze gelmesi ile karşındakinin prens olduğu kafasına dank etti. yarısını çıkardığı hançeri geri yerine yerleştirirken yaptığı aptallığa sövdü.
karşısındaki prens olmasaydı kesinlikle cevabını verirdi, cevap vermek istese de sustu kafasını eğip karşısındaki ondan en fazla iki yaş büyük olan çocuğu selamladı.
"özür dilerim."
diye mırıldanmış ve duruşunu düzeltmişti. yeonjun'un bir şey demeyip sadece ilerlemesi ile çocuğun prensin peşine düşmekten başka bir seçeneği yoktu.
büyük kapılardan geçerek geniş yemek salonuna girdiklerinde beomgyu bir kere daha şaşırmadan edememişti. buraya gelene kadar yürüdükleri süre zarfında sürekli sarayın büyüklüğüne ve dekorlarına şaşırmıştı. yemek salonu da bunlardan biri olmuştu.
geçtikleri yıl bir kere burada bulunmuştu, kral onların başarısı için ziyafet hazırlatmıştı. zaten o zaman görmüştü büyük prensi. büyük masaya ilerlerken kafasında canlanan eski anıyı gönderdi, prensin bir adım arkasından yürürken etrafı inceliyordu. incelemesi gördüğü tanıdık yüzler ile son buldu. kai ve soobin'i görünce suratını düz tutmaya çalışsa da tebessüm etmeden edememişti. karşılığında soobin'den aldığı göz kırpma ile ellerini boğazına götürüp boğuluyormuş gibi yaptı.
ikilinin yaptığı hareketlerini uzaktan izleyen kai gülmeden edememişti. üçünün de üzerinde kralın olmamasının rahatlığı vardı bu yüzden arkadaşı ile şakalaşabiliyordu.
"oyun oynamanız bittiyse yemek yiyelim."
yeonjun'un sesi üçlüyü gerçek dünyaya döndürmekle kalmamış ortamı buz gibi yapmıştı. masadaki yerine oturan yeonjun'un yanındaki, soobin'in karşısındaki yerine geçti.
masadaki sessizlik kral ve kraliçe gelene kadar sürmüştü. içeri giren ikili ile soobin ve beomgyu ikilisi ayağa kalkmıştı. kral choi gülümseyip eliyle oturmalarını işaret edince ikisi de oturdu. kral ve kraliçe de yerlerine oturunca yemek servisi başlamıştı.
yemek sorunsuz geçmişti. beomgyu ilk defa kraliyet ailesi ile bu kadar yakındı. evet kai ile arkadaş olsa da babası ile sadece iş için bir araya gelip ondan emirleri alıyordu, aralarında başka bir samimiyet yoktu. yeonjun ve kraliçe ile de ilk defa bir arada bulunuyordu beomgyu. ister istemez gergin olması doğaldı. soobin'in her gününün böyle geçtiğini düşünmek çok gericiydi.
yemek bittiğinde prensler kalkınca diğer ikili de peşine düşmüş önlerindeki ikiliyi takip ediyordu. koridorlardan geçip bir odanın kapısında durup içeri girdiklerinde beomgyu odaların görünümüne şaşırmayı bırakmıştı.
bulundukları oda beyaz tonlarındaydı. yemek salonu kadar olmasa da oldukça genişti. duvarlarında çeşitli silahlar asılıydı. sadece duvarda değil masalarda da vardı. odanın diğer ucundaki tahtadan mankenleri görünce buranın prensler için dövüş sanatları odası olabileceğini düşündü.
yeonjun'un camın önünde bulunan tek tahta sandalyeye oturup bacak bacak üzerine atışını izledi beomgyu. yüzündeki kibirli ifade yine silinmemişti, gidip suratına yumruk atma isteği uyandırıyordu yüz ifadesi.
kai üzerindeki gömleğinin kollarını sıyırıp ona en yakın masadaki sivri uçlu kılıçtan birini seçip kılıcı sallamaya başladığında beomgyu heyecanlandı. böyle şeyler onu heyecanlandırıyordu hep. yanındaki soobin'e yaklaşıp fısıldadı.
