4.bölüm

393 50 14
                                    

Başımda inanılmaz bir ağrı vardı. Hayatta olduğuma inanamıyorum. Halbuki başımdan vurulmuş, yere yığılmıştım.
İpek in ben düşerken ki çığlığı hâla
kulaklarımda yankılanıyor.
Etraf karanlık, gözlerimi açmak istiyorum ama başım komple sarılmış durumda. Kokusundan nerede olduğumu anlamam çok uzun sürmedi. Sinirlerimi daima bozan kokunun olduğu yerdeyim, bir hastane. Buraya nasıl geldiğimi çok düşünmem gerekmedi.
İpek elini çabuk tutup beni hastaneye yetiştirmiş olmalı. Hayatta olmam bile bir mucize, başıma isabet eden kurşun umarım kalıcı, fiziksel bir rahatsızlık bırakmaz.
Vurulduğum anı düşünüyorum. Neden dikkatsiz davrandığımı, ayrıca İpek uyarmıştı. Düşmanlarım vardı ve ben umarsızca davranmış, İpek'i de kendimle birlikte tehlikeye atmıştım. Artık hepsi geride kaldı.
Kapının açılma sesi ile yattığım yerden toparlanmaya çalıştım.
''Günaydın Ferit bey, kendinizi bugün nasıl hissediyorsunuz.''
İnce hoş bir bayan sesiydi.
''Teşekkür ederim iyiyim.''
Sesim bana yabancı gelmişti. Çok uzun süredir konuşmuyormuşum gibi, sesim biraz yaşlı ve hırıltılı, hemen boğazımı öksürerek temizledim. Ince sesli bayan tekrar konuşmaya başladı.
''Operasyon başarılı geçti. Sargılarınızı az sonra açacağız. Başınızı gördüğünüz zaman size biraz garip gelebilir, ama kısa süre sonra yaralarınız iyileşecek.''
İnce sesli bayan ile biraz sohbet ettik. İpek'i sordum. Bir aydır neredeyse eve gitmemiş, burada uyanacağım ana kadar beklemiş. Beni bu kadar seviyor olması, kalbimi bir çocuğun ilk sevdasını yaşadığı an kadar mutlu etti. Kapı açıldı ve sargıları açacak doktorun geldiğini ince sesli bayan, büyük bir müjde verircesine söyledi.
Başımda ki sargılar çözülünce gözlerimi yavaşça açtım. Odanın içi çiçeklerle dolmuş, her yanda geçmiş olsun yazıları vardı. Yatağının karşısındaki geniş pencereden, heyecan içinde bana bakan beş kişi vardı. Gözlerim İpek'i aradı ama görünürde yoktu. Yaşlı sevimli bir kadın, İpek'in annesi olabileceğini düşündüm. Yakışıklı,esmer, uzun boylu bir genç vardı. Bir iki yıldır vücut geliştirme ile uğraşıyor olmalı, üzerindeki tişört kaslarından dolayı yırtılacak gibi duruyordu. Bu gencin koluna girmiş güzel bir kız, ayrıca tanımadığım iki de adam vardı.
''Geçmiş olsun Ferit bey, bu son operasyonumuzdu. Siz sürekli uyuduğunuz için bilemeye bilirsiniz ama üst üste tam beş tane beyin ameliyatı gecirdiniz.''
Doktora bakıp gülumsedim.
''Demek beynim ile oynayan sizdiniz.''
Doktor bu söylediğime tebessüm ederek arkasını dönüp odadan çıktı.
Camın arkasından beni izleyenler içeri girdi. Hemşire çok kalmamaları için küçük bir uyarıda bulunarak odayı terk etti.
İpek in annesi olduğunu düşündüğüm yaşlı kadın elini yüzümde dolaştırdı ve bir kaç damla gözyaşı döktü.
''Bizi çok beklettin Ferit. Seni bir daha göremeyeceğimden öylesine çok korktum ki...''
İpek in annesinin beni bukadar çok sevdiğini bilmiyordum. Onu teselli edercesine gülümsedim. Bir süre sessizlik oldu. Herkes bir birine şükran ve mutluluk dolu bakışlarla süzüyordu.
Sessizliği yakışıklı genç bozdu.
''Baba; belki aynaya ilk baktığında kendini kötü hisse de bilirsin ama kısa zaman sonra eski halini alacağını söylediler.''
Baba dediğinde adeta beynim den vurulmuşa döndüm. Evet beynim den vurulmuştum ama bu ne demekti şimdi. Mikail bu genç ise ben kaç yaşına gelmiştim. Neler oluyor yine anlamıyorum.
''Mikail; oğlum hadi babana kendisini tanıtalım.''
Bu söylem beni vurgun yemiş çevirdi. İpek in annesi olduğunu düşündüğüm kadın İpek in ta kendisi çıkmıştı.
Aynaya baktığımda gerçektende ben sanki ben değildim. Başımın her yanı kesilmiş ve başımda tek tel saç yoktu. Yüzüm yaşlanmanın eserleri ile doluydu. Yaşamadan yaşlanmıştım. Zamanı ne kadar ileri almış olabilirdim. Aynadaki frankestaein görüntümden gözlerimi alıp bakışlarımı hemen koluma çevirdim. Saat yerinde yoktu. Kendimi oldukça kötü hissettim. Bağırmaya başladım. Öfkemi kontrol edemiyordum. İpek elimi tuttu ve sakinleşmem için bana sarıldı.
Hiddetli bir şekilde saatim Nerede? Diye sordum. İpek çantasından çıkarıp verdi saati ama bu benim saatim değildi. Verdiği saat evlilik yıl dönümümüzdeki hediyesiydi.
''Bunu sormuyorum. Benim saatim nerede? diye tekrar sordum.''
İpek sakinliğini koruyarak başka bir saatim olmadığını bana bunu hediye ettiğinden bu yana başka saat takmadığımı söyledi. Beni biraz yanlız bırakmalarını rica ettim. Söylediğimi harfiyen yerine getirdiler.
Odanın dışındaki camdan endişeli bir şekilde beni seyre koyuldular.
Gözlerimi tavana dikip olan biten hakkında biraz etraflıca düşünmeye başladım. Ancak bir çok şeyi hatırlamadığımı fark edince, yatağımdan doğrulup hepsini tekrar içeri çağırdım. İçeri girdiklerinde iyi olup olmadığımı sordular. İyi olduğumu söyledim. İpek hemen gelip elimi tuttu. Bir insan nasıl olurda zamana meydan okurcasına bu kadar diri kalabilir.
''İpek ben kaç yaşındayım ve sizsiz kaç yıl kaybettim.''
Biraz duraksadı. Ağlamamak için ince dudaklarını sıkıp, başını duvara doğru çevirdi.sonra tekrar gözlerimin içine bakarak konuştu.
''Ferit sen tam 66 yaşındasın. Ayrıca sen bizsiz tek bir dakika bile kaybetmedin.''
Bunu söykedikten sonra uzanıp elimi öptü. Bende en az İpek kadar duygulanmıştım. Uzanıp ihtiyar dudaklarından bir öpücük aldım. İkimizde gülümsüyorduk. Bana son 23 yılı özetlemenizi istiyorum dedim. Mikail ve İpek bir birlerine baktılar. Sonra Mikail sözü annesine bırakıp dışarı çıktı. İpek anlatmaya başlamadan önce, Camın ardında beş kişi olduğunu ama içeri üç kişi girdiklerini sordum. Diğer tanımadığım iki adamın kim olduklarını merak etmiştim. İpek onların Mikail in arkadaşları olduğu söyledi.
İpek ilk tanıştığımız günden şu dakikaya kadar yaşanan ya da yaşanmayan herşeyi bir bir anlattı. Büyük bir sükunet ile dinledim.
Sonra uyumak istediğimi ve çıkış işlemleri için hazırlık yapmalarını rica ettim. İpek herzamanki çekiciliği ile ağır adımlarla odadan dışarı çıktı. Kendimle baş başaydım ve sonsuz mutluluk içindeydim.

