Düşünce gücü, piyano çalmaya benzer.
Herhangi bir tuşa dokunduğunuz zaman, bağlantılı olan tüm teller titremeye başlar ve bir tür ortak ambiyansta dans ederdiniz. Arkadaşlık, evlilik, iş hayatı hatta bilincimizin şekillenmesi... Hayatta dans ederdik. Hayatla. Dans. Ederdik.
Düşündüğünüz, inandığınız her şeyi yaşamınıza çekerdiniz. Kalbimiz ile koca bir yaşamı değiştirebileceğimizin kanıtı.
Buna rezonans denirdi.
Dev dalgaların, oksijen hücreleriyle birleşerek göz aurasındaki ateşi tetiklemesi. Tıpkı bir kibrit gibi. Görmek... Titreşimi tutturduğunuz sürece insanlara istediğimizi yaptırabilirdik. İnsan bedenindeki titreşimleri çıplak gözle algılamanın mümkün olduğunu neden bu kadar geç fark etmiştim?
Araştırma projemi rezonans psikolojisi üzerine kararlaştırdığım andan itibaren "inanırsan başarırsın" zırvalıkları ile bilimsel kanunlar beynimde çelişiyordu. Benim gibi ağzı keş bir kadın için psikoloji kariyeri, hayata yapılan en büyük ihanet olmalıydı (!)
Düşünce gücümle yeni bir gelecek inşa edeceğimi bilseydim, şu an aracımın içinde, zemini titretecek kadar güçlü yağan yağmur altında multimedyadaki haberi dinlemeyi reddederdim.
Boktan bir pazar akşamının geç saatleriydi.
"Lodos grubu," diyordu spiker. "Sayısız ülkede fırtınayı ateşledi."
Bir an için bu cümlelerin dışarıdaki gözü kara yağmur için söylendiğini düşünmek istedim ama değildi. İlk manşetten haberlere çıkan kötüler krallığından söz ediyordu. Aracımın hoparlöründen yükselerek kulak tırmalayan sesler arasında krallığın adının Lodoslar olduğunu ve gruba bağlılığın kemiklerden ürediğini öğrenmiştim. Kalbimin göğsümün içinden canice çıkarıldığını hayal etmek istemediğim için hızlıca kanalı değiştirdim.
Kanallar arasında geçmeye devam ederken birkaç saniye boyunca beni şoka sokacak o sesi duydum. Parmaklarım donakaldı. Helen. Alkan. Konuşuyordu. Sanki beni görebilecekmiş gibi iyice öne doğru eğildim ve dudaklarım hayretle ayrıldı. Direksiyon neredeyse dudaklarıma dokunacaktı. Ne halt ediyordu böyle? Helen. Alkan. Benim. Çalışmalarımı. Okuyordu.
Lanet kaltak. Psikolojik Danışmanlık Merkezimizin klinik CEO'su, aldatmacalar küratörü sayılırdı. Çıktığı televizyon programlarında, şirketin yürüttüğü çoğu çalışmayı yalnızca kendine parsellemiş gibi anlatırdı. Promptere bakarak okumaya çalıştığı cümleler bana aitti, tıpkı üzerindeki lanet elbise gibi. Arsız bir indirimden faydalanarak, ofisteki yürüyen beyinlere elbisenin kumaşındaki en ince ipliği dahi abartarak anlatmış ve bu lanet kaltağa kaptırmıştım. Şu an bir karpuz büyüklüğündeki kalçalarını saran elbisenin fiyatını öğrense, yeni yaptırdığı manikürlerini dişleyerek çıkarırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REZONANS
General Fiction+18 'Namlunun ucunda kaç cehennem olmalı?' Gazel Pamir, bu soruyu ilk defa şakağına yaslanan silah ile düşündü. Geçmişiyle bir borcu yoktu, o sadece gelecekte hedefe dönüşecek olan bir ihanetti. Tek hatası ise bir gece yarısı kural tanımayan bir kov...