"ne yapacağız şimdi?"
"hiçbir şey."
"bu mu yani?"
"evet, beğendin mi?"
"nasıl beğenmemi bekliyorsun?"
öksürük sesi ile ikili birbirinden ayrıldı, yeonjun ikisine de uzaktan bakıyordu. beomgyu mümkün olsa çocuğun gözlerinden alevler çıkabileceğine emindi. gözlerini ondan çekip arkadaşına döndü. kai çoktan ısınma hareketlerini bitirmiş rutinine başlamıştı.
yeonjun oturduğu yerden çocuğu sürekli eleştirdi. yaptığı her hareketi, ayağını koyduğu açıyı, dönüşünü. bu kadar detaylı eleştirip abartıyor olsa da beomgyu da istemeye istemeye bazı konularda onu haklı buluyordu. yine de çocuğun üstüne bu kadar gitmesini doğru bulmuyordu. hatta arkadaşına böyle davranıyor olması sinirlerini bozuyordu.
günün çoğunu burada geçirdiler hava yavaş yavaş kararmaya yüz tuttuğunda yeonjun kardeşine sadece bakıp odadan ayrılmak için hareket ettiğinde beomgyu ne olduğunu anlamamıştı. yeonjun kapıdan çıkarken beomgyu onu takip etmeden önce iki arkadaşına bakıp kapıdan çıkıp koridorda ilerleyen prensin peşine düştü.
"neden öyle davrandın?"
"ne?"
"kai'e neden öyle davrandığını sordum."
"seni ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokma."
beomgyu sinirlenmişti. kendisine kötü davranılmasına ses etmezdi, çok takmazdı ama konu arkadaşları olduğunda ince çizgisiydi ve kai de bunlardan biriydi. karşısındakinin prens olduğunu bir anlığına unutup önünden ilerleyen çocuğun bileğini tutup kendisine bakması için zorladı. yeonjun ile yüz yüze geldiklerinde diğer gencin suratında bir öncekinden daha sinir bozucu bir gülümseme vardı.
"ne yaptığını sanıyorsun?"
yeonjun'un ifadesi aşağılama doluydu. beomgyu karşısındaki çocuk ile göz göze gelmeyi sevmedi, gözlerindeki bakıştan ise nefret etti. yeonjun kendini beğenmiş herifin tekiydi ve beomgyu şu an resmen onun bileğini tutuyordu. beomgyu sinirlerine yenik düşüp asla yapmayacağı şeyleri yapmıştı. fark ettiğinde elini çekti.
"ben özür dilerim, gerçekten özür dilerim isteyerek olmadı sadece bir an sinirlendim gerçekten. bakın kai benim arkadaşım ve ona öyle davranıyor olmanız sinirlerimi bozdu bir an sizin prens olduğunuzu unuttum gerç-"
"bir daha bana dokunursan seni öldürürüm."
beomgyu hayatı boyunca bir sürü tehdit duymuştu, korktuğu neredeyse hiçbir şey yoktu. eğitimli bir suikastcıydı kimse onun kılına dokunamazdı ama yeonjun arkasını dönmeden önce onunla göz göze gelen beomgyu uzun zaman sonra ilk defa ürperdiğini hissetti. yeonjun'un gözlerindeki ifade; kararlılık beomgyu'nun gerilmesine neden olmuştu. beomgyu o an karşısındaki çocuktan hiç olmadığı kadar bir kere daha nefret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lonely boy, yeongyu
Fanfiction"tek yaptığım aşık olmaktı." diye bağırdı prens, babası yanına yaklaşıp çocuğun çenesini tuttu. "hayır senin yapman gereken tek şey bu krallığı yönetmekti." tw; kesici alet, kan, ölüm.