Vurulduğum andan sonra hastaneye yetiştiğimizde doktorlar öldü gözü ile bakıyorlarmış. Kafamdan kurşunu çıkarmışlar ama artık yarım bir insan olarak kalmışım. Tam iki yıl tekerlekli sandalyede konuşmadan yaşamışım. Başımı delen kurşun bir çok beyin fonksiyonunu zarara uğratmış.Daha sonraları bir kaç ameliyat ve uzun yıllar boyunca rehabilitasyon süreci, son üç yılı da bu hastanede geçirmişim. Bundan bir önceki ameliyatta başıma takılan bir çip sayesinde konuşmaya başlamışım ama yine yürüyemiyormuşum. Son operasyon ise yürümem için beynime başka bir çipin takılması için gerçekleştirilmiş. Benim iyi olmam için İpek herşeyimizi tek tek satmış. En nihayetinde bugün hayata geri döndüm. Yaşamak gerçekten güzel her nekadar yaşadığım zamanı hatırlamasamda.
İşin en gülünç yanı ise zamanı ileri alan saat, hepsi kurşunun bana bıraktığı eğlenceli bir hatıra olarak kalacak. İpekin bana aldığı saat hafızamda kalan son şey olmalı. Bu yüzdende ameliyatlarda ve vücudumun çalışmayan dönemlerinde de belkide beynimi böyle canlı tutabilmiştim. Başımın içinde bir kaç tane de metal olduğunu ve bu sayede yüzde yüz olmasada eskisi gibi olabileceğimi söylediler.
Gerçek hayata dönmüş olmak, her nekadar İpek'le aşk dakikalarını, öpüşmeleri, dokunuşları hatırlamıyorum olsamda beni sonsuz mutluluğa sevk etmişti. Aslında bu anları hatırlamak için bir kaç ameliyat daha geçirebilirdim. Bu düşünceler eşliğinde gözlerimi kapattım.

İpek beni sarsmadan, öperek uyandırdı. Gözlerinin içinde hala aşk vardı. Cildi, bedeni ve hatta kalbi yaşlanmıştı ama bana olan aşkı ilk günkü gibi canlı ve gençti. Bu kadının beni böyle sevmesi için ne yapmıştım. Bunu bilmiyor olmak oldukça canımı sıkmıştı. Bende ona aynı aşık gözlerle baktım.
Bir iki gün sonra tüm kontroller bitmiş, hastaneden çıkış için izin verilmişti. Elbiselerimi giydikten sonra İpek elime birde baston tutuşturdu. Hastaneden dışarı yavaş yavaş çıktığımda soğuk havayı iliklerime kadar hissettim. Kar yağıyordu. Uzun zaman olmuştu yağan kar tanelerini izlemeyeli. Yorgun gözlerim ağrımaya başlamıştı. Ben arabamızı beklerken Mikail bir taksinin içinden indi. Gerçekten herşeyimiz satılmış. Taksi de arka koltukta İpek le oturuyorduk ve her sarsıntıda beynim yerinden fırlayacakmış gibi oluyordu. Zorlu geçen taksi yolculuğunun ardından eve gelmiştik. O şirin villa değildi, bir binanın hemen giriş katındaki apartman dairesiydi.
Ailem benim için her türlü fedakarlığı göstermişken benim bir şeyleri beğenmeme gibi bir lüksüm yoktu.
Eve girdiğimizde Mikail in eşi karşıladı. Oğlum evlenmişti. Gözlerim kızım melek'i ardı. Kızımı merak etmiştim. Büyümüş halini görmek istiyordum.
İpek kızımızın da evlendiğini, yurt dışına gelin gittiğini söylediğinde oldukça duygulanmıştım.
Eski yeşil bir kanepeye oturdum. Çayımı içerken, İpek ansızın yıllar önce vurulduğumda üzerimde olan ceketi getirdi. Görür görmez hatırladım. Ceketimi elime alıp biraz yukarı doğru kaldırdım. Gri ceketimin yaka kısmının içi ve dışı kan lekesi ile doluydu. Kurumuş kan, yıllarında etkisi ile kırmızılıktan çıkmış, bir nevi tuğla rengine dönmüştü. İpek'i çağırıp bu ceketi atmasını rica ettim.
Ceketi elimden almak üzere bana doğru yaklaştığında ceket te farklı bir ağırlık olduğunu hissettim. Ceketi kendime doğru çekip ceplerini karıştırdım.
Bir kalem, not yazılmış bir kağıt, mp3 çalar kulaklığı ve o mucizevi saat! Herşeyin başıma isabet eden bir kurşundan dolayı olduğuna inanmışken tekrar bu saat ile karşılaşmak beni şoke etmişti.
İpek 'e saat kaç diye sordum. Aldığım cevap yüzümde kocaman bir gülümseme ye neden olmuştu. Saat 15.03'dü. Hemen kolumdaki saate baktım. Kolumdaki saatin gösterdiği rakamlar çokta önemli değildi. Eski ve kurumuş kan lekeleri ile dolu ceketimin cebinden çıkardığım saatimi koluma taktım.
Sanki ruhum geri dönmüştü. Kendimi oldukça güçlü hissettim. Saat 14.03'ü gösteriyordu, ben büyük bir sevinçle saati 15.10'a aldım.

4 bölümün sonu....

SAATